Gitme
nedenimi hatırlayamadığım sebeple köydeydim. Yaşım sol elin parmakları kadar. Köyde
olduğumdan dolayı pek şikayetçi sayılmazdım. Anneannemi pek sever, dedeme karşı
tam tersi duygular beslerdim. Aslında sevip sevmediğimin hâlâ kararını
verememekteyim. Aksi bir karadeniz insanıydı ve korku sevgiye engeldi.
Dedem altmış
yaşındaydı, araba almaya karar vermişti ve bunun için eski bilgilerini
hatırlaması gerekiyordu. Genç yaşlarda bir adam gelip dedemle uzunuzun
direksiyon çalışırlardı. İsmini hatırlayamadığım beyefendinin benim yaşlarda
oğlu vardı sanırım ve sürekli bana “gelinim” deyip dururdu ve bir de “Oğluma
alacağım seni” derdi. Ben de tam olarak kestiremediğim duygular içerisinde
utanıp iskeleden tahta hole kaçar, sofada tepinirdim.
Dedemin arabası o dönem içerisinde çok büyük
bir olaymış gibi bahsedilirdi aile içerisinde. Yaşından ve görünümünden dolayı
yolda gören diğer sürücülerinde hayrete düştüğü hikâyelerini çokça duyardım.
Çayı bahane edip muhabbet etmek için bir araya gelen kadınları
dinlemek oyun oynamaktan daha cazip gelirdi bana. Gerek televizyonda gerekse bu
muhabbetlerde edindiğim bir bilgi vardı “ilk aşk unutulmazdı”. Ben de kendime ilk aşk bulmalıydım ve yaşım
konuşmalarda geçen yaşlara uygundu.
Halalarım sevdiklerine geleneklere karşı bir
şekilde kavuşmuşlardı. Resmi bir defterle sunmuşlardı bu durumu ailelerine. Annem
bana hep halalarıma çektiğimi özellikle kızdığı zamanlarda söylerdi. Demek ki
halalarım hep kızılacak şeyler yaparlardı fakat ben de onlara çekmiştim işte.
Yani değişme gibi bir olasılığım hiçbir zaman yoktu. Eğer olsaydı annem bunu
sürekli söyleyip isyan etmezdi. Madem onlara çekmiştim hakkını verecektim bu
durumun.
Kimi
sevmeliyim, kimi sevebilirim bir düşündüm. O genç amcanın oğlu uygundu bu işe ama
onu hiç görmemiştim. Nasıl olacaktı bu? Kara düşünceler içerisinde
televizyondaki şarkıcılardan birine benzettiğim bir çocuk çıktı karşıma. Benden
birkaç yaş büyüktü sadece. İşte! “İlk aşkım olacaksın” dedim ve bunu sadece
kendime söyledim o an.
Görüyordum arada bir ve büyüyünce ben de
anlatacaktım birilerine. Benim için ifade ettiği tek anlam buydu.
Bir gün bunu
kuzenlerimden birine söyledim. O da bunu diğer kuzenime, o diğerine o öbürüne
derken yengelerime kadar gitti bu bilgi. Aman Allah’ım! Nasıl çıkacaktım şimdi
karşılarına diye düşünürken içeriden beni çağırdılar. “Yemek yiyoruz hadi.” Kalbin
cız etmesi buydu. İçimde bir acı… Televizyonda sunulan kadar çekici bir şey
değildi bu ve çaresi yoktu. Yemeğe oturmazsam eğer daha fazla dikkat
çekecektim. Kimseyle göz göze gelmemeye çalıştım. Benimle ilgili sözler
duymadığıma göre unutmuşlardı galiba. Herkes kendi derdinde bir şeyler
konuşuyor normal geçiyordu vakit ve sofra toplandı. Rahatlayacaktım tam ki… Yengelerimden
biri ile göz göze geldim. Bitmiştim ben. Hiç odadan çıkmamalıydım. Herkes
yattığında kuru bir ekmekle karnımı doyurabilirdim pekâlâ.
Genelde
erkenden yatılırdı, herkes yorgun düşerdi. Bugünün ne özelliği vardı sanki. Duvarda
duran saate baktım hiçbir şey anlamayarak. Ama o çubukların çabuk dönmesi gerekiyordu.
Geçmiyordu işte zaman diye yakınırken nihayetinde yatma saati gelmişti. Fakat
bu seferde düşüncelerden uykum gelmemişti. Sabah köyün camisinde imam kızlı
erkekli karışık oturduğumuz bir bölmede kuran dersi veriyordu. Nasıl çıkacaktım
herkesin içine. Rezil olmuştum diye düşünürken uyumuş kalmışım.
Camiye gitmemeliyim düşüncesiyle uyandım.
Kurtuluşu uykum bulmuştu işte bana. Ama gitmezsem kesin söyleyeceklerdi
kuzenlerim. Tehditler alıyordum bir de; derdim, utancım bana yetmezmiş gibi. Şu
yaşımda çektiklerime bak, Allah’ım yardım et diye dualar ediyordum.
Hor görülmüş
bir kedi misali geçirdim o ve onu kovalayan birkaç günümü. O gün öğrenemedi
sevildiğini artist görünümlü çocuk, daha sonra da öğrenemedi. Unutamayacaktım
işte, hedefime ulaşmıştım. Sonu da benzedi o anlatılan aşklara araları
saymazsak.
İlkokula geldiğimde bu işlerden ağzım
yandığından hiç bulaşmadım. Fakat bir gün sınıfımızda iki yaramaz arkadaşı
yanıma oturtmuştu öğretmen. Gürültünün içinde oflayıp duruyordu bir tanesi. Ne
olduğunu sorduğumda “sen anlamazsın daha küçüksün” dedi bana. Sınıfta ağalık
kurmuştu, kendine ‘abi’ dedirtmişliği bile vardı. Sen şunu sev, ben bunu
seveyim diye hararetli konuşma içerisindeydiler aralarında. Ooo sen giderken
ben dönüyordum o yollardan diye düşünmekten kendimi alamamıştım.
Sahi aşka
kaç yaşında başlanır? İnsanlar kaç yaşında âşık olabilir diye mi sormalıydım
yoksa?