Yorgun rüzgarların
Kısık sesiyle
Haykırırken sevdamı
Şakıyık dalındaki dertli
Bülbülü düşündüm
Nasıl bir feryad-ı figandı ki bu
“Çile bülbülüm,Allah”
Diyor du
Taş plakta bir şarkı
Demek ki
Hasretle cebelleşen
Sadece ben değilmişim
Mermer sarayların
Koridorlarında yankılanmadı
Benim hiç sesim
Payandasız sütun gibi
Yıkılırken umudum
Acem aşiran
Şarkılara bend oldu
Şu zavallı yüreğim
Fütürsuzca
İlerlerken kerat vakti
Yalnızlığın ayak sesleriydi
Tek işittiğim
Hümeyralar dolaştı durdu
Ak bulutlarda
Şimdi Deşt-i kebirin ayazında
Kum fırtınaları
Bozuyor suskunluğumu
“Saklasan gönlündeki aşkı bir sır gibi,
Söylemesen ne çıkar a Fuzuli;””
Vezüv den çıkan bir volkanın
Haşmetiyle
Sarsılırken bu yürek
Artçı depremler oluşuyor
Sen diye çarpan
Bu zavallı yüreğimde
Buna rağmen eritemiyor
Kalp çeperimi sızlatan
Buzulları
Vahadan gelecek
Meltemleri bekliyor çaresiz
Ne segah’ım
Ne Mihr-i mâh-ım
Gökleri sarıyor
Feryadım ahım
Bir leyli sâba
Yeter artık bi vefa yâr
Deki bana
Ey sevgili merhaba
Çünkü
Gülen gözlerinde
Tanıdım aşkı ben
İstinat duvarları çekiyorum
Gönül bahçeme
Senden gayrı başka bir kul
Giremez
Bu günül şehrine
İlk giren sendin
Son giren sen oldun farkındamısın
Sadık Dağdeviren
Aşık Lüzumsuz