dizlerimde içimi kanatan yaralarım var burnumda elma yanığı kokularım titriyor sesim kara bir girdapta kanadı kırılmış aklımdaki turnalarımın
hatırlamıyorum oysa hiç bu kadar sevmezdi yanaklarım gözyaşlarımı duvarlar kadar soğuktu ama acıtmazdı yutkunmalarım boğazımı
yıkılmazdım yılmazdım da hele her acının altından kalkardım emindim bundan da bu kayıp beni düştüğüm yerden kaldırmamaya yeminli annem bebektim bir zamanlar, melektim sen toprağa gelin gidene kadar çocuktum inatla oysa şimdi boğuluyor yaşım sensizliğin o’ tuzlu sularında
dilimde sol kolumu dişleyen saat sırları zulamda günahlarıma kefil hazır sevaplarım takvimler uğramazdı diyarıma tanımazdım kara kışların sonbahar hüznünü çakma ilkbahara takas eden aralık ayazlarını
bez bebeklerle bitmiyordu ki iş nazar boncuklu bilekliğim olmalıydı mutluluktan gülen bilyelerim meselâ kaderim gelip oturmamalıydı gırtlağıma bahçede limon sepetine girip ağlamalarım bana öğretilmiş duaları sıralıyorken ardı ardına dilimde küfürlerim yokluğa duyguları önemsenmeyen her çocuk gibi küskün bakmak tüm oyuncaklara
ve teselli adına kahraman saymak kendimi sonu güzel biten uzun masallara
III
ah annem suya düşen gölgeler üşütüyor dudaklarımdaki kırgın duayı senden önce girdi gözlerim toprağa seher vakti sessiz rüzgârların kapımı çaldığı şubat ayazında arıyorum sıcaklığını gözlerine ölüm kaçmış taze bir öksüzüm kuytularda kanatlanıyor içime içime tüm ebabil kuşları
söylenmeyen sözlerin ağırlığı oyarken dilimi paslı demir tadında kısır mevsimlere gebe oluyor tüketilmiş her mevsim tüm kaldırımlar su altında
ağulu sabrın mükâfatını bekliyorum hasret bugünüme küskün beddua gökyüzümde yıldızlarım firari ay şehit oldu annem ellerimde hissettin mi
IV
üç ihlas, bir fatiha dudaklarımda ve esmer bir akik taşı parmağımda annem matemimde bozkırın nezaketi karıncalar ağırlıyor sabrı isyanlarmda yorgun yollar arsızı ayaklarım toprağın zamansız uykusuydu ölüm raflarda kırışan tutanaklarımda
hayat öfkeyle bileklerimden kazıdığım öykü dizlerimde yara dağlarımda kar bak fotoğrafın çekiliyor mezarlıkta ölü şehirler dirilecek üflendiğinde sûra alnından öpecek kor musalla taşı haydi günahlarına el salla nâr ...
( Hâr-ı Nâr başlıklı yazı Nar-ı Çiçek tarafından 30.01.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. ) Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.