Melek Hanım, eline aldığı kitabı arada bir okuyor, daha çok etrafında ki hanımlara onların anlayacağı şekilde izaha çalışıyordu.
"Düşünün! Dünyaya bir çocuk
geliyor aciz mi aciz… Kendisi için her şey hazırlanmış. İki çeşmeden
onun için süt akıyor. En faydalı bir gıda ve mikroplara karşı koruması
olan. Hem de, yeryüzünde anne sütüne denk bir gıda da yok… Elinden hiçbir şey gelmiyor. Çocuğu yaratan Allah, anne ve babayı ona hizmetkar ediyor. Sabah namazına kalkmayan anne,
bir gecede üç beş defa çocuğu için kalkıyor. Üstelik "öf!" bile
demiyor. Hiçbir yılan yavrusunu zehirlemez, hiçbir aslan yavrusunu
parçalamaz, hiçbir fil yavrusunu ezmezken; canavarlar bile yavrularına hizmet ederken, insaniyetini yitiren bazı anneler, kundaktaki yavrusunu taş merdivenlere bırakıp gidebiliyorlar değil mi?"
Melek Hanım, gerçekten melek gibi bir kadındı. Tertemiz yüzü,
titiz, düzenli ve yakışan giyimiyle kendine hayranlık uyandırıyordu.
Hanımlar, oturdukları yerden hayran hayran onları dinliyordu. Diğer
yandan da merak ediyorlardı.
"Bu kadar şeyi nasıl biliyordu? İşten
güçten okumaya nasıl vakit buluyordu?" diye düşünürlerken,
düşündüklerini anlıyormuşçasına arkadan merak ettikleri mevzular
geliyordu.
"Firavun, gördüğü bir rüya üzerine, tahtı elden gidecek korkusuna,
doğan binlerce erkek çocuğun ölümüne ferman yollarken; yavrularını
kahve, meyhane ve bar köşelerine salarak, hem dünya ve hem de
ahiretlerini katleden anneler Firavundan daha fazla tehlikeli değil mi?
"Hemen hepimiz biliriz. Çocuklar, acıkınca, altını kirletince, bir
de hasta iken ağlar. Çocuğuna zorla yemek yediren anne çocuğun oyuncağı
olur. Çocuk anneyle oyun oynamak için saatlerce yemek yemez. Eğer
ağlayan çocuğu anne kucağına alırsa, çocuk ağlayarak annesinin
kendisiyle meşgul olmasını ister. Anne çocukla öyle meşgul olur ki,
okuyamaz, kültürünü ilerletemez olur. Halbuki, her koca da; bir çocuk
kadar ilgi ve alaka ister. Düğmesiz gömlekle, ütüsüz ve çamurlu
pantolonla veya kahvaltı yapmadan işe gidenlerin sayısını bileniniz var
mı? Eğer anne, çocuğunun süt içmesini ve altını temizlemesini saatlere
bağlasaydı, evine ve kocasına da yeteri kadar vakit ayırarak mutlu ve
mesut olmayacak mıydı? Hayat bir ilim, mesut olmak ise bir sanattır."
İmrenerek onu dinliyorlardı.
"Hanımın biri çocuğuyla yolda gidiyorlarmış. Çocuk düşünce, çevreden
biri koşarak, onu kaldırmaya çalışmış. Hanım parmağıyla "olmaz" diye
itiraz ederek;
"Lütfen! Yardım etmeyiniz. Çocuk, kalkmasını öğrenmek
için düşer"… demiş.
Eğer, çocuklarınıza "evladım sokakta ekmek, çikolata, dondurma
yemeyin" diye öğüt veriyorsanız, hangi şartlar altında olursa olsun, siz
de aynı hareketi yapmamalısınız. Çünkü suç işlemenin küçüğü büyüğü
olmaz. Suçuna sahip çıkmayan büyük, küçüğe nasıl örnek olabilir?"
"Çocuk, balığın yere çalındığı, kediye tekme atıldığı, ineğe değnek
vurulduğu, kuşa kurşun sıkıldığı, herkesin birbirine bağırdığı bir
ortamda büyüdüğünü düşünün. Evde bir karıncayı terlikle öldüren annenin
yanında büyüyen çocuk, arkadaşlarına tekme tokat attığında ona
söyleyecek nasıl bir sözü olabilir? Söyleyin hanımlar, merhametsiz
evlerde hiç, merhametli evlat yetişir mi?
Unutmayın ki, her anne bir
öğretmendir!
"Bilmelisiniz ki, çocuklar denemelerle öğrenir. Onlara ayak
uydurmada güçlük çekebilirsiniz. Zararsız oyunlarında,
arkadaşlıklarında ve uğraşlarında onlara özgürlükler tanıyın. Her yerde
ve her zaman onları kollayarak sık boğaz etmeyin. Davranışlarının
sonuçlarını kendileri görürlerse; daha iyi öğreneceklerdir.
Büyüdüklerini ancak böyle anlayacaklardır. Onları şımartmayın.
Şımartırsanız, hep çocuk kalmak isteyecekler, her verdiğinizi
alacaklardır. Siz sözlerinizi tutmazsanız, size olan güvenleri her geçen
gün azalacaktır. Onlara kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin.
Kurallar ve yasakları her ne kadar beğenmeseler de; hiç kısıtlanmamakta
onları tutarsızlığa ve şaşkınlıklara sürükleyecektir. Bütün kuralları
birden öğretmeye kalkmayın, onlara süre verin."
"Onların, öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkileneceklerini
bilmelisiniz. İnsan olduğunuz için, sizinde yanlışlar yaptığınız anlar
olacaksa da; bu o kadar kalıcı olmaz. Karı koca arasında ki saygı ve
sevgi azlığını onlar herkesten önce hissederler ve anlarlar. Bu onları
yaralar ve tedirgin eder. Onlara bağırarak hiçbir şeyi
halledemeyeceğinizi de bilmelisiniz. Yumuşak ve kesin sözler, onlara
daha iyi izler bırakır.
"Ben de senin yaşındayken…` diye başlayan bütün
sözleri hep kulak ardı edecekler, bu tür öğütlerin pek faydası
olamayacaktır. Onların küçük hatalarını, büyük suçmuş gibi başlarına
kalkmayın. Onları korkutarak, suçluluk duygusu aşılayarak uslu bir insan
yapamazsınız. Yanlış davranışları üzerinde durun ve onu düzelttirin.
Ceza vermeden önce mutlaka onları dinleyin. Vereceğiniz cezalar,
suçlarını aşmadığı sürece; sözlerinizi dinleyeceklerdir. Onlara karşı
daima adil olmazsanız, doğruluk bekleyemezsiniz."
"Açıklamalarınız kısa ve öz olsun. Onların soru sordukları an,
öğrenmeye en yatkın oldukları zamandır. Onları yetenekleri üstünde
işlere zorlamayın. Onlara güvendiğinizi belli edin. Destekleyin. Hiç
değilse çabalarını övün. Onları başkalarıyla da karşılaştırmayın.
Kıyaslama yoluna gitmeyin. Onları olduğu gibi kabul edin. Onları fazla
köşeye sıkıştırmayın, yoksa yalana zorlamış olursunuz. Kızınız ama
onları aşağılamayınız. Başkalarının yanında onurunu kırmayınız.
Siz
onların "örnek çocuk" olmasını istemezseniz, o da sizden "kusursuz bir
anne ve baba olmanızı" istemeyecektir.
"Sevmeniz ve sevimli olmanız ona
iyi bir anne ve iyi bir öğretmen olmaya yetecektir."
Hanımlardan biri söz aldı:
"Melek Hanım, anladık ki, bizler birer
anneyiz ama hiçbir şey bilmiyoruz. Bu günden sonra, var gücümüzle iyi
bir anne olmaya çaba ve gayret göstereceğiz. Bizleri bilgilendirdiğiniz
ve gözümüzü açtığınız için sana minnettarız."
Km-010105
* "Her Anne Bir Öğretmendir" adlı yazıyı haftanın hikayesi olarak değerleniren seçici kurula teşekkür eder, başarılarının devamını dilerim.