akşamın kara örtüsü
yanan lambalar
pencerelerden taşan ışıklar
gecenin karanlığına karışıyordu
gökteki yıldızlar
sanki el uzatılsa tutulacakmış gibi
binlerce böceğin cırlamaları arasında
vadiden gelen esinti
insanların tenlerine usulca dokunuyor
toprak kokusuyla karışık çiçek rayihası
iç ferahlatıyordu
kızarmaya başlamış olan ay
altın rengini almış
yer yer karartılar halinde gözüken
meyve yüklü ağaçlardaki
narlar
incirler
elmalar
ay ışığında parıldamaktaydı
aydınlanmış üzüm salkımlarıyla yüklü asmalar
kıvrımlarla duvarlara tırmanmışlardı
bir güzellik büyüsü etrafı kuşatmıştı
ileriye alabildiğine uzanan
uçsuz bucaksız gibi gözüken nehir
ay ışığında ışıltılarla gülümsüyor
tatlı şıpırtılarla etrafını okşuyordu
gürültüsü kulaklara kadar gelmekteydi
yer yer görülen karartılar halindeki
zeytin
erik
portakal dalları
vadiden gelen hafif esinti ile ürperiyordu
düşen yapraklar
rüzgarın kollarında
alıp başını gidiyordu en uzaklara
asma yapraklan arasındaki
bir koca üzüm salkımını kopan çocuk
ağzına götürürdü
sulu ve çok lezzetli üzümleri
dişleri arasında ezerken
yüzü hazzın verdiği bir tebessümle aydınlanırdı
gece pencereden sarkan lamba ziyası
ışığını o engin ve derin karanlığa sürüp
aydınlatıncaya kadar
sabaha dek raks ediyordu
koyu karanlıkla
ne şenlikliydi şu bahçe
şu salon
şu mutfak
ocakta kaynayan tencerelerin fokurtusu ne güzel gelirdi
odadan odaya koşuşturan çocukların sesi
sonra o çocukların yerini alan torunlar
şöyle bir uğrayan komşular
közde pişen kahveler
memleketten büyük şehre gelen hastalar
ilk dedemin kapısını çalardı
bir işi için şehre yolu düşenler
onun evinde misafir edilirdi
iş arayanlar
gurbete çıkanlar
bilirdi ki ninemin sofrasında
kendileri için her zaman bir yer
bir kase sıcak çorba vardı
kalacak yeri olmayanlar
bilirdi ki dedemin evinde
küçük bir odada
onlar için yer yatağı çoktan serilmiş
mangalı yakıp hazır edilmişti
geçmiş zaman işte
yokluk herkesin başında
ancak insandan insana muhabbetin
ılık ılık aktığı
adı misafir olanın
bereket kabul edildiği zamanlardı
hele konu komşu
bu sevimli ihtiyar çifte pek hürmetliydi
yaz kış gelen gideni boldu evlerinin
baharla birlikte bahçe duvarını süsleyen leylaklara
kiraz ve kayısı ağaçlarının çiçekleri de eklenir
misafirleri tatlı kokular
eflatun çiçekleri karşılardı
dedemin oturdukları çıkmaz sokak
biraz da trafiğe kapalı olmasından sebep
tek kale maç yapan delikanlıların
çember peşinde koşturan oğlanların
sek sek oynayan kızların uğrak yeriydi
şamatası eksik olmaz
günün her saati cıvıl cıvıl çocuk sesiyle dolardı
bahçeyle ninem hususi ilgilenir
teneke saksılarda sardunyalar büyütürdü
dedem çok sevdiği ağaçlarını budardı
hem konuklarına
hem de sokağın diğer sakinlerine
bahçede yetişen meyvelerden ikram ederlerdi
biz torunlarını
yaz tatillerinde görebiliyorlardı
epey kalabalık olurduk
kuzenler amcalar halalar…
ve de misafirler
o koca konakta yatıya kalırlardı
o zaman ev ağzına kadar ses dolardı
evin duvarında ki tabloda
“misafir on kısmetle gelir
birini yer dokuzunu bırakır “
yazılıydı
redfer