Hasbîlikten uzaklaştıkça huzur ve saadete hasret kaldık. Kalplerde ışık namına bir şey kalmadı, kâbus dolu geceler, uykuya hasret kalan gözler. Karanlık etrafı sarmış, hafakanlarla dolu bir dünya... Ruhun cendere altında kıvranması, bitmek bilmeyen şeb-i yeldalar.
Kan ağlayan insanlık, ümitsiz bekleyişler ve karanlık yarınlar. Gelecekten ümidini kesmiş, çile ve ıstırap içerisinde inleyen garipler. Bir dost eli bekleyen biçareler. Huzur ve mutluluk adına yılanlara sarılan meczuplar. Gerçek kurtarıcıyı bekleyen boynu bükük topluluklar. Çürüyen ahlak ve kutsî değerler karşısında çaresiz, çar naçar kalabalıklar. Güven ve itimadını kaybetmiş sosyal yapının talihsiz insanları. Bir yed-i beyza ( beyaz el ), nurlu bir el bekleyen bitkinler.
Mutluluk Kaf Dağı’nın ardında bir ütopya misali, toplumun sinesine ne zaman düşecek. Çöllerde su arayan, dudakları çatlamış insanlara bir yudum su yerine, hep serap mı sunulacak?
Dert ve sıkıntılar, kriz ve buhranlar anaforunda ruhunu kaybeden köksüz nesiller. Kan ve gözyaşı selinde boğulan canlar, kaybedilen değerler, çiğnenen mukaddesler. İffet ve hayâ adına endişe duymayan dalkavuklar, inandığı değerleri koltuk sevdası ile ayaklar altına alan ülküsüzler, bukalemun tipli haysiyetsizler.
Manzara vahim; itimat ve güven kaybolmuş; hassasiyetler değişmiş, değer yargıları başka mecralara taşınmış. Top yekûn bir millet uçurumun kenarına doğru sürüklenmekte, gayesiz, hedefsiz yığınların sayısı günden güne artarak devam etmektedir. Ve toplum, bir ışık, bir çıkış yolu son bir çare olarak aramakta, yine de gözler ufuktan doğacak bir güneş beklemektedir.
Yeniden diriliş ve yepyeni bir uyanışla ayağa kalkacak günü bekleyen dertliler, sevdalılar, mazisine yakışan bir ihtişamla kıyama duracağı günü hayal etmektedir.
Bu kutlu yolun yolcuları, “hasbunallahu ve niğmel vekil” diyerek teslimiyet ve tevekkülün zirvelerine kanat açmalıdır. Gözyaşları ile bu sevdanın çilesi çekilmeli, hasbî yakarışlarla ümit kapısına yönelmelidir.
Şairin:
Ne kahrı, dest-i ağdadan,
Ne lütfi, aşinadan bil,
Umurun Hakk’a tefviz et.
Cenab-ı Kibriya’dan bil.

İbrahim Hakkı Hazretlerinin gönülleri Allah’a bağlayan, teslimiyet ve tevekkülün ufuklarına bizi götüren, ışık mesabesindeki ser levha sözlerine kulak verelim:
Açılır bahtımız bir gün, hemen battıkça batmaz ya!
Sebepler halk eder Mevla, kerem babın kapatmaz ya!
Benim Hak’ka münacatım, değildir rızk için hâşâ,
Hüda, rezzak-ı âlemdir, rızıksız kul yaratmaz ya!
Dost sohbetlerini ihmal etmeden, gönül planında bir inkılâp yaşamalı ve Allah’a iltica etmeliyiz. Dostça, kardeşçe kaynaşmalı, mümince kucaklaşmalıyız.
Ehliyet, liyakat ve şahsiyete değer vermeli; inandığı davayı yaşayan, özü sözü bir cephe adamlarına kulak kesilmeliyiz. Aslan postuna bürünmüş çakallara da dikkat etmeliyiz. İnandığı bütün değerlerin ayaklar altına alınmasına rağmen, bir zamanlar kan emen vampirlere bugün alkış tutan çömezleri de mutlaka görmeliyiz.
Ve yeniden bir diriliş için politik mülahazalardan uzak, vatan bayrağını yükseklerde tutacak mangal yürekli, kıvırmayan, yaşantısı ile temayüz etmiş insanlarla eğrisi büğrüsü olmayan bir yolda mertçe buluşmalıyız.
Yara yol iki kademdir, biri cana bas,
Madem bu meydana geldin, mert isen merdane bas.
Nurullah ÖZKILIÇ
www.nurullahozkilic.com
( Hasbî Yakarışlar başlıklı yazı NurullahÖZKILÇ tarafından 20.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.