Oysa saklarım anladıklarımı tuvallerimde kırık bir kelamım mürekkebi bitmeyen bir gönlüm var. Hep içime akıttığım an/karası gibi dedim ya yaşadığım her anın kara bir lekesi düşüyor tuvallerime, sözcüklerime takılmasına ramak kala… Diz üstü oluyor gidişler şahitti şiirin ...



Karın ağrısıyla uyandığında akşamdan kalma koku hâlâ sersemlemesine nedendi. Aceleyle ilaçlarını aradı buldu. Kaç tane yuttuğunun farkında değildi. Yuttukça kokuyu bastırırım hissi tekrar baygın düşmesine neden oldu.

Talat, akşamları işe gitmeden bir bakardı severdi onu özellikle yazılarını. Yazılarını Talat’tan başka kimse de okumazdı hiçbir yayın evi kucak açmamıştı… O daktilonun aralarına sıkışan hikayesini bitirme güdüsüne kapılmadı hiç...

Kapının eşiğine her geldiğinde bitirdiği şiirinin ardından sigara yakar ve şöyle derdi.

‘’ Şairin dilinden dökülen çıplak yalan kıyafetli şiir’lerde okunan en doğru tansık olur. Ve buna da en çok kadınlar inanır”

Ayyaş bir gülümseme ile yaslanırdı şarkılara, ağ kılıfı gibi örtülü, salyalı kelimeler çırpınırdı hanede. Semazenler gibi dönüp dönüp düşerdi kelebekler güle güle dostum der susardım…

O akşam ısrarla çaldı kapıyı kimse açmadı. Telaşla gitti ama aklı hep kapıdaydı. Talat kentin ücralarında büyüyen aklı hep yarım yamalak işlerin peşine düşen kimliğini de on dört yaşında çıkartan tuhaf bir kişilikti.

Askerden döndükten sonra gündüzleri ………………akşamda taksiye çıkardı yolu her o kapıya yakın geldikçe bakınırım derdi. Aksilik bu ya hiçbir müşteri o tarafa gitmek istemedi o akşam. İçi içini yiyordu. Vitesi her tokatladığında yüreğine de tokat yer gibi irkilir acaba derdi… Radyoya az daha ses verirdi öyle dalgındı ki!...

Taksideki müşteri ‘kardeşim kıs şunu be ayıp’ diyene kadar devam ederdi bilinçsizce sesi yükseltmeye. Farkına vardığında gözleri yol üstü ışıklarıyla gelgit oynamaktaydı, dikizledi adamı suratı asık özür diledi. Umursamadı aslında, aklı kapıdaydı kapı açılmamıştı. Talat hayatı boyunca hep kapıda kalmış gibi hissederdi kendini. Hiçbir kapı açılmamış ömründe bırakın açılmasını bir kapının tokmağı bile olamamıştı kendi aklından geçenleri hep ona anlatırdı.

Dinlendikçe yeniden doğmuş yanlışları keşkeler i kovalamış gibi dönerdi evine. Artık tek açılan kapı kapalıydı ona kapı haklıydı… Gıcırdarken yokluğa …


Öğleden sonraydı “güneş nefret ediyor galiba benden” çekil üstümden dedi. Bu aralar çok huysuzdu. Yüzünde bir nefret karşılıksız kalmasın diye hızlı adımlarla yürümeye başladı. Durduğunda sanki her kes yaşam dâhil onunla duruyormuş gibi kızdı. Biraz daha hızlandı sinirliydi yüzünde kendi bağırsaklarını çiğniyor gibi bir his belirmişti. Daha da hızlandı koşmaya başladı yüzü asıldıkça asıldı. Nefret soluyordu korkuyordu kendine yakalanmaktan kurudu boğazı, hızlandı koşuyordu durmadı. Yüzü değişti. Yüzü artık onun yüzü değildi. Astıkça yüzünü başka simalar tuvallerine düştü. Kapıya vardığında kustu!

Küfür etti kendine sustu…


Öyle sakince kalktı yerinden Talat’ın ona hediye ettiği anahtarlığa bakıp gülümsedi.

“Yine yakalandım kendime”

Sayıklaya sayıklaya içeri girdi. Hastalığını kimseye söylemezdi kimsesi de yoktu zaten. Talat’tan başka, Talat’ı da severken kuşku beslerdi bastırırdı kavga etse bile kendi ile. Boylu boyunca uzandı zihninden kelimeler gezindi dürttü hafiften sinsice gülümsedi. Hadi! Sevişelim seninle dedi zihnindeki kelimelere.

Eskicinin deposunda yaşlı bir daktilo için kavgalı pazarlık edip almıştı. İlk harfi basınca şöyle dedi

“kendine bak oğlum bunun kıymetini bil bu seni kendini unutana kadar hiç
kendini bulduğunda yar olacak. “

Öyle yumuşak bastı ki daktilonun harflerine ilk kısa bir şiir yazdı ve hâlâ ezbere bilir. Özellikle yürüdüğü zamanlar dudağında bir işportacı gibi bağırır durur sözcükler mutlu olurdu. Nedeni neydi kendi de bilmezdi.

Ah şu gözyaşım! Dilimin imkânı olsaydı yüzümü yaşama sürdüğüm zaman ok ok savururdum yaşları yaşamın göğsüne yenilmezdim belki de…



"Bu yazı pencerenin perdesini soluğuyla üfleyen Azrail’in rüzgâra sunduğu serinlikle daktilonun göbeğinde sonumun sureti diye şıkırdarken iki günlük merakın ardından kırılarak girilen kapının aralığında yüzümüzü okşadı. Geç kalmıştı. Talat sustuğu zaman dizlerine eşkıyalar iner çökerdi.

Talat sen var ile yok arasına sıkışan kapılarımın kapanan aralığına sıkıştırdın yüzümü dedi ve sus tu…"

( Su Üstü Sargılı Saç ..kapak başlıklı yazı şimo tarafından 11.01.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.