1
Japonya
depremi sonrasıydı, birçok şey yazıldı, çizildi. Toplum olarak, depremden,
depremle ilgili her şeyden korkup kaçıyoruz. Hâlbuki böyle bir gerçeğimiz var
ve kaçmak yerine sahiplenip, elimizden geleni yapmamız gerekir. "Deprem öldürmez,
bina öldürür" gerçeğini içimize sindirip, kendi içimizde oto kontrol kurmalıyız.
Pazardan, sebze -meyve alırken çeriği-çürüğü var mı? diye pazarın altını üstüne
getirirken, deprem konusunda neden duyarsızlaşırız? Ev alırken veya yaparken veya da yaptırırken
bu hassasiyeti neden göstermeyiz anlayamam? Dere kenarına, su yatağına, kumul
araziye ev yaparsan doğa seni affetmez. Kaliteli beton-malzeme, kalın demir,
iyi yer seçimi, sağlam radya temel, mühendislik desteği ve kalifiye işçilik
olmazsa sonuç kaçınılmaz olur. Toplum olarak bilinçlenip, kaliteli yaşamak hepimizin
hakkıdır.
Deprem olduğu an, ilk panikten
kurtulduğumuzda yapmamız gereken sakin olmaktır. Unutmayalım ki; Bir binanın en
zayıf olan bölümleri merdivenleridir. Bu durumu hafızamıza kazıyıp,
bulunduğumuz yerden çıkmamamız gerekir. O esnada cenin pozisyonunu alıp
(Başımızı ellerimizin arasına alarak, ayaklarımızı karnımıza doğru çekme
pozisyonu) kiriş altlarına, kapı altlarına, masa veya sağlam bir yerlere saklanmamız
gerekir. Ha, kaçacaksak ta, merdivene aşağı değil, yukarı doğru koşmalıyız! Zaten,
her şeyi ters bilen bir milletiz maalesef !!!
Marmara
depremi sonrası, bir deprem yönetmenliği yayınladı. Binalara yapı denetimi
getirildi. Bu işle ilgili olarak devlet birimleri kuruldu ve özel şirketler çoğaldı...
Teoride mükkemel bir gelişmeydi. Geç kalınmış bir realiteydi. 1999 sonrası
yapılan binalar sağlam olmaya başladı. Bu da birkaç yıl sürdü. Yıllar
ilerledikçe karakteristik özelliğimiz varya unutkanlık, balık hafızalılık
depremi unutmaya başladık!!!...Ama unuttuğumuz bir şey daha var ki;deprem bizi
unutmuyor gerçeğini unuttuk.
Bina denetim
kuruluşları ve inşaat firmaları işi savsaklamaya, parayı verip raporlar
alınmaya başladı.(İşini iyi yapan istisnaları ayırıyorum)...
Sonuç; 23.10.2011 VAN DEPREMİ... Yüzlerce ölü, binlerce ağır yaralı... Bilinemeyen oranlarda maddi kayıplar, haritadan silinen kerpiç yapılı köyler...Ve o, köylerde o an'a kadar yaşamayı başaran insanlarımız...
İki defa
depremzede oldum. 1982 Erzurum-Kars depremi ve aşağıda anlatmaya gayret
göstereceğim 1992 Erzincan depremi...
****
Soğuk bir Erzurum ilkbaharı idi. O yıl,
ramazan mart ayında eda ediliyordu. Babam, işten yeni gelmiş, açılan iftar
sonrası namazlar kılınmış, çay faslı başlamıştı. Her zaman ki gibi, akşam yedi
haberleri izlenip, teravih için camiye gidilecekti!
“Oğlum, şunun sesini biraz açta rahatça işitelim! ”
“Tamam baba “
Her haberi, dinlediğinde, yorumları peşinden
geliyordu. Haber spikeri, bil umum haberleri hararetle anlatıyordu. Babamın
arzu ile beklediği haber gelip çatmıştı. “DYP-SHP hükümeti, 164 ret oyuna
karşılık 280 evet oyu ile kuruldu. Başbakan Demirel, Başbakan yardımcısı Erdal
İnönü oldu. Bakanlar kurulu ise… “ sayarken, küüt! diye bir sesle ayağa
fırladık. Saat:19.18... Bu bir depremdi! Beşik gibi sallanıyor, tir tir titriyorduk.
Hepimiz dışarı fırladık. Yaklaşık on-onbeş saniye sürdü o korkunç an!
Babam, tecrübesine dayanarak yorumda bulundu;
“Bu, ya Bingöl ya da Erzincan’ı vurdu. Şiddetli bir deprem, inşallah çok hasar
ve zaiyat yoktur “ dedi.
Belli bir süre sonra eve geçtik, Televizyon
açık, kırmızı hatlı uyarı çizgisi, hızlı bir şekilde televizyonun altından
kayarak gidiyordu .” Dikkat! Dikkat! Erzincan da Deprem!... Erzincan yerle bir oldu!
Alınan haberlere göre 6,9 şiddetinde ki deprem Erzincan’ı yuttu!”
Dünyamız,
başımıza yıkılmıştı! Akrabalarımız vardı, karşı kapı komşumuzun oğlu ve benim
en samimi arkadaşım Yücel Kemal, Erzincan Polis okulundaydı, en önemlisi komşu
ilimiz yerle bir olmuştu. Telefonlar çalışmıyor, Erzincan’la bağlantı
kopmuştu!...
Hemen, mahalleli olarak bir otobüs kiraladık,
lazım olabilecek erzakları yükledik ve Erzincan’a doğru yola çıktık. Yücel
Kemal’in babası ve annesi gibi, oğulları, kızları, yakınları Erzincan’da olan
insanların feryadı ve duaları asumana yükseliyordu otobüs içinde…
Yol
bitmez olmuştu…
“Yavrum,
yavrum daha sana doyamadım yavrum! Allah’ım sen büyüksün, inşallah bir şey
olmamıştır yavruma ve arkadaşlarına…” ağıtlar ağıtlar! Anaların yürekleri
coşmuştu bir kere, susturmak önüne set vurmak ne mümkün! Dualar, dualar…
Erzincan yolu, araçlarla doluydu.
Duyarlı Anadolu insanı yine acıda birleşmişti. Erzurum’dan, Kars’tan,Artvin’den,Trabzon’dan
tüm komşu illerden kamyonların sırtlarına depremzedelere yarayabilecek ne var ne
yoksa doldurmuş, bir an önce yola çıkmıştılar.Şehre yaklaştıkça olayın
vahameti, iyice gün yüzüne çıkıyordu.Haber yapmak için yola çıkan TRT
aracı,ikiye yarılmış yolda kaza yapmış ortalık kan-revan içindeydi.!
Bu olay, yüreklere acının katmeri olarak işlemişti.
Feryatlar, bu sefer tanımadığı ama görevi uğruna kaza yapan canlar içindi.
Aman Allah'ım! Binalar yerle bir olmuş,
kirişler birbiriyle en yakın temasa geçmişti. Aradaki duvarlar yok olmuş,
içindeki insanları tahayyül bile edemiyorduk! Manzara feci, yürekler acının zirvesindeydi.
Beş katlı polis okulunun duvarları büyük yarıklarla açılmış, yer yer çatlamıştı.
Burada, hiç bir şey olmazsa ezilmeden kaynaklanan onlarca ölü vardır diye düşündük!
Otobüs direkt olarak, Polis Okulu önüne geldi. Polis Okulu bahçesi yüzlerce
demir ranza ile doluydu. Üzerinde, inleyenler, ağlayanlar, kusanlar!
Otobüsten inen, kendi yakınının ismini
haykırıyordu. Benim dilim ise, aralıklı olarak bir Yücel Kemal birde Murat diye
haykırıyordu! Koşturmaca ve acının tarifi mümkün değildi. Koştururken bir ses
duydum…
“İbrahim, İbrahim!” Sese doğru yöneldim. Olduğum yere diz üstü çöküp ellerimi yukarı kaldırarak;
“Allah’ım sana
şükürler olsun!” diyerek yalvardım. Sonrasında ani refleksle fırlayıp, Yücel
Kemal’in boynuna sarıldım.
“Arkadaşım
benim, şükürler olsun yaşıyorsun!”
“Evet, İbrahim
evet yaşıyorum”
“Çabuk, anneni
ve babanı bulalım! Müjdeni vermem lazım!”
Beraberce kapıya doğru koşmaya başladık. O an
anlatılmaz yaşanır. Önce Anne, sonra baba’nın sarılışı vardı. Gözlerden akan
yaşlar kovalar dolusuncaydı.
“Çok şükür,
ölü yok okulda, teravih için topluca spor salonundaydık, tek katlı olduğu için
bir şey olmadı, teravihte olmasaydık çoğumuz ezilerek ölürdük” dedi. Anne ve
babayı otobüse teslim ederek, gençler olarak; Yücel Kemal’le şehrin içlerine
doğru aktık…
Tarih bu olayı,1992- Erzincan Depremi olarak
kayda geçti. Şiddeti 6,9,resmi kayıtlara göre 685 ölü 3850 ağır yaralı var…
Halkın söylemlerine göre bunun birkaç katı ölü vardı. Sonrasında, dipnotta
belirtilen depremler memleketimde acı yüzünü her defasında gösterdi. Ancak, ne
hazindir ki; vurdumduymazlık, unutkanlık her defasında ölü sayısını ve
acılarımızı kat be kat artırdı... "Deprem öldürmez, bina öldürür" diyorlar...
Peki, bu ne demekti? Cevabı Japonya’dan geldi.
Rabbim Van’lı
tüm depremzedelere yardım etsin... Ölenlerimize Allah’tan rahmet,
yaralılarımıza bol şifalar ve kalanlarımıza geçmişler olsun dileklerimi
sunarım...
Haydi Türkiye!
Şimdi, yardım, dua ve dosta düşmana karşı birlik zamanıdır...
****
Türkiye’deki
fay hatları ve depremle ilgili birkaç dipnot;
“Kuzey Anadolu
Fay Hattı (KAF): Saroz Körfezi’nden başlar, Marmara Denizi, Sapanca Gölü, Adapazarı,
Tosya ve Erzincan üzerinden Van Gölü kuzeyine kadar uzanır.
Doğu Anadolu
Fay Hattı (DAF): Hatay grabeninden başlar, K. Maraş, Adıyaman, Malatya ve
Elazığ ovalarından geçerek Bingöl’e kadar sokulur.
Batı Anadolu
Fay Hattı (BAF): Ege Bölgesi’nde, kuzeyden güneye doğru uzanan çok sayıdaki fay
hatlarından oluşur.
Fay hatları,
yer kabuğunun zayıf ve hareket halindeki bölgeleridir. Volkanik sahalar, genç
kıvrım dağları ve deprem alanlarının uzanışı fay hatlarıyla paralellik
gösterir.
Türkiye
nüfusunun % 60’a yakını, faal olan ve zarar verebilen deprem alanları üzerinde
yerleşmiştir.
Daha önce
görülen Erzurum, Erzincan, Van, Bolu, Çankırı, Tokat, Adapazarı, Kütahya,
Burdur, Lice, Bingöl, Dinar, Ceyhan, Gölcük ve Düzce depremlerinin büyük oranda
can ve mal kaybına neden olmasında, bu kentlerin fay hatları üzerinde yer
almalarının önemli rolü olmuştur.
Konya Ovası, Karaman, Mersin (Taşeli Plâtosu çevresi), Ergene Havzası ve Mardin Eşiği deprem bakımından tehlikesi az olan yerlerdir.”