Dünya, her şeyin boşlukta asılı kaldığı, sanki zamanın durduğu ve ilerlemediği bir alemde umutsuzca yaşamaya çalıştığımız yer. Hiçbir şekilde ilerlemeyen bu zaman sadece birkaç kaleme, boşluktaki eşyaları yerine oturtmaya çalışanlara gösteriyor yolu. İstemsizce çıkan seslerdi zamanın kapısını açmaya çalışanlar. Canlılar bile bu durmuş zamanda gitgide siliniyor, nesnelere benziyorlar. Hani, ölümdür ya bizi hayattan koparan; bu kalakalmış dünyada o, bizi ayırmaya çalışan ölüm, şimdi canlı tutmaya çabalıyor. Bir bağlantımız, bir farkımız olmasını istiyor. Zamanın dışına sürüklenmenin acısı bile oturup bizi izliyor, onu bile fark etmiyoruz. Bu boşluktan kurtulmak pahasına siyah bir hayata da geçseniz, yalan sizi yakalar orada. Sanki en iyi dostunuz, yolu göstermeye çalışan. Bu siyah hayata anlamsız bir ışık olarak girer adeta. Ancak takip ettiğinizde, ışığın aniden sönüşünü görünce anlarsınız o ışığın anlamsız olduğunu. O ışık, sizi başlangıçtan daha beter bir yere getirmiştir. Geri de dönemezsiniz bir ışığınız olmadan. Ya beklersiniz ki gün doğup anlamsız ışığın sizi getirdiği yerden geri dönebilesiniz, ya da o ışığın yolunu ateşe verirsiniz ki saçılan kıvılcımlar tarif etsin size yolu. Asıl ihtiyaç olan bu siyah hayattaki anlaşılmaz ışıklara gerek kalmadan bulabilmektir yolu. Susmak ise bu siyahlığın ta kendisidir. Bu zifiri karanlıkta ufacık bir parıltı bile çıkaramaz suskunluk. Ne kadar zarar vereceği önemsiz, konuşmaktır asıl alevi dağlayacak; ışığı tam güç yayacak. Işık olmadan kim bilebilir sizin orada olduğunuzu. Konuştukça ışığı, ışık açığa çıktıkça ise kendinizi fark edersiniz. Kendinizi fark etmezseniz nasıl engelleyebilirsiniz o koskoca karanlık diyara dalmayı? Bu alevi başlatmaya korkanlar ise anlamazlar karanlıktaki kayan toprağı. Doldurmazlar içini, gittikçe büyür. Bu kör, sağır, simsiyah hayatta tek bir gerçek ışık vardır hareket eden. Orada, duvarda asılı; üstümüze doğru gelen, sislerin arasından sıyrılan bir fotoğraf. İnanıyordu kendisine. Örteceğini bildiği halde, yürüyordu karanlığın arasından bir fenerle. Güvenin, iletişimin, inancın, feneriydi bu. Ardı gözükmeyen bulutların kapattığı gökyüzünde sadece o fener için açılmıştı bulutlar. İşte, insan o feneri hak etmelidir. Gerçeğin ilk adamı hayaldir ve mutluluk çukurunda yoğurulmuş bir çabadır. İnsan, o kendi kaydırdığı, çukur yaptığı topraklardan ancak o umutsuz halini düşünerek ve feneri hedefleyerek çıkar.
( En Büyük Göç Yaşamınızdır başlıklı yazı mehmet-yardic tarafından 3/19/2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.