Marangozhaneye sırtımda getirdiğim Sezai; Kurşunun birini baldırından diğerini böğründen yemişti. Onu, tezgahın üzerine dikkatlice yatırdım.Üstüm başım kanlar içindeydi.Sezai acılı gözlerle bana doğru bakarak;

“Reş-at Ağ-am, öl –ü-yor-um ga-liba” dedi.Söylediği sözü dinlememiş gibi yaparak bağırdım.

"Halil, Cemil,Salih nerdesiniz? Çabuk koşarak gelin!" Ne olduğunu anlamayan çıraklarım,uykulu gözlerle koşarak geldiler.

Kanlar içinde yatan Sezai’yi görünce bir anda korku tuneline girdiler.

“Aman Allah’ım Sezai’ye ne oldu böyle Ağam” dedi Halil. Soru sormayı bırakında biriniz sıcak su kaynatın diğeriniz ucu sivri bir bıçak bulun dedim.

Birden aklıma, buraya kadar gelince yerlere damlayan kan izleri geldi.

“Salih,Salih!”

“Buyur, Ağam!”

“Eline su dolu kova ve bir bez al! Kimselere gözükmeden marangozhaneden ağaçlık yere kadar olan bölgeyi temizle.Hiç kan izi kalmasın tamam mı?”

“Tamam Ağam”


Reşat Ağa yaşadığı bu vahim olayı anlatırken,birden marangozhanenin kapısı açıldı.

***

Ne olduğunu anlamayan Mithat Paşa, eliyle boynunu tutarak yavaşça ve sendeleyerek ayağa kalktı. Nuri Paşayı elinde tabancayla yerde yatar vaziyette görünce saldırıya uğradıklarını anladı. Nuri Paşaya doğru koştu. Acaba ölmüş müydü? Çünkü yerlerde kan izleri vardı.

“Nuri, Nuri kalk! “ Yaşadığı bu anlık paniği üzerinden atarak ,sağına soluna baktı.Kan izleri Nuri’nin olduğu yerde değildi.Nuri’nin vücudunda herhangi bir kan izi yoktu.Demek ki vurulmamış.Nuri Paşanın ayaklarından tutarak yukarı kaldırdı.Bu hareket sonrası, Nuri Paşa hafifçe kendine gelmeye başladı.

“Nuri ne oldu bize? Kimdi onlar?”

***


Sarayın kendine ait odasında Padişah Abdulaziz, Kur’an okuyordu... Yusuf Sûresi’ne gelmişti... Katiller sessizce Sultan Abdülâziz’in kapısına sokuldular...

Reyhan ve Rakım Ağa’ları kapıda nöbetçi kaldı... Eski Padişahın ikinci mabeyincisi Fahri Bey, izin alıp odaya girdi. Sultan Abdülâziz; Fer’iye Sarayı’na getirildiğinden beri Fahri Bey özel hizmetine bakıyor, daha doğrusu Hüseyin Avni Paşa’ya dakika dakika Padişah’ın yaptıklarını rapor etmek üzere yakınında bulunuyordu.

Önce, iş icabı hal hatır sordu;

“Sultanım, bugün nasıllar ?”

Sultan Abdulaziz son derece tevekkül ve munis bir ses tonuyla cevap verdi.

"Hamd olsun Yüce Rabbime,beterin beteri vardır!" Gözleri kapıya kayınca Cezayirli Mustafa Pehlivan’la, Yozgatlı Pehlivan Mustafa Çavuş’u fark etti... Durumu kavradı... Rengi attı. Fakat bir şey söylemesine fırsat kalmadan, üçü bir anda atılıp bastırdılar. O sırada Boyabatlı ve diğerleri de odaya girdiler. Boyabatlı ile Cezayirli, Padişah’ı dizlerine oturtup çırpınmasını önlemeye çalıştılar. Fakat Padişah çok güçlüydü. Zaptedemediler... Göğsünden hançerlediler. Fahri Bey, Sultan Abdülâziz’in kollarını arkadan tuttu.Yozgatlı Mustafa Pehlivan ise, keskin bir hançerle Padişah’ın bileklerini kesmeye başladı.

Olaya intihar süsü vereceklerdi. Ama hiçbir intiharda iki bilek birden kesilemezdi.

Bilekleri kesilen Padişah, ikinci mabeyinci Fahri Bey’e son kez bakıp
mırıldandı:

"Şu kestirmeye kıydığın eller, iki gün önce sana kıymetli bir sedef tesbih hediye etmemiş miydi?"

Devamı Var
( İsli Demlik -7- başlıklı yazı Arzeni tarafından 20.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.