Tarihimizi bilmek, hele hele de doğru araştırıp doğru kaynaklardan öğrenmek, geleceğimize ışık tutması açısından çok elzemdir.Yüzyıllar itibariyle her türlü entrikayı içimize sokan ve bizi daima sırtımızdan vuran haçlı zihniyeti ve onun şımarık yandaşlarıdır ne yazı ki. Geçmişteki atalarının acılarını bir türlü unutmayan ve fırsatını bulduğu an elinden geleni ardına koymayan haçlı zihniyeti; aynı hız, hile, desise ve yalanlarla oyunlarına devam etmektedir. Cezayir’deki katliamlarını unutup, şu an itibariyle Fransa’ nın Ermenilere şirin görünmek ve bir kaç oy uğruna şov yapması gibi...Bizleri tehcirle suçlamaları falan filan bu konular ise bunlara canlı örnek...

      Tarih adına ömrünü bu ilme vermiş, tüm Tarihçilerimizden peşin peşin özür dilerim. Neden mi? Olur ki bir yanlışım ve hatam olur diye...Bu, art niyetimden değil bilgi eksikliğimden olur ancak. Ama bir derdim var içimde bunu sizlerle ara sıra paylaşmak isterim.Yukarıda genel olarak haçlı zihniyeti olarak nitelendirdiğim güruh...Bizi en çok geçmişimizle vurmaya çalışıyorlar.Hem de süt kadar ak ve temiz geçmişimizle...Tarihi vakaların müsebbibi olan kişileri, onların oynadığı rolleri, yaptıkları fiilleri, savaşları, mekanları işlerine geldiği gibi yazdılar. Bunu özellikle de yakın tarihimizde yaptılar. Şöyle tarih olarak verirsek; II.Abdülhamit Han döneminden , çok partili hayata geçişimiz olan 1940’lı yıllar arasını biraz karıştırmak istedim...

      Bu dönemin ilk kahramanı olan II.Abdülhamit Han Hz.’ni, eli kanlı haçlı zihniyeti neden "Kızıl Sultan" ilan ettiler.Malumu ilan etmeye sayfalarca yazmaya gerek yok.Çünkü, Abdülhamit Han, otuz üçyıl boyunca bir karış toprak o şerefsizlere kaptırmadı da ondan.Onların türlü türlü oyunlarını boşa çıkardı da ondan.Her türlü yeniliğe açık, feraseti, şecaati, cesareti, zekası çok parlak müthiş derecede ihlaslı bir insandı da ondan.Bu konuya ayrı zamanda genişçe girmek isterim nasip olursa...

     Şanlı tarihimizin tozlu sayfalarında ÖZELLİKLE unutturulmak istenen kişiler ve olaylar vardır.Bu kişilerden biri, çok ama çok önemli bir şahsiyettir bana göre...onu bugün anlatmakla onur ve gurur duyacağım. Kim mi bu ulu kişi?...

     Merhum HALİT PAŞA ...Nam’ı diğer Deli Halit...

     Halit Paşa, yakın tarihimizin en etkili ve en fırtınalı isimlerinden biridir. Kurtuluş Savaşı’nın ileri gelen kumandanları arasında en parıldayanlarındandır.Kısaca tanıyalım;

    1883 yılında İstanbul Beşiktaş’ta doğdu. Ahmet Efendi’nin oğludur. 14 Ocak 1901’de Harp Okulu’na girip, 22 Ağustos 1903’te Teğmen olarak mezun oldu

    Daha çocukken cesareti ve vatanperverliği gözlerinden ve fiilerinden belliydi.Sınıf arkadaşlarından Kemalettin Sami Paşa bir olayını şöyle anlatır.

   “Birgün, Türk olmayan 4 öğrencinin Türklük hakkında ağır sözlerini duyduğu zaman, hiç birimize haber vermeden onların hepsini birden tenha bir yere çağırmış, teke tek dövüşmeyi teklif etmiş. İçlerinden en güçlü olanı Halit’in bu teklifini gülerek ve hafife alarak kabul etmiş. 

   Halit bunu birkaç dakika içinde kan revan içinde bırakmış. Arkadaşlarının durumunu gören diğer 3 kişi aynı anda Halit’in üzerine atılmış. Halit, kısa zamanda 3’ünü de ötekinin durumuna benzetmiş. 

   Yanımıza geldiğinde başının yaralı olduğunu gördük. İşin iç yüzünü akşam saatlerinde öğrendiğimizde çıkıştık. Neden bize söylemediğin dedik. Bize ela gözleriyle uzun uzun baktı ve şöyle dedi: 

  - Siz de aynı bir hadise ile karşılaşırsanız hemen dövüşün. Onlar çok, biz azız.”

   Genç Halit, meslek hayatının Yemen’de geçen kaymakamlık (yarbaylık) hariç hiçbir döneminde normal terfi etmedi.“Cesaret ve başarısı” hep basamakları hızlı çıkmasını sağladı. Gidenin dönmediği yer olarak bilinen Yemen’de inanılmaz başarılar sağladı ve 3 yıl geçmeden yüzbaşı oldu. 

   İtalyanlar’ın aniden Trablusgarb’ı (Libya) işgal etmesiyle İttihad Terakki hükümetinin eli kolu bağlandı. İstanbul hükümetinin Trablusgarb’a doğrudan müdahale etme imkanı yoktu. 

   Bunun üzerine bir avuç kahraman subay, Mısır üzerinden Trablusgarb’a geçti. Enver (Paşa), Mustafa Kemal, Eşref (Kuşçubaşı), Ali (Çetinkaya) bunlar arasında idi. Harekatın sorumluları Enver ve Mustafa Kemal, Yemen cephesinin başarılı yüzbaşısı Halit’i de yanlarına aldı. Halit, kısa sürede Beni Taaf kabilesinin bir ferdi gibi olmuş ve kabilenin erkeklerini birer gerilla savaşçısı haline dönüştürmüştü. Halit Bey’in sağ kanadında bulunan Ali (Çetinkaya) ile yıldızı bir türlü barışmıyordu. Kendi, bir bedevi gibi davranıyor ve yöre halkının gönlünü fethediyor, Ali Bey ise halka kötü davranıyor, kendilerinden soğutuyordu. 

    İki zabit (subay) arasındaki ihtilaf, Derne cephesi komutanı Mutafa Kemal’e, oradan da Enver Bey’e intikal etti. Kafasında saç olmadığı için o dönemden itibaren “Kel Ali” diye bilinen Ali Bey, oradan alındı ve başka bir yere gönderildi. 

    Ardından Balkan Savaşı çıkınca yeni görev yeri Nazım Paşa’nın maiyeti oldu. Harb-i Umumi (Birinci Dünya Savaşı) patlayınca Osmanlı-Rus savaşında düşmana bırakılan “Elviye-i Selase” (üç liva, üç kent) denilen Kars, Aardahan ve Sarıkamış’ı anavatana katmak görevini üstlendi. Sonrasında Tortum-Erzurum kazasına çekildi.

   Halit Paşanın en en önemli başarısı da nedir biliyor musunuz? Şu an için midemizi bulandırmaya çalıştıklarıDERSİM konusu. Bu konuyu demcit pilavı gibi ortaya koyup kaldıranlar yukarıda bahsettiğim zihniyetin dış ve iç ortaklarının oyunlarıdır.Bahse konu paşamız Halit Bey, Dersimde tam BEŞ YIL kaldı.

   1915’in Mayıs ayında görevine başlayan Halit Bey’in burada çok zorlanacağı bekleniyordu. Zor tabiat şartları ve yörenin asi yapılı insanlarıyla nasıl başedeceği merak ediliyordu. Asker içinde Halit Bey’in üç aydan kısa bir süre önce bölgeden ayrılmak zorunda kalacağına inananlar çoğunlukta idi. Beklenenlerin tersi oldu. Halit Bey, kendini kısa zamanda bölge insanına sevdirdi. İnsanlarla yakın dostluk kurdu ve Koçkiri aşiretinin ünlü reisini kendine yardımcı seçti. Koçkiri aşiretinin reisi Seyit Rıza ile birlikte, Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli milis kuvvetlerini oluşturdu. Dersimliler, Halit Bey’in öncülüğünde inanılmazı başarmıştı. Başkumandanlık emri beklenmeden atlı birlikler oluşturuldu. 

   Halit Bey, Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedilmekte olduğuna hiç bakmadı. Dersimli süvari birlikleriyle harekete geçti ve Erzincan, Mamahatun(Tercan) ve Erzurum’u düşman işgalinden kurtardı. Tüm ortak görüş şudur ki; Halit Paşanın DERSİM’den ayrılmasından kısa bir süre sonra olaylar patlak verdi. Onun görev yaptığı dönemde itaatkar ve devletine bağlı olan yöre insanı, İstiklal Savaşı’nın en kritik günlerinde isyan etti. Beş yılda ne değişmişti? Halit Paşa’nın bir sözünü iki etmeyen Dersimli beş yıl içinde isyan noktasına taşınmıştı. 

    Daha sonraları Dersim Jandarma Komutanı olarak görev yapan ve aynı zamanda Halit Bey’in de yakın dostu olan Hamdi Bey, hatıralarını paylaşırken bu sorunun cevabını net veriyor. (Cemal Kutay’ın Sisli Tarihimiz kitabından): 

     “- Halit Bey çapında bir kumandan Dersim’de kalmış olsa idi ne ayaklanma ne isyan olurdu. Dersim halkı ayaklanmaya zorlanmıştır. Buna ait vesikamız vardır.” 

    1921 yılı başında Doğu Cephesi’nden Batı Cephesi’ne, Kolordu Komutanı yetkisi ile Kocaeli Kumandanlığı’na atandı. II. İnönü Muharebesi’ne Sağ Cenah Grubu Kumandanı ünvanı ile katıldı. 12. Grup Kumandanlığı ile Afyona nakledilerek Kütahya ve Eskişehir’in kurtarılma savaşlarına ve Sakarya Savaşı’na katıldı. Tekrar Kocaeli Grup Kumandanlığı’na atandı. 26 Ağustos 1926’deki Büyük Taarruzda düşmanın kuzey grubuna, Gemlik, Mudanya, Bandırma istikametinde saldırılar yaparak düşman kuvvetlerini tutsak alıp, kaçış düzenlerini bozdu.

    Düşmanın Gemlik, Mudanya, Bandırma sahil şeridinden kaçmasını engellemek amacıyla çevirme görevini üstlendi. Albay Halit kumandasındaki birlikler, Gemlik’ten başlayarak Bandırma’ya kadar olan sahil şeridinde düşmana tek kaçış noktası bırakmadı. Düşmana bir tek Kemalpaşa-İzmir bandının açık kaldığını Fahrettin Paşa’dan öğrenen Mustafa Kemal Paşa, gururla gülerek, “Bu mutlaka bizim Deli Halit’in işidir” dedi.

   Böylece, düşmanın bu bölgeden silinip yok edilmesi sağlandı. Zaferin ardından Albay Halit, gösterdiği bu üstün başarılar nedeniyle Paşa rütbesine yükseltildi. Halit Paşa, Mirliva 31 Ağustos 1922 tarihinde (tümgeneral) olduğunda henüz 39 yaşında idi.

    Halit Paşa, muharebe meydanlarında ikisi ağır olmak üzere 9 kez yaralandı. Sakarya muharebesinde beyninin yanına saplanan kurşunu hayatı boyunca taşıdı.

    I.Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı sırasında Gümüş Liyakat, Gümüş İmtiyaz, Altın Liyakat, Altın İmtiyaz, 3.Rütbeden Kılıçlı Osmanlı ve İstiklal Madalyası ile Avusturya ve Afganistan’ında birer madalyasına sahiptir.

    Mudanya’dan, Kocaeli’ne, Kars’a, Artvin’den Gümüşhane’ye, Erzurum’dan İzmir’e, Tunceli’den İstanbul’a, Yemen’den      Trablusgarp’a, cephe cephe koşuşturmuş bir komutandı Halit Paşa...

    Vatanı için savaşan yiğit askerlere karşı baba gibi şefkatli, vatan hainlerine karşı ise son derece acımasız bir insandı Halit Paşa...

     Düşmanlarını sağ tarafında taşıdığı "Namuslu" diye adlandırdığı tabancasıyla, cepheden kaçan askerleri ise sol tarafında taşıdığı "Namussuz" diye adlandırdığı tabancasıyla vurabilecek kadar kararlı bir askerdi Halit Paşa...

     Cephede düşmanla savaşırken askerlerine "Oğlum vatan bizimdir, kaçan haindir..." diye haykıran cesur bir yürekti Halit Paşa... 

      Sonrasında, Kocaeli Grup Komutanı bulunduğu sırada TBMM’nin II. Dönem seçimlerine katıldı.5 Temmuz 1923’te yapılan seçimde Ardahan’dan milletvekili seçildi. 9 Şubat 1925’te Mebus olduğu mecliste hiç bir zaman geçinemediği Kel Ali ile tartışırlar.Halit Paşa elini beline atar, silahını çeker ve Kel Ali onun çok iyi nişancı olduğunu bildiği için hemen kaçar. Sonrasında arkasından bir el silah sesi duyulur...Halit Paşa sırtından vurulmuş ve yere yığılmıştır.Yaralı Halit Paşa, mecliste revire götürülür.Saatlerce, doktor gelmesi beklenir ama o doktor bir türlü gelmez.Sonrasında kan kaybından vefat eder. Bu durumu anasına iletirler...Anasının verdiği cevap çok manidardır;

     " Ben onu abdestsiz emzirmemiştim,mutlaka arkadan haince vurmuşlardır... "

     Ve o anlı-şanlı adamın neden vurulduğu? Kimin vurduğu? Ve doktorun neden gelmediği? Tozlu raflar arasında cevaplanmayı bekliyor.


    Başka sayfalarda görüşmek dileğiyle...
( Tarihin Tozlu Sayfalarında -1- başlıklı yazı Arzeni tarafından 29.01.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.