Türkmen çocukları, ne zaman teşekkül ettiği ve ne zamandan beridir söylenip
geldiği bilinmeyen bir sözlü anlatım geleneğini, her Ramazan ayının
başlangıcında (Orucu kalkılacağı ilk günün akşamı) ve sonunda (Arife akşamı) ev
ev dolaşarak, her yıl yeniden gündeme getirirler.
Gruplar halinde bir araya gelen çocuklar, sahura kalkacağını bildikleri Türkmen
ailelerin kapılarını çalarak, bir “Ya Ramazan” manisi söyleyip bir hediye
beklerler. Bu hediye para (manat), şeker, mendil veya herhangi bir yiyecek
maddesi olabilir.
Belirli bir ezgiyle söylenen bu çocuk şiirinin Türkmencesi şöyledir: (bir
bölümü)
“Oraza geldi hay bilen,
Bir melece tay bilen.
Tayın batga batanda
Çıkardık hay hay bilen.
Yokarda bir ay bar
Ucı gızıl yay bar.
Pigamberin saçagında
Bize goylan pay bar.
Gapınızda toy bolsun
Az berenin gıyzı bolsun
Köp berenin oglı bolsun
Omin…”
( Oraza: Ramazan, Melece: Doru, Batga: Batak, Yokarda: Yukarıda, Ay bar: Ay
var, Ucı kızıl: Ucu kızıl, Saçak: Sofra, Goylan: Koyulan, verilen, Beren:
Veren, Gıyz: Kız, Köp: Çok, Oglı: Oğlu, Omin: Amin )
Önceleri sadece Türkmen ailelerin yaşadıkları evlere gelerek bir şiir parçasını
söyleyip hediyeler bekleyen Türkmen çocukları, daha sonraları, Bağımsızlıkla
birlikte Türkmenistan’da yaşamaya başlayan “Türk” ailelerin de kapılarını
çalmaya başladılar.
Ramazan ayının başladığını ve bittiğini duyuran bu küçük habercilerle, ilk defa
1995 yılında karşılaştım. Sayıları 5-10 kişi idi. Türkmenistan’ın başşehri
Aşkabat’ın Hüdayberdi caddesindeki kiralık evimin kapısını hiç beklemediğim bir
anda, yukarıdaki Ramazan manisiyle kakan (çalan, tıklatan) çocuklar gözlerimi
yaşartmış, “mihman”ım oluvermişlerdi.
Ramazan
habercisi çocukların sayısı 1995’ten bu yana her geçen yıl arttı.
Aşkabat’ta geçirdiğim son (1999) Ramazan ayında, Mir 4’te oturduğum ev adeta
çocukların istilasına uğramış, onlara vermekten ne cebimde Türkmen manatı, ne
de dolapta tatlı- şeker kalmıştı. Grupların sayısının onbeşten fazlasının
hesabını tutamamıştık. Sanıyorum yaklaşık 100 çocuk, sahura kalkacağımız ilk
gece, kaldığımız apartmanı çınlattı. Ailece şaşırıp kaldığımız ve hazırlıksız
yakalandığımız için hediye yetiştirememiş ve bir kısmına ertesi gün gelmelerini
söylemiştik.
Önceleri Çarlık Rusya’sının kuklalarına, sonra da Sovyetlerin uşaklarına karşı
büyük bir sabır ve direnç göstererek “Emanet”i günümüz nesillerine ulaştıran
Türkmen yaşlılarının (Türk lehçesinde, yaşıulu) yanı sıra, emaneti teslim alan
Türkmen çocuklarının da, ürettikleri nazım örnekleriyle bu hizmette çok büyük
bir katkı sağladıklarını vurgulamalıyız.
Bağımsızlık sonrası Türkmenistan’da, önce Kurban Bayramı (1993), sonra da
Ramazan Bayramı için resmi tatil uygulandı.
Sovyetler devrinde Türkmenler, dini geleneklerini gizlice sürdürmüşlerdir.
Hıristiyan ahalinin Aşkabat 30. Mikrayon’daki kilisesi hep faal idi ama yüzde
90’ı Sünni Müslüman olan ahalinin, Aşkabat merkezde serbestçe ibadet
edebileceği bir mescit bile yoktu.
Türkmenler Sovyetler devrinden ta bağımsızlıklarını ilan ettikleri 1991 yılına
kadar inançlarını hep yüreklerinde saklayıp getirdiler.
İşte, Aşkabat Türk İlahiyat Lisesi öğrencisi İlaman Babayev’in kendi obasında
tespit ettiği iki Ramazan manisi:
“Oraza (1) ayları gelende-geçer
Muhammet atını münende(2), gaçar
Ayın on dördünde yalkımın(3) saçar
Muhammet ımmatından(4) Ya Ramazan.”
“Esselam-aleyküm yatan kişiler
Kirpiğni kirpiğne gatan kişiler
Otuz gün oraza(5) tutan kişiler
Ya Muhammet Ya Ramazan…”
1:Ramazan, 2:binende, 3:ışık, 4:ümmet 5:oruç
Türkmenistan’da 21. yüzyıl, bağımsızlıkla birlikte Bayramlarla karşılandı.
Sovyetler Birliği devrinde bayramı bile yaşamayan Türkmenler, bugün ülkeyi
dolduran yüzlerce yeni camide, bu mübarek günleri hürriyet içinde idrak
ediyorlar.
2000 yılının ilk Kurban Bayramında, Türk Diyanet Vakfı’nın katkılarıyla kurulan
Aşkabat Ertuğrul Gazi Caminde bir araya gelen Türk ve Türkmen kardeşler
birlikte şükredip, Allah’a el açarak niyaz kılmışlardı.
Ben Türkmenistan’dan döneli aradan tam 11 yıl gelip geçmiş... Orucun ilk gecesi
veya Arife akşamı yine Türkmen çocukları gruplar halinde evleri dolaşarak “Ya
Ramazan” manileri söylerlerken; ben, bu kez Türkmenistan’dan binlerce km.
uzakta Türkiye’nin batısında Balıkesir şehrinde, geceleyin “Yukarıdaki Ay”a
bakıp, gara gözlü yeğenlerimi hatırlayacağım.Ve onların gelmelerini, Ramazan
manisi söylemelerini bekleyeceğim.
Onlarsız
geçirdiğim bu Ramazan bayramında, Karesi diyarında Balıkesir gecelerini
seyredip, “Köpet Dağı” niyetine “Kaz Dağları”nı düşünmek zor olacak…
Belki de bir yolunu bulur ve Ramazan Bayramına, onlarla birlikte mani
söyleyerek, Türkmenistan’da girerim… Kim bilir!