“Alo Leyla, Züleyha’yı da al akşam bana gelin olur mu?”

“Hayırdır Ayla! Bir problem yok değil mi?”

“Var da yokta ama mutlaka gelin!”

“Vallaha meraktan öldürürsün adamı! Şuracıkta orta yerimden çat diye çatlayacağım…”

“Hadi kızım bırak gevezeliği de akşama züloşu da al gel, nasıl olsa akşama öğrenirsin… “

“Tamam tamam ağzı sıkı ketum sende!…”


Geniş ve nezih odası daralmış daralmış onu boğar hale gelmişti sanki… Nasıl oturduğunu bilemediği koltuğuna derinden bir nefes alıp yavaşça yaslandı. Pastel kavun içi duvarlar üstüne geliyordu sanki…Kendi yaptığı “El emeği göz nuru” resimler bile gözüne hoş gözükmüyordu.İnsanı insan yapan ruh’un içinde bulunduğu durummuş meğer…Meğer her şeyi güzelleştiren ya da çirkinleştiren ruhmuş…”İnşallah! dostlarımla yapacağım bu akşam ki sohbet içinde bulunduğum bu durumdan beni kurtarır” diye düşündü.

Şimdi, bu telefon nereden çıkmıştı? İçişleri Bakanı, Özel Kalem Müdürü neden aramıştı? Epey bir görüşmenin sonunda; 

“O haberi yapmaman senin için daha iyi olur “ cümlesini kurarken sesine verdiği ton çok manidardı. “Ama olsun, değil İçişleri Bakanı,Başbakan arasa kararımı değiştirmem” dedi kendi kendine.Kömür ocağının sahibi, iktidar partisinin ilçe başkanı olunca devreye giriyorlar…Ah benim güzel memleketim ah!!! Seni kimler yönetiyor? Nerede o Hz.Ömerler,Yavuzlar, Fatihler?…Hem işini iyi yapmayacaksın, vergini kaçıracaksın, hazine malını kendi malın gibi yıllarca kullanacaksın, on dokuz kişinin ölümüne sebep olacaksın…hem de ortalıkta ahkam kesip masum insanları ezmeye kalkacaksın. Bu memleket daha bitmedi Seyfullah Bey !!!

“Alo,Züleyha!”

“Efendim,buyrun!”

“Tanımadın mı kız?”

“Yooo,siz kimsiniz?”

“Yapma be yavrum,en yakın dostunu nasıl tanımazsın?”

“Her arayanı tanımak zorundayım hanımefendi?”

“Allah Allah! Hele şu haspama bakın,beni tanımamışmış…”

“Tabiki de tanımadım.Ne bileyim sen hangi Leylasın? Hahhahha”

“Hahha haymış,şu bacaksıza bak ! Benimle dalga geçiyor…”

“Ya abla,şunun şurasında iki dakika takılayım dedim.”

“iyi,iyi takıldın yetesiye,neredesin?”

“Ofisteyim”

“Akşama Ayla’dayız tamam mı?”

“Abla birine sözüm var, gelmesem…ben arar özrümü bildirim.”

“Kızım sakın ha, Aylayı ilk defa böylesine çaresiz ve mutsuz gördüm.Sesi bir ölüden farksızdı.İkimizi çok acil istiyor …”

“Tamam anlaşıldı.”


Kemal, kömürcü mahallesinde yaptığı röportajların mizanpajlarını hazırlamış, tekslerini tasnif etmiş, fotoğraflarıyla süslediği dosyasını hazır hale getirmişti.”İnşallah! Bu ilk haberim çok ses getirecek” dedi.Hiç bir şey olmazsa o masum dört çocuğun hakkı için bunu yapmalıydı.Gözünün önünden toplu halde ağlamaları hiç gitmiyordu. Evlerinde ki, son bisküvi kutusunu rengi kaçık çay eşliğinde bana sorgusuz sualsiz kapı eşiğinde ikram etmişlerdi. Yiğit Anadolu kadınları, geçmişten günümüze hep aynı vakarın timsalleridirler. Zeynep’te bunun onu apaçık bir örneği. Sadece yıllar, yerler ve adlar değişikti. Sonsuz şükür eşliğinde edep, vakar ve sahiplenme duysu en belirgin ortak noktaları. Çocuklarına hem ana hem baba olmak kolay değildi.Ne ulvi bir tablo Allah’ım!

Çok şükür ki, Ayla hanım gibi son derece kararlı, inançlı ve cesur bir haber müdürüm var…

Devamı var...
( Üç Gülünrengi Sarı-13- başlıklı yazı Arzeni tarafından 1/31/2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.