Birkaç gündür yağan yağmurla serinledik… Sanki sonbaharı yaşadık… Bahçemize gelen kuşlarda yemlerini bırakıp kim bilir hangi diyara göçtüler… Şimdi güneş yüzünü bulutlar arasından yeniden göstermeye başladı ve dostum kuşların ötüşüyle ‘yaz’ tüm sıcaklığı ile kaldığı yerden devam ediyor…
Güney
sınırımızın tansiyonu ise hep yüksek… Hani bir söz vardır; “ Tarih tekerrürden
ibarettir” diye. Yıllar önce ABD Irak’a niçin girmiş ve işgal etmiş, savaşın ardından da bir milyona yakın insan
yaşamını yitirmiş ve sakat kalmıştı? Irak’a işgal, döneminin ABD Başkanı Bush ve Dışişleri
Bakanı Colin Powell’in; “Saddam’ın kitle imha silahları var” iddiasıyla
başladı. Ecevit hükümeti Başkan Bush’u bundan vazgeçirmek için çok çaba sarf
etse de ABD ağzını sulandıran üç neden için kolları sıvadı. Birincisi; Irak petrolleri ve enerji
yollarını kontrol etmek, ikincisi; Irak ve İran’a karşı İsrail’in güvenliğini
garanti altına almak, sonuncusu da; Ortadoğu, Kafkasya ve Orta Asya’ya daha
yakın olabilmekti.
Afrika’nın doğusunda açlık, hastalık,
hükümet boşluğu ve ölümler kol geziyor. Çocuklar ölüyor… Ülkeler ve insanlar
şimdi yardım yarışındalar… Politikacılar ülke içindeki kendi popülatiresini
artırmak için yardıma muhtaç ülke ve gidebilirse insanlarına ulaşma
derdindeler. Yıllardır dünya için kanayan bir yara… Yer altı zenginlikleri
İncil karşılığı batılı ülkelerce sömürülen bu ülkelere gereğinden fazla değer
verilmiyor. Onlara yapılan geçici yardımlarla gün geçiştiriliyor. Köklü bir
kalkınma yolları denenmiyor. Afrika ülkelerine yardım yapılsın ancak, tüm ülkeler
birleşip, çölü cennet yapacak tarım üretimini öğretmek ve insanları yardıma
muhtaç hale getirmemek lazım. Çinli Ozan
Kuan-Tzu bakınız M.Ö. Binli yıllarda ne demiş;
Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek,
Ağaç dik on yıl sonrası ise
tasarladığın,
Ama yüz yıl sonrası ise
düşündüğün, halkı eğit.
Bir
kez ürün verir ekersen tohum,
Bir kez ağaç dikersen on kez
ürün verir
Yüz kez olur bu ürün eğitirsen
halkı.
Balık
verirsen bir kez doyurursun halkı,
Öğretirsen balık tutmasını hep
doyar karnı.
Neyse fazla canımız sıkılmadan Afrika’nın
doğusundan kuzeyine geçelim. Orada deprem var, fay hatları çatladı. Yıllardır
ülkelerine demir atan liderler şimdi diken üstünde. Bazıları ise tel kafes
içinde yargı önünde… Ülkeleri petrol yatağı olan ve Rusya’yla Çin’e gönülden
bağlı ülkelere karşı ABD diş bilemeye devam ediyor. Libya lideri Kaddafi’de tel kafese alınmak
için uğraşılıyor.. Ha düştü, ha düşecek… Demokrasiyi benimsemeyenlerin sonu hep
hüsran!... Ne demişler; “Böbürlenme padişahım senden büyük Allah var!”
Suriye’de
babadan oğluna kalan iktidar zorda… ABD Bu ülkeye de; “ Kızım sana söylüyorum
gelinim sen işit” diyor ve Esad’ın iktidardan uzaklaşmasını istiyor. Dışişleri
Bakanımız; “Ne Şam’ın şekeri, ne Arabın yüzü”
diyerek Şam’ın yolunu tutup Başbakanımızla, Cumhurbaşkanımızın son
uyarılarının elçiliğini yaptı. (Hangi ülke adına yapıldığı da
tartışılıyor!)
Suriye
bir halledilsin sonra kime sıra geliyor? Tabi ki İran… Parayla değil
sırayla!... ABD zaten çoktandır bu ülkeye de diş biliyor… Bahanesi yine “Kitle
İmha Silahları” ve İran’ın İsrail’e sataşması… Ortadoğu kaynıyor, şekilleniyor,
fırtına önüne ne katarsa sürüklüyor… Çok önceki yazılarımda henüz ortalık süt
limanken Ortadoğu’da Irak’tan sonra sıranın Suriye, İran, hatta Türkiye’ye
gelebileceğini yazmıştım. 20 Ekim 2009 tarihinde yazdığım “ 2058 TÜRKİYESİ” nde
Küresel ısınmadan kuruyan Tuz Gölü üzerinde oluşan bir kasabada Sude’nin
Ortadoğu’da oluşmuş birçok devleti rüyasında görmesini babasına anlatmasını
işlemiştim. Bu yazımdan kısa bir bölümü aktarayım; “ Biraz önce Bulucistan’ı
sormuştun. Bu ülke bir zamanlar Pakistan’a bağlıymış. Amerika bu ülkenin ayrılmasını ve ayrı bir
devlet olmasını çok istemiş. Görmüyor musun Ortadoğu’daki ülkelerin çokluğuna.
Bak o zamanların Amerika Dışişleri Bakanı Rice’ın 2003’de Ulusal Güvenlik
Danışmanı iken Washington Post Gazetesi’ne verdiği demeçte ‘ Büyük Ortadoğu
Projesi içinde yer alan 22 ülkede rejimler ve sınırlar değişecek.’ Demiş ve
daha sonra Dışişleri Bakanı olunca 2006 yılında Lübnan’da; “Yeni bir
Ortadoğu’yu kurmanın zamanı geldi” demiş. Şimdi neden bu kadar çok ülke
olduğunu anladın mı?”
Şu
sıralar Rice’ın senaryosu oynanıyor. Yoksa bize de; “Ilımlı İslam“ rejimini
dayatmaları bundan mıydı? Zaten İsrail’le de aramız nane molla. Yani “One
munite” durumu!… ABD’de İsrail’le arası bozuk ülkeye pek sıcak bakmaz… Bizde 22
ülke arasında mıyız, değil miyiz, bunu da zaman gösterecek… Eniştem Kaymakam olduğu dönemlerde 1993
yılında ABD’nin Atlanta eyaletine görevli gitmişti. Ablam dönüşte bana; “
Televizyonlarında Türkiye, Suriye Irak ve İran içinde Kürdistan adı altında bir
haritanın yayımlandığını, Türklerin yoğun protestoları sonucu TV Kanalının daha
sonra özür dilediğini” anlattığını anımsıyorum. Yani 18 yıl önceki bir olay…
Malum ABD 50 yıl ilerisinin dünya politikalarını oluştururken, bizim böylesi
önemli konuları televizyonlarda bile ciddice tartışarak halkımızı bilgilendirmemiz
düşündürücüdür.
Evet,
şimdilik Ortadoğu’yu bir kenara bırakıp kendi iç işlerimize bir göz atalım.
Malum Doğu’daki gelişmeler ve PKK’nın yıllardır iç ve dış destekli politikaları
sonucu yaptığı saldırıların sonu gelmiyor. Bütçemizi kemiren ve gün olmuyor ki
yeni şehitler verdiğimiz bu önemli sorun birçok hükümetinde elinde bulduğu
‘ateşten top’ olmaya devam ediyor. Adına
“Açılım” dendi. Yazar, çizer, sanatçılar kahvaltı toplantılarına alındı,
anlatıldı, kimse bir şey anlamadan rafa kalktı.
BDP’nin yeni milletvekilleri TBMM’nde yemin etmeyerek, Diyarbakır’da
oluşturdukları “Demokratik Toplum Kongresi” adı altında toplanarak ayrı bir
meclis havası yarattılar. Dışişleri Bakanımız Şam’ı uyaradursun, Hükümet
Sözcüsü Bülent Arınç bu kongre için; Demokratik Toplum Kongresi diye bir şeyi
iki günde bir topluyorlar. Çay içip dağılıyorlar. Dernek değil, vakıf değil. Ne
anayasada ne meclis iç tüzüğünde partilerin grup toplantısını parlamento
dışında yapabileceklerine dair bir yetki yok. Sadece çay içersiniz.” Diyor.
BDP’nin eş başkanı Selahattin Demirtaş ise yanıt olarak; “ Eğer bir bakan, bir
hükümet sözcüsü kendi ülkesindeki bir sivil meclisle ilgili alay edercesine
konuşuyorsa, demek ki o hükümette hiçbir şekilde demokrasi anlayışı gelişmemiş
ve kendisine ‘Damat Ferit Paşa’ dönemini hatırlatıyorum.” Diye yanıt veriyor.
Gelişmeler
oldukça tehlikeli boyutta devam ediyor…
Konuşmalar bıçak gibi keskin ve yıkıcı… Bu gelişmeler olurken, dış
güçlerin ajanları da her yerde… Arı kovanına sokulacak bir çomağın ülkemizin
başına neler getirip, neler götüreceğini bilmemek için de kahin olmaya gerek
yok!... Zira süper güçler, ülkeleri küçültmenin ve onları sömürmenin
telaşındalar…
İçeri
girmeden emekli olabilme şerefine layık olabilen eski Genel Kurmay Başkanı İlker
Başbuğ Milliyet Gazetesi’nde Emekli Elçilerimizden gazeteci Şükrü Elekdağ’a
verdiği röportajda; “ Siyasal temsil hakkı çok önemli. Türkiye’de siyasal
temsil var ancak barajın artık düşürülmesi lazım. Baraj düşmezse bu konu çok
tartışılır. Uluslar arası konuya düşmesi çok tehlikeli, Libya olayı kötü bir
örnek.” Ben İlker Başbuğ’un cümlelerinden şunu anlıyorum; “ BDP’nın toplandığı
DTK’nin olası bir yönlendirmelerle doğuda meydana gelebilecek halk
ayaklanmaları nasıl durdurulacak? Tabii ki askeri ve polis operasyonlarıyla…
Allah korusun! İşte o zaman, Bizim şimdi Suriye’ye söylediğimiz;
“Ülkenizdeki gelişmeler bizimde iç işlerimiz”
gibi beyanata, başka ülkelerde
bize; “Bu bizim iç işlerimiz” deme hakkını doğurmaz mı? İlker Başbuğ’un da
söylediği gibi Uluslar arası güç Libya’da olduğu gibi bize müdahale hakkı
doğurursa, ne yaparız? ABD bizim İsrail
politikamızı öne sürerek, tavrını kimden yana koyar dersiniz? İşte size olası kötü senaryolar… “Allah
milletimize birlik- beraberlik ve kuvvet, siyasilerimize de iyi kararlar
versin” diyorum…
Evet,
bu önemli uyarının herkesin kulağına küpe olmasını istiyorum. Bence bu konuya şu sıralar takılı kalın,
düşünün, ciddiye alın, tartışın, olumlu çözümler üretin… Yapacağınız tek şey
biraz dizilerden, şike olaylarından uzak kalabilmek… Ülkenin bağımsız ve
bütünlüğü her şeyden önemli değil mi sizce?
Çok
geç olmadan “AMAN DİKKAT!...”
Ertuğrul
Erdoğan
14
Ağustos 2011/Bursa