Söze, yaşamanın da bir sanat olduğunu söyleyerek başlamak istiyorum. İyi yaşayabilmek, mutlu olabilmek, başarıyı yakalayabilmek de bir sanat. İnsan hep güzele meyillidir, güzeli keşfetmeyi, güzele ulaşmayı özler. Güzelliğe ulaştığı noktada da sanat vardır hep zaten.  Öyleyse nedir sanat ve nelerdir sanat çeşitleri? diye düşündüğümüzde, sanatın;  pratik sanatlar (zanaat) ve güzel sanatlar diye sınıflandırıldığını görüyoruz. Güzel sanatlar; zeka ve sezginin buluşarak güzeli bulma becerisidir. Güzel dediğimiz zaman da görecelik işin içine giriyor fakat bir mesajı, tutarlı bir duruşu olan bir eser, çirkin denilen görüntüleri estetik açıdan güzele çevirebilir. Güzellikteki görecelik için çok net bir örnek vermek istersek; Picasso’nun Guernica tablosu bir savaş, şiddet içerikli bir tablo olmasına rağmen en ünlü tablolar arasında yerini almıştır.

       Sanat her şeyde bir güzellik bulabilir ve her alanda güzellikleri sergileyebilir. Sanat ilk çağlarda da vardı, şimdi de var ve gelecekte de olacak. İnsanın güzeli arama dürtüsü ezelden ebede bir dürtüdür. Değişen yalnızca kullanılan sanatlardaki teknik, malzeme ve ifadelerdir. Ama her zaman hayatımızda sanat vardır. İnsanlar yaşadıkları duyguları ya resimle, renklerle, seslerle, kelimelerle, hareketlerle vs ifade ederler ve bu duygularını diğer insanlarla paylaşmak isterler. Örneğin; hareketlerle ifadeye dans çeşitlerinden örnek verebiliriz. Seslere; müzik, kelimelere; edebiyat, renklere; resmi örnek verebiliriz. Bazı sanatlarda bu saydıklarımızın birkaçı birden de kullanılabilir. Örneğin tiyatro sanatında ses, hareket, edebiyat dayanışması gibi.  Sanatta mutlaka güzellik ve fayda aranır. Bu ikisi bir eserde görünmüyorsa, ona sanat denilemez. Bir müzik sanatını düşünelim. Çıplak bedenlerin sahneye çıkıp gençlere sunulmasında bir güzellik belki vardır ama faydası olmadığına göre orada bir eksiklik vardır. Bu sanat değil, para kazanabilmek için sanatı aracı etmektir. Cinsellik faktörünü kullanıp kendine kazanç yolları açmaktır hedefi kişinin. Oysa gerçek bir sanatçı  -ki ülkemizde böyle takdir edilen çok sanatçımız vardır- yalnızca sanatını icra eder, hem bir güzellik hem de fayda sunar, gençlerimize sanatı ile örnek olur. İnsanın heveslerinden, arzularından, zayıf yönlerinden yararlanan zararlı neşriyat sanata dahil edilemez. Sanat; insanın ebedi var oluşuna manevi bir yolculuktur, böyle  ilkel  görüntülerden arınmış olmalı, fayda ile güzeli buluşturmalıdır.

     Görsel sanatlar ile uğraşmak küçük yaşlardan itibaren olduğu müddetçe daha başarılı sonuçlara götürür. Bunun nedeni de şudur. Beynin sol tarafı matematik, fen bilimleri algılamaya çalışırken sağ bölümü duygular ve sezgilerle ilgilenir. Her iki bölümün gelişmesi için küçük yaşlardan sanatsal uğraşlar gerekir. Hep deriz, başarılı tanıdığımız bir öğrenci bütün derslerde başarılı olabiliyor. Bunun nedeni beyindeki her iki bölgenin de çalışmasıdır. Böyle bir insan bir problemle karşılaştığında-hayattaki karşılaştığı tüm problemler için de geçerli- sorunlarına çok daha çabuk ve doğru çözümler bulurlar. Bir sorun olduğunda birden çok alternatif çözümleri olduğunu düşünebilirler, analizleri doğru yapabilirler, farklı kültürlere ilgileri çoktur, kendilerine güven içindedirler, çevresi içinde önder konumlarında sıklıkla görürüz, işin özünde kendilerini nasıl ifade edeceklerini bilirler. Bu nedenle insanın çok yönlü olabilmesi, toplum içinde konumunun daha farklı olabilmesi, daha başarılı olabilmesi için sanatla uğraşması ve küçük yaşlardan başlaması çok iyi olacaktır. Çevremizde bunu mutlaka gözlemlemişizdir. Sanat uğraşı olan kişiler bir çok alanda birden başarıyı yakalayabiliyorlar.

     İnsan her zaman duygularını ifade etme ihtiyacı hisseder ve bunu en güzel sanat ile yapar. Sanatsız bir hayat ruhsuz, hissetmeden yaşanılan bir hayat gibi anlamsız bir ortam getirirdi. Bu nedenle sanatın önemi hayatımızda çok büyüktür. Bir kedinin mırıltısı bile bir sanat gibidir, sanki belirli bir ritim ile mırıldar. Aynen o da duygularını ifade eder. Mutlu olduğunu, kızgın olduğunu kedinin mırıldamaları arasındaki farklardan anlamıyor muyuz? Doğanın da bir sanat dili vardır gözlemlediğimizde veya işittiğimizde. İşte seyredilen bir manzara karşısında hissedileni resim olarak, şiir olarak ya da yazı olarak aktarmak… Bunların hepsi de sanat dallarıdır.  Hayallerimize kılavuzluk eder sanat. En büyük hayalleri kurdurarak umudumuzu artırır, içimize yaşama sevinci verir. Bu geniş hayal gücünü sanatla uğraştıkça daha da genişletiriz. Artık okuduğumuz bir romanda o romandaki bir kişiliğe bürünür, sanki o kahramanla beraber biz de farklı bir hayat yaşamış gibi oluruz. Bakış açımız genişler, farklı yaşantılar tanırız. Farklı ülkelerde gezeriz. Bilgilerimiz artar, tazelenir. Farklı görüş ve yaşantılara önyargı ile yaklaşmamızı engeller. Hep daha fazla şeyler öğrenme isteği artırır ve bu hevesle sonu gelmez bir araştırma arzusu oluşturur. Bu öğrenme arzusu insanı dinç tutan, her zaman yenileyen, tazeleyen bir ruh hali olur. İnsan kendi ile barışık yaşamaya başlar. Sanat sanki bir sihir gibidir. 

        Sanat; maneviyatımızı geliştirir, daha duygulu yapar, daha duyarlı yapar. Kendiniz dışındaki olaylarla daha bir ilgili olmaya başlarsınız. En iyi gözlemciler sanatçılardır. Gözlemlerini resimle, şiirle, yazıyla, heykelle, tiyatro vs ile yansıtırlar. Sanat maneviyata zarar vermemelidir, daha doğrusu zararlı olan bir şeyde belki güzellik olsa da sanat yoktur. Ahlâk, akıl, düşünce, güzellik, estetik, fayda gibi unsurlar aranmalıdır sanatta. Sanat bütün ilim ve fenlerden yararlanır. Özel yeteneklerin doğuştan olduğu gibi eğitimle gelişmesi de çok önemlidir. İyi bir sanatçı bütün ilimlerden haberdar olabilmiş sanatçıdır. Geçmişimizde de ilim, fen, sanat, zanaat, din, siyaset vs gibi alanlarda çok iyi hocalarla yetiştirilmiş padişahların bir çoğunun aynı zamanda birer sanatçı olduklarını biliyoruz. Örnek verirsek; Fatih Sultan Mehmet ve Yavuz Sultan Selim’in şairliğinden bahsedebiliriz. Bu sanatı yaptıkları zaman tüm teknik ve güzelliğini kullanarak yapmışlardır. Bir mimar iyi bir statik hesap yapabildiği gibi, aynı zamanda binanın görselliği ile de ilgilidir. Aynı zamanda ressam, mimar ve heykeltıraş olabilmektedirler. Dünyaca ünlü böyle çok isimler vardır. Yine kendimizden bir örnek verdiğimizde; Mimar Sinan yaptığı eserlerde iyi bir planlamacı, görsel tasarımcı, akustik uzmanı, bir tuğlanın yerinin hesaplamasıyla bile eserinin ömrünü yüzyıllarca uzatabilecek, depremlerden koruyabilecek kadar statik denge uzmanıydı. O başkalarının göremediklerini görüyor ve hesaplıyordu. Çünkü sanat bir anlamda başkalarının göremediklerini görebilmek, sezebilmek ve bunu ortaya koyabilmektir. Eseri sunduğunda ise karşısındaki kişiyi hayran bırakabilmektir.

   Sanatın ayrıca uluslar arası ilişkilerde de çok önemli yeri vardır. Bir ülke adını duyduğumuzda o ülkenin başkanı ya da siyasetçilerini genelde bilmeyiz ama en ünlü sanatçılarını biliriz. Sanat eserleri ile o ülkeyi hatırlarız. Örneğin aklımıza Picasso denilince İspanya gelir. Da Vinci dendiğinde İtalya aklımıza gelir. Ülkeler sanatçıları ile tanınırlar, sanat eserleri ile bilinirler. Ülke tanıtımları için en önde gelen unsur sanattır.   Sanata önem verdiğimiz ölçüde tanınma oranı da yükselecektir.

    Sanat, yaşanılan devirler için o zamanın toplum aynasıdır. Antik çağlarda kullanılan sanatlardan, bulunan eserlerden zamanın toplumlarının kültür ve yaşantıları hakkında çok şeyler öğreniriz.   Sanatçılar devirlerinin çığlıkları olmuşlardır, aynaları olmuşlardır.
 
 
Müjgân Akyüz
( Sanatı Neden Önemsiyorum başlıklı yazı MüjganAKYÜZ tarafından 30.11.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.