Sınıfta herkes ona bakıyordu. Bakıyorlardı, çünkü umursamaz tavrı ile kapıyı açan ve küçük dağları hatta büyükleri de ben yarattım dercesine emin adımlarla girmiş ve son sıraya kurulmuştu. Kendisine dikilmiş bakışları hiçlercesine gülümseyerek boşluğa sabitlemişti gözlerini. Güzeldi gözleri Durukız’ın. Hırçın bir o kadar da keskin acımtırak bakışları vardı kapkara gözlerinde…Konuşmamıştı ders boyunca kimse ile hatta diğer günler ve derslerde de.

          Aitsizlik ruhuna işlemişti, yüzeysel dostlukları vardı öylesine günlerden ve zamanlardan konuşurdu onlarla. Bazen bir çay içimliği bazen bir film izlenimliği bazen de mecburi alışveriş anlarında yaşardı o kalabalığın içinde… Garipti çevresindekiler Durukız’ın… Anlam veremediği bir boşluktu orası.

           Demlenmiş acıları vardı içinde, derinlerde duyduğu hayal kırıklıkları ile ilk defa baş başa kalmıştı ve alev topuydu bakışları… Olmamıştı baba ocağı ona yuva. Bu okula, bu küçücük sığ yere içindeki volkanıyla sığarmıydı ki... Ateş topu  ağırlığında düşmüştü tam da meydana… Belki bir başlangıç mıydı yoksa bitişe gidişler miydi elindekiler… ne olacaktı ki, nasılsa kimse anlayamazdı diye düşündü özlemlerini, huzuru bulmak isteyişlerini ve de yüreğinde düğümlü özgürlüklerini… Bir çok gecenin ayazında,  en donuk yıldızları bile pırıl pırıl yapmıştı gözlerinde , el sürmeye bile kıyamadığı umutlarını gemilere bindirip salardı okyanuslara, tüm kinlerini tomar etmiş gömmüştü büyük çukurlara, aynaya bakıp bakıp kaç defa silmişti bir gazete ile gördüğü hüzünlü sülietin görüntülerini … Ah Durukız çok çabalamıştı aslında, çalmasınlar diye yüreğindeki fırtınaları ve ardındaki yağmurları…

           Ayak sürürdü her defasında eve gidişlerinde… Tek özlediği  kirpiklerinde kuruttuğu gözyaşlarına şahit odasındaki pencere kenarıydı. Çaresizliklerini salardı o pencere aralığından gecenin karanlığına, kavgalarını üflerdi gökyüzünün boşluğuna… Kaç gece beklemişti günün ilk ışıklarındaki aydınlığın huzurunu ve her gece söylemişti bunu… Bu bir rüyaydı, bu bir rüyaydı, hiç ağlamadım ki, ben hiç kavga da etmedim hatta kızgında değildim evet evet bu bir rüya idi… Yine bu gecelerden birinde ölmüştü bin defa ta ki doğan yeni güne kadar… Evdeki zamanları böyleydi. Severdi yalancıktan anne ve babası Durukız’ı… Peki derdi o da…Aslında bu gidiş gelişler Durukız’ın, ben olma çabalarıydı.

Zamanlar, isyanları ve kendi kavgaları ile geçiverdi kalabalığın içinde… Gülmez yüzlü, çatık kaşlı, kavgalarında hesapsız biri oluvermişti ordakilerin gözünde. Küsmediğini anlatabilmiş miydi hayata? Ya da yalancı aşklar peşinde olmadığını… Riyasızca dostları olacak mıydı?  Suskunluğundaki varlarını anlatabilmiş miydi? Buz gibi dokunuşlarındaki sıcaklığı bilmişler miydi? Umutlarındaki kırık çizgiler düzelecek miydi? İlaç olacak mıydı zaman?  Küllenecek miydi yüreğindeki yangınlar? Dilsiz kalan teklikleri bitecek miydi? Kalbini sızlatan düşleri çıkacak mıydı kabuğundan?

 

Bitti mi? Bir başlangıç mıydı? Tren istasyonunda tüm geçen vagonların gölgesinde kalakalmış bakarken söndürdüğü sigaranın izmaritine hırsla bastı. Kimsecikler yine görmedi ama  Durukız gülümsedi… Yeni bir yaşam ısmarlarken kendine…

 

( Durukız Gülümser Mi başlıklı yazı Nigar COŞAR tarafından 12.11.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu