Bu defa yazmak içimdeki acının parmak uçlarına inmesi demekti,
yanmak gözlere misafir olan alevdi...


Ama sen...
hani hiç gitmeyecektin annem !

I

dizlerimde içimi kanatan yaralarım var
burnumda elma yanığı kokularım
titriyor sesim kara bir girdapta
kanadı kırılmış aklımdaki turnalarımın

hatırlamıyorum oysa
hiç bu kadar sevmezdi yanaklarım gözyaşlarımı
duvarlar kadar soğuktu ama
acıtmazdı yutkunmalarım boğazımı

yıkılmazdım
yılmazdım da
hele her acının altından kalkardım emindim bundan da
bu kayıp beni düştüğüm yerden kaldırmamaya yeminli annem
bebektim bir zamanlar, melektim
sen toprağa gelin gidene kadar çocuktum inatla
oysa şimdi
boğuluyor yaşım sensizliğin o’ tuzlu sularında

II

ah
ahh büyümek istemeyen çocuk yanlarım

dilimde sol kolumu dişleyen saat sırları
zulamda günahlarıma kefil hazır sevaplarım
takvimler uğramazdı diyarıma
tanımazdım kara kışların
sonbahar hüznünü çakma ilkbahara takas eden
aralık ayazlarını

çocuk muydum sahi

bez bebeklerle bitmiyordu ki iş
nazar boncuklu bilekliğim olmalıydı
mutluluktan gülen bilyelerim meselâ
kaderim gelip oturmamalıydı gırtlağıma
bahçede limon sepetine girip ağlamalarım
bana öğretilmiş duaları sıralıyorken ardı ardına
dilimde küfürlerim yokluğa
duyguları önemsenmeyen her çocuk gibi
küskün bakmak tüm oyuncaklara

ve
teselli adına kahraman saymak kendimi
sonu güzel biten uzun masallara

III

ah annem
suya düşen gölgeler üşütüyor
dudaklarımdaki kırgın duayı
senden önce girdi gözlerim toprağa
seher vakti sessiz rüzgârların kapımı çaldığı
şubat ayazında arıyorum sıcaklığını
gözlerine ölüm kaçmış taze bir öksüzüm kuytularda
kanatlanıyor içime içime tüm ebabil kuşları

söylenmeyen sözlerin ağırlığı
oyarken dilimi paslı demir tadında
kısır mevsimlere gebe oluyor tüketilmiş her mevsim
tüm kaldırımlar su altında

ağulu sabrın mükâfatını bekliyorum
hasret bugünüme küskün beddua
gökyüzümde yıldızlarım firari
ay şehit oldu  annem ellerimde
hissettin mi

IV

üç ihlas, bir fatiha dudaklarımda
ve esmer bir akik taşı parmağımda annem
matemimde bozkırın nezaketi
karıncalar ağırlıyor sabrı isyanlarmda
yorgun yollar arsızı ayaklarım
toprağın zamansız uykusuydu ölüm
raflarda kırışan tutanaklarımda

hayat
öfkeyle bileklerimden kazıdığım öykü
dizlerimde yara dağlarımda kar
bak fotoğrafın çekiliyor mezarlıkta
ölü şehirler dirilecek üflendiğinde sûra
alnından öpecek kor musalla taşı
haydi
günahlarına el salla nâr ...

...



aralıktan kalma ayazıma...
( Hâr-ı Nâr başlıklı yazı Nar-ı Çiçek tarafından 30.01.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.