Başka bir benlikte kendini arayan, sakin görünmek istedikçe aslında sinirine yenik düşen, sen… Pazar sabahlarında kahve altında güneşten kaçmak istedikçe güneşe yakalanan, her aşk kıvılcımını bir yangın sanıp koşup saklanan, sen…


Hangi şiirde arıyorsun kendini? Nazımın hangi dörtlüğü seni sana düşürüyor? Ve hangi yalan seni daha da çok doğruya itiyor?



Hayatın bize verdiği yaklaşma hissiyle sana yaklaştım.

Yağmurlu bir nisan sabahında dünyama geldin… Ben henüz 18 yaşındaydım, oysa sen ununu elemiş eleğini asmıştın. Karşı camdaki buğuya kendi adını yazdın. Silinen buğunun yerine nefesinle buğu yaptın, “Seni sevmekte varmış hayatta” yazdığında kararan dünyamı yeniden aydınlattın.

Oysa kapkaranlık sokaklar ve bana yetmeyen dünyamda artık sende varsın. Belki yanımda olmanın imkanı yok. Sen karşı camda beni gördüğünde gülümseyen esrarengiz adamsın. Evet sana dedim; sen beni her gördüğünde gülümseyen esrarengiz adamsın…


Hey, ben sana aşık oldum galiba… yada dur, şaka yaptım.

Hey, ben sana aşık oldum galiba… yalan söylüyorum yabancı, sen bana aldırma.

Öyle kahve gözlerin var ki bir an kendimi çölde yalnız başıma geziyorum sandım. Senin vahaya gelişini bekleyen suydum, içmeni isteyen.

Hangi sonbahar şarkısında yine kulağın? Duymak istemiyorsan beni yada dinlemek zahmet geliyorsa sana inan şimdi giderim. Ansızın… Anlamazsın bile gittiğimi. Yanağına öpücük bile kondurmam giderken, romanlardaki gibi. Uyuyorsun işte oysa, sabah kalkınca ne beni hatırlarsın ne de kalbe keder sevgimi. Bakarsın bende seni unutuveririm. Ne kadar yalan gelse de kulağıma, hani bir ihtimal, bakarsın diyorum, yanlış anlama.

Tozlu rafların içindeki Monteigne’in Denemelerini buldum bu sabah. Yaşama bağlılığı, cinselliği, insan olmayı ve daha nicesini korkmadan anlatmış. Gitme ihtimalini düşünerek sana şimdi anlatmak istedim içimde şuhuyla ahenklenen sevgiyi. Şu sol göğsümün altındaki sigaradan paslanmış yinede işe yarayan kalbimi ellerine tutuşturmam için bana bir şans ver. Her atışında inleyen bir kemanın ince sitemini duymandan korktuğum için bugüne kadar cesaret edip veremedim. Alsaydın belki durmazdın karşı camda. Yüzünü bekleyemezdim o vakit camın karşısında.

Daracık sokakta tek başına ağlayan küçük bir kızdım. Yaşlı gözlerim ovulmaktan kıpkırmızı kesilmişken yaşlarımı mendilinle sildin. Niçin ağladığımı sormadın. Sorsaydın da söylemezdim.

Hangi şiirde arıyorsun kaybettiğin kendini?

Bazı sabahlar penceren açık olur, hava alıyor diye düşünürüm. Bir ihtimal dışarı bakarda göz göze gelir miyiz diye bende açarım pencereyi. Ama ne sen dışarı bakarsın ne de ben senin kahve gözlerini görebilirim. İçli şarkılar söyleyesim gelir ama ben içli şarkılar bilmem. Tek kusurumda budur. Eğlenmeyi öğrettiler bana, çılgınca ve dünyanın sonu gelmeyecekmiş gibi eğlenmeyi öğrettiler, sevmeyi öğretecekleri yerde.

Hatıralarla yaşamanın nice zevkten daha zevkli olduğunu öğrendim sonra. Geçmişimin duvarlarını yokladım, içeriden gelen seslere kulak verdim bir süre. Sınırsız oksijen gibi içime çektiğim şeyin arsızlık olduğunu sen karşı camdan baktığında anladım. Bana yeniden yaşamayı öğrettin. Bana yeniden sevmenin aslında hatıralarla yaşamaktan daha zevkli olduğunu bir kere daha öğrettin.

Her insanın senin gibi umut dolu, hayal dolu ve (ne kadar bilmesem de) romantik olduğunu düşünmeye başladım. Sıcacık bir yağmurda ve üstelik Nisan akşamında tanıdığım biri bana neler yaptı. Annem olsaydı aşkımı ilk ona anlatırdım. Çünkü o hep derdi: “Aşk hınzır bir sonbahar akşamı bulur seni… Kaçmaya çalışsan da kapının önüne çadır kurup bekler.”

Aşk hissiz insanların içlerine umut olan bir yalandır.

Aşk kimsesiz suskunların tek sığınağıdır.

Aşk çeşme başına inip testiyi yarıya kadar dolduramamaktır.

Camın arkasındasın, utanıyorsun belki tekrar bakmaya… Haklısın. Ağladığımı gördün ve içinden bin bir türlü şey geçiyor. “Acaba neye kızdı?” yada “Derdi ne?” Benim tek derdim sensin. Ayrıca kızmadım için rahat olsun. Tanrıya şükrediyorum seni bana verdiği için. Gözlerimden akan tuzlu su inan sevinçtendir. Ovidius’un dediği gibi “Ağlamakta bir zektir.” Üzüntülerimi erkekler gibi yüreğime kilitleyip, ilk aşkın heyecanını tekrar yaşayarak, dünyama giren bu yabancının son yabancı olması için Tanrıya dua ediyorum. Ve biliyorum ki bunu okuyorsan “Amin” diyorsun…

HARUN ALTAY - 21.08.2006
( Karşı Camdaki Yabancı başlıklı yazı harun-altay tarafından 5/1/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.