1 Süngercideki Mutluluk

SÜNGERCİDEKİ MUTLULUK

 

Eski Câmi‘î’nin mânevî havası her zamanki gibi etrafa hakimdi. Çınarın gölgesiyle, ikindi sonrası serinlik insanları birazcık rahatlatmıştı. Havalar mevsim normallerinin üzerinde, sıcak, iyice sıcak…

 

Gülistan bugün boş.Oysa ikindiden sonraları pek boş kalmazdı. Gerçi boşluğu bile oldukça güzel.Ama bugün karşıdan seyrediyorum,Gülistan2ın güzelliğini. Gülistan’ı daha önce bir şiirimde anlatmaya çalışmıştım. Yine de birazcık bahsetmek istiyorum.Gülistan fiziki olarak küçük bir gül bahçesi. Yıldırım Câmi‘î’nin avlusunda, Güller , Çiçekler orayı bir güzelleştirmiş fakat asıl güzellik, oraya gelen insanların güzellikleri. Çoğu zaman olduğu gibi, bugün de Gülistan’a gelip çay içmek, simit yemekti niyetim. Gülistan’da gönül dostlarının olmayışı beni yine güzel bir insan olan, Gülistan’ın tam karşısındaki süngerci Mustafa Ağabey’e götürdü. Çay içmek orada nasip olacakmış. Mustafa ağabey sağ olsun hemen çayları söyledi. Güzel şeyler konuşuyorduk karşılıklı birbirimizden istifade ediyorduk. Araya müşteriler girse de hoş bir sohbetimiz vardı.

           

            Çay küçük derelerin birleşmesinden meydana gelen büyük derelere denir. Gerçi bu sene yağmurların yağmayışından birçok dereler kurudu. Ama benim anlattığım ve içmekten zevk duyduğum çay, güzel ülkemizin, güzel bölgesi Karadeniz’de yetişen ve namı dünyaya yayılan nefis bir içecek. Neredeyse kahvenin hatırını bile geride bıraktı. Söz ustasının dediği ve neredeyse atasözü olacak bir deyim vardır. “Gönül ne çay ister ne kahve, gönül dost ister çay, kahve bahane.” galiba bizimkisi de öyle oralara gidişimiz bahane…

           

            Gönül, sadece bir bayan ismi değildir bizim dilimizde. Bazen kalp yerine kullanılır, bazen yürek. Çoğu zaman sevdalar, aşklar için kullanılsa da en zor olduğu an, yorgunluktur. Gönül yorgunluğu…

           

            Süngerci Mustafa öyle bilirler onu oralarda. Her halde dükkânda sünger sattığı için. Birçok şeye sünger çekebilmiş. Hizmete, güler yüze, tebessüme ve daha birçok güzelliğe yelken açabilmiş bir neferdir bana göre. En önemlisi de çok iyi bir dost. Hz. Mevlana ile Yıldırım Beyazıt’ın manevi havasından feyz almış birisi.

           

            Süngerci dükkânına iki bayan müşteri geliyor. Dört beş yaşlarında birde kızları var. Kendi aralarındaki konuşmalarından anlıyorum, birinin adı Esra. İkisi de 25 yaş civarındalar. Mutfağına paspas alacak çok konuşan bayan. Çok konuşuyor ama geveze değil, her gördüğü renge bayılıyor. Paspaslarda plastikten yapılmış, renkli naylon. Önce bir buçuk metre istiyor, daha sonra Esra hanımla evin mutfağını, salonunu, banyosunu konuşarak, ölçüp biçip iki metre yirmi beş santimde karar kılıyorlar ve paspasları alıyorlar. Buraya kadar normal bir alış veriş. Beni ilgilendiren, ne o tanımadığım bayanın aldığı paspas ne de süngerci Mustafa’nın aldığı para…

           

            Mutluluk… İnsanlar çok mutu oluyorlar. Bazıları çok lüks içinde yaşıyor her istediğine kavuşuyor ama mutlu olamıyor. Bazıları her türlü makamı, mevkii elde ediyor mutlu olamıyor. Fakat o kadıncağız, iki metre yirmi beş santim naylon paspas ile mutlu oluyor. Hem de çok çok mutlu. Süngerci Mustafa’nın dükkânında ve deposunda belki iki bin metre var o paspastan. Küçük şeylerle de mutlu olmayı bilmek lazım diye düşünüyorum.

 

                                                                                                                  23/08/2008

 

Yaşar KUTLU   

( Süngercideki Mutluluk başlıklı yazı Yasar Kutlu tarafından 30.03.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.