MANEVİ ORDUMUZ DİYANET
 
      Yıllarca Diyanet’te hizmet vermiş, Diyanet’in ekmeğini yemiş ve Diyanet konusunda kalem oynatmış bir hoca olarak bu satırları yazıyorum. Öncelikle kendi kurumum Diyanet konusunda bir özeleştiride bulunacağım.
 
     Son yıllarda çöken ahlaki yapımızın ve yozlaşan aile müessesimizin sorumlularının başında Diyanet gelir. Diyanetin bir devlet kurumu olması, Diyanet mensuplarının memur statüsünde maaşlı devlet görevlisi olması dolayısıyla bütün devlet kurumlarında olduğu gibi bu kurumda da bir hantallaşma meydana gelmiş, rekabetçi bir anlayıştan uzaklaşmıştır. Hâlbuki Diyanet bir özveri ve sevgi mesleğidir. Diyanet, Allah rızasının ön planda tutulduğu gönüllü hizmet sektörüdür. Diyanette çalışmanın mükâfatı daha çok öbür âlemde alınacaktır. Bu dünyada alınan maaş sadece geçimliliktir, başkasına muhtaç olmamak için hediye mukabilinde alınan ücrettir. Ücret karşılığında tebliğ de yapılmaz, namaz da kıldırılmaz, fetva da verilmez. Bir fetvaya göre hocalarımızın maaşı, camilerin güvenliğini, temizliğini ve bekçiliğini yaptıkları içindir.
 
     Evet, bir devletin özelde ülkemizin iki ordusu vardır: Birisi, bildiğimiz, toprak güvenliğimiz ve bağımsızlığımız için beslediğimiz silahlı kuvvetlerimiz; öbürü de diyanet mensuplarından oluşan manevi ordumuz.
 
     Silahlı ordumuz, yurdumuzu düşman istilasından korurken, manevi ordumuz Diyanet ise millet olarak ruhlarımızı şeytanın askerlerinden ve kötülüklerin istilasından korumak için kurulmuştur veya korumak için görevlendirilmiştir. Ülkemiz çok şükür bağımsızdır ve silahlı kuvvetlerimiz sayesinde güvendedir. Ruhlarımız ise, şeytanın, nefsin ve onların kötülüklerinin istilası altındadır. Ruhlarımız, özellikle gençliğin ruhu kirlenmiş, kirletilmiş; uyuşturucu, fuhuş, alkol ve sahtecilik gibi kötü alışkanlıkların istilasına uğramıştır.
 
      Necip Fazıl Merhum’un dediği gibi, “Oluklar çift, birinden nur akar birinden kir”. Bugün kir akan oluklar daha güçlü ve daha pervasızdır. Bu oluklar ( cilalı medya ve sınırsız internet) ruhlarımızı kirletmekte, kalplerimizi karartmakta, manevi duygularımızı ve yüce hasletlerimizi köreltmektedir. Burada sorumlu kimdir? Öncelikle Devlet ve devletin bu konuda görev verdiği Diyanet’tir.
 
      Vakitten vakite cami kapılarını açmakla, Cuma günleri yarım saat cami kürsülerinden konuşmakla, her yıl yüz bin insanı umreye ve hacca götürmek için organizasyonlar yapmakla, Kur’an kurslarında gönüllü gelenlere Kur’an’ı yüzünden okumayı öğretmekle veya hıfza çalıştırmakla Diyanet mensupları olarak görevimizi yapmış olmayız.
 
       Doğu bölgelerimizde otuz senedir hortlayan ve başımızı ağrıtan terörde, Diyanet olarak bizim de sorumluluğumuz vardır. Çünkü bu milletin evladına ırkçılığın ve etnik milliyetçiliğin yanlışlığını anlatmadık. İslam’ın hepimizi kardeş kıldığını, din kardeşi olduğumuzu hakkıyla öğretmedik.
 
      Sokaklarda cirit atan kapkaççıların sorumluluğu da bize ait. O çocukların evlerini ziyaret edip özel sohbetlerde bulunmadık, onlara haramı- helali öğretmedik. Zenginlerimizi teşvik ederek zekâtlarıyla onları İslam’a ve dinimize ısındırmadık, zenginler ile fakirler arasında köprüler kurmadık, zenginleri motive ederek zekâtlarını alıp fakiri fukarayı gözetmedik, onları yok ve yoksul bıraktık.
 
     Giderek artan ve güçlenen fuhuş sektörünün sorumluları da yine biz diyanet mensuplarıdır.  Nasihatlerimizi ve vaazlarımızı sadece camiye gelenlere hasrettik. Kahvehanelere, barhanelere,  kerhanelere ulaşamadık. Ulaşmak için gayret sarf etmedik. Ayrıca evliliği kolaylaştıran, evleneceklere yardım eden vakıf ve dernekler kurup bekârlara, fuhuş sektörünün gönüllü adaylarına sahip çıkmadık.
 
     Son günlerde medyaya “aile imamı” olarak yansıyan bir projenin, seçilen pilot bölgelerde uygulanmaya başladığını öğrendik. Diyanet İşleri Başkanlığımızın ortaya koyduğu bu proje aslında “din hizmetlerinde sosyal açılım projesi” idi.. Projeye göre bundan böyle din görevlilerimiz camilere kapanmayacak, din hizmeti cami ile sınırlı kalmayacak, imamlık bir “namaz memurluğu” olarak görülmeyecek. İmamlarımız mahallenin veya köyün her türlü sorunuyla ilgilenecek, sosyal etkinliklere katılacak, ev ziyaretleri yapacak, aile içi sorunların çözümüne yardımcı olacak, yanlış yollara sapan gençlere rehberlik edecek ve toplumun yeniden inşasına katkıda bulunacak. Diyanet yöneticilerimizi böyle projeyi hayata geçirdikleri için kutluyorum.
 
     Evet kardeşlerim, artık camilerin dışında da büyük bir hizmet sahasının olduğunu, ulaşılması gereken kesimlerin bulunduğunu hatırlamalıyız. Tıpkı ebe ve hemşireler gibi evlere ziyaretler düzenlemeliyiz. İmamlarımız mahallesinde olup bitenlerin, fakir fukaranın, yanlış ve doğruların farkında olmalı; çözemediği sorunları, ilgili kurum ve kuruluşlara haber vermelidir. Hocalarımızın her biri mahallesinin veya köyünün manevi bekçisi olduğunu unutmamalıdır. Hazreti Ömer’in, “Dicle kenarında bir kurt kapsa koyunu, adli ilahi gelir Ömer’den sorar onu.” dediği gibi, mahallede maneviyat adına her türlü yanlışın sorumlusu hocalardır. İlahi adalet bir gün yakamızdan tutacaktır.
 
     Yıllarca bize dini otuz iki farzdan ibaret olarak öğrettiler. “Emr-i bil ma’ruf, nehy-i anil’ münker”in, yani iyiliği emredip kötülükten uzaklaştırmanın da farz olduğunu bildirmediler. İşte hocalarımızı bu farzı düşünmeye ve yerine getirmeye davet ediyorum. Maaşlarımız bekli bu şekilde helal olur.
 
 
 
 

RECEP ÖĞÜTÇÜ

 EMEKLİ KUR’AN KURSU ÖĞRETİCİSİ -KONYA
 
 
( Manevi Ordumuz Diyanet başlıklı yazı recep-ogutcu tarafından 3/19/2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu