“Allah Kahretsin! Nasıl da uyuyakalmışım” diye kendi kendine konuşarak uyandı Aylin. Hava yeni aydınlanmış, sokak uyanmamıştı henüz. Yine de içindeki ürpertiye engel olamıyordu. Etrafına bakındı, kimsecikler yoktu. Sadece kapağı açık kalan çöp konteynırına tünemiş kediler yiyecek aramakla meşguldü. Saatine baktı sabahın beşi… “Bu saatte uyanıp gidecek değil ya!” dedi kendi kendine… Gecenin üçüne kadar ışığı yanıyordu. Bu kadar geç yattığına göre hala uyuyor olması muhtemeldi. Kendine çeki düzen vererek arabadan çıktı. Bir haftadır arabanın içinde uyumaktan bütün kemikleri birbirine girmişti sanki. Gerindi, esnedi. Sıcacık yatağına boylu boyunca uzanarak uyuduğu günleri özlemişti.

 

Arnavut kaldırımlı, sağında solunda eski evlerin bulunduğu tarih kokan bu sokakta betondan yapılmış tek binaya gizlenmek kimsenin aklına gelmeyecek bir fikirdi . Dairesi dört katlı bir apartmanın en üst katındaydı. Aslında burada da eski bir konak olmalıydı. “Belki de yanmış yıkılmış yerine bu beton bina inşa edilmişti. Acaba çocukluğunun geçtiği konak, burada mıydı? Bunu araştırmalıyım…”diye düşündü. Aklından çeşitli senaryolar geçiriyordu. Büyük ihtimalle insanların bir solukta okuduğu ve sansasyon yaratan romanlar bu basit görüntünün içinde yazılmış olmalıydı… Uyuşmuş hatta kilitlenmiş bacaklarını açmak için yürümesi gerekiyordu. Başı öne eğik kaldırım taşlarını sayarak yürümeye başladı. İçinden “Ben hırslı bir kadınım! Ve sana hayranım hatta aşık bile olabilirim! Benimle tanışmaya mecbursun sayın ünlü yazar Korhan Hıh!” diye geçiriyordu.

 

Sokakta kıpırtılar başlamıştı. İnsanların işe gitmek için birer birer dışarı çıktığını, kapanan kapı seslerinden; telaşlı adımlarla yürüdüklerini, topuk tıkırtılarından hissediyordu. Kimisi de dalgın ve sallapati yürürken ona çarpıyor, belli belirsiz dudaklarından çıkan “Affedersiniz” sözcüğünün ardından yollarına devam ediyordu. Bunlar; gecikmiş işlerini halledememiş ve patrondan fırça yemeye aday memur profili çizen mülayim tiplerdi.

 

Bir süre sonra camlar açıldı ve konaklar havalandırılmaya başladı. Hanımlar camdan cama birbirine laf atıyordu.

 

-Hu! Zehra Hanım ne pişireceksin bu gün…

-Kuru fasulye ve pilav komşum… Sen ne pişireceksin?

Sesleriyle irkildi. Ne kadar zamandır volta attığını bilmiyordu. Sokaktaki seslerden onun da uyanacağını düşündü. Arabaya doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Koltuğa oturup dikiz aynasını kendine çevirdi. Makyajını tazelerken, defalarca yaptığı tanışma provalarını tekrarlıyordu. Hümanist görünmeli, bir şekilde hayranı olduğuna inandırmalıydı. Her şeyden önemlisi gazeteci olduğunu hissettirmemesi ve açık vermemesi gerekiyordu. Zihninden kurduğu cümleleri durmadan değiştiriyor yine de panikatak haline engel olamıyordu. Makyajını bitirip kafasını çevirdiğinde Korhan’ın camdan dışarı sarkmış atletsiz bedenini gördü. Kollarını gererek ve esneyerek sokağı kolaçan ediyordu. Arabanın içi iyiden iyiye ısınmıştı. Klimayı açamıyordu. Heyecan yaptı yüreği.”Şükür yaşıyorsun! Bunca gün insan sokağa çıkmaz mı? Neler yapıyorsun kim bilir! Kesin bir şeyler yazıyorsundur…” diye düşündü. Neyse ki bu durum fazla sürmedi. Korhan içeri girdiğinde kendini arabadan dışarı attı. Eline Korhan’ın son kitabını aldı ve koltuğunun altına sıkıştırarak kapının yanına gitti Elektrik direğine yaslanarak beklemeye başladı.

 

Saatler geçtikçe; Aylin hangi köşede duracağını ve ne yapacağını bilemez olmuş, öfkelenmeye başlamıştı. Hava kararmaya yüz tutmuş sokak lambaları yanmıştı. Pencereye baktı. Yine hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Artık dayanacak gücü kalmamıştı. Ne olursa olsun bu gün tanışmak istiyordu. Bu düşüncelerle boğuşurken, apartmanın dış kapısı açılınca irkildi.

Bir adam endişeli gözlerle dışarıya bakmış sonra da çıkmıştı. Aylin tanıdık bir eve gelmiş gibi gülümseyerek adamın yanı başından içeriye daldı. Asansör hala zemindeydi. İçeri girdi ve dördüncü katın düğmesine dokundu. Artık geriye dönüşü yoktu. Bu fırsatı kaçıramazdı. İşte sonunda dokuz numaralı dairenin kapısının önündeydi… Elini uzatıp zile bastı.

 

Bu bölüm Necla Alptekin tarafından yazılmıştır....

( Kayıp Yazar 2 başlıklı yazı Lütuf VELİ tarafından 15.06.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.