TALAN SÜRÜYOR !

Türkiye son iki yılını sürekli derinleşerek büyüyen ve tüm toplum kesimlerinin gelirinin önemli kısmını yutan bir ekonomik krizin pençesinde geçirdi. Çoğu insanımızın gelecek umutlarını yok eden üst üste yaşanan ekonomik çöküşlerin somut olarak biz emekçilerin ve geniş toplum kesimlerinin hayatındaki en belirgin etkisi, kayıtlı çalışanlardan 2 milyon insanın daha işsiz kalması sayılabilir. IMF ve DB tarafından Türkiye’ye dayatılan “ekonomik uyum programı” hiçbir sorgulamaya tabi tutulmadan aynısıyla uygulanıyor.

Aslında yaşanılan son iki yıl bu ülke için çok önemli köşe taşlarını yerinden oynatan bir süreç olarak görülmelidir. Ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının kullanımında, yıllardır halktan toplanan vergilerle kurulan kamu kurumlarının yönetiminde hükümet devre dışı kalmıştır.Kredi sağlanacağı ve bu sayede ekonominin düzlüğe çıkarılacağı vaatleriyle uygulanan politikalar sonucunda, ekonomik alandaki tam teslimiyet siyasi alanı da kapsayacak şekilde genişlemiş ve ülke yönetimi tamamıyla bu kurumlara bırakılmış durumdadır. IMF’ den alınan kredilerin hemen hemen tamamı dış ve iç borçların faizlerinin ödenmesinde kullanılmıştır.

Parasal hareketlerin sınırsız ve kontrolsüz bir şekilde dolaşımını sağlamaya yönelik emperyalist proje, sıra emeğin serbestçe dolaşımına gelince en gelişmiş kapitalist ülkelerde dahi yasal kısıtlamaları uygulama yolunu seçiyor.Türkiye hükümeti bu süreçte, en demokratik hakların bile budanarak yok edilmesini hedefleyen politikaları uygulamıştır.Maaşlar enflasyon rakamlarını dikkate almadan belirlenerek sefalet derinleştirildi. Temel belirleyen olan yaşam süresi kriter bile kabul edilmeden çalışanları mezarda emekliliğe mahkum eden yasalar çıkarıldı. Kamu emekçilerinin yıllardır işyerlerinde ve alanlarda sürdüğü grevli ve toplu sözleşmeli sendika talebine rağmen bir dernek yasası çıkarılarak örgütlülük dağıtılmaya çalışıldı.

Çıkarılan yasalardan özellikle Kamu İhale Kanunu, Enerji Piyasası Kanunu, Doğal gaz Piyasası Kanunu, Şeker Piyasası Kanunu, Endüstri Bölgeleri Kanunu, Maden Kanunu gibileri yaşam alanlarımızı doğrudan ilgilendiren kanunlardır.

Uygulanan politikalarla, sosyal devlet olmanın en birinci gereğinin en yoksul olan ve en ücra yerde yaşayan insanı dahil tüm halkına temel yaşam standartlarını sağlamak olduğu gerçeği reddedilerek, kamusal hizmetleri ve üretimleri özelleştirme veya kapatma yoluyla tasfiye etmeye yönelik bir süreç hedeflenmektedir. Kamu kurumları yıllardır özelleştirme sürecinin kıskacında tutularak ve siyasi partilerin arpalığı olarak kullanılarak yok edilmeye çalışılmaktadır.Devletin asli işi olan kamusal hizmetler özelleştirme yoluyla tasfiye edilmekte, oluşan boşluğun özel sermaye tarafından doldurulması sağlanarak sermayeye yeni kar alanları yaratılmaktadır. Özelleştirilen işyerlerinin çoğu şu anda kapısına kilit vurulmuş durumdadır. Halen çalışan işyerlerinde ise, sendikalı işçilerin çoğu işlerini kaybederek taşeronlaştırma yaygınlaştırılmış, sendikasızlaştırma programlı şekilde uygulanmıştır.

Türk Telekom satıldı. Halkımızın yasal güvence altında olan haberleşme hakkını sağlayan bu kurum, en ucuz ve güvenli hizmet sağlama işlevi unutularak hazinenin açıklarını kapatmak için hizmetlerine sürekli zam yaparak hazineye 2001 yılında 1,6 katrilyon para aktarmıştı. Sağlanan bu kaynak halkın ihtiyaçlarına kullanılmaktan ziyade, sermayeye faiz olarak aktarılmıştı.

Sendikaların; İş Güvencesini yasal güvence altına alma çağrılarına Hükümetler daima kulak tıkamıştır.Kamu kurumlarının yönetiminde ve karar organlarının oluşumunda kamusal denetimin zorunlu olduğu kanısındayız. Her kurumda, işyerinin asli unsuru olan çalışanların örgütlülüğü olan sendikalar ile meslek odalarının yönetim organlarında temsilini zorunlu ve çalışanların işyerindeki her kararda özne olmasının yasal güvence altına alınmasını savunuyoruz. Bizler kamu kurumlarının yıllardır uygulanan programlı politikalar sonucunda bu hale getirildiğini ve sürecin hiçbir aşamasında karar verici mevkide olamayan emekçilerin bu yaşananlarda sorumluluklarının bulunmadığını düşünüyoruz. Yaşanılanlara dur diyebilmenin yegane yolunun örgütlü olmaktan geçtiğinin bilincinde olarak, olanaklarımız ve yeteneklerimiz çerçevesinde çalışmalarımızı sürdürmeye devam edeceğiz. Dünyanın geleceği için, ülkemiz için, yarınlarımız için, çocuklarımız için endişe eden tüm meslektaşlarımızı sendikamızın eylem ve etkinliklerine güç vermeye, ortak aklı yaratmaya, doğruları açığa çıkararak etrafındaki insan sayısını artırmaya davet ediyoruz .
Çarşamba- Platform Gazetesi
( İlk Yazım başlıklı yazı Veysel KARA tarafından 5/13/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.