1 Sincan'ın Etrafı Yeşil





Dünyanın gözünün her daim üzerinde olduğu cennet vatanıma ve onun sahibi asil Türk Milletine her on yılda bir reva görülen darbe,cunta,balans ayarlarını unutmamız mümkün mü? Güneşli günlerimizi bile karabulutlu günlere çevirenlere "yazıklar olsun!" diyerek yazıma başlamak istiyorum.

Bugünün gençleri bu yaşananların çoğunu bilmeyebilirler,lakin okuyup hatırlamalarında ve geleceğin yöneticileri olacaklarından dikkatli ve basiretli olmaların da memleketimin geleceği açısından fayda vardır.

1990 yılına binbir sıkıntılarla girdik.12 Eylül darbesinin izleri henüz tazeydi.Bir örgüt kurulmuş ve adına PKK denilmişti.Bu örgüt terör belası olarak lanse edilmişti.İstenildiği gibi azdırılıyor,ölümler ve acılar önümüze kanlı tablalarda sunuluyordu. Yılların biriktirdiği Kürt Meselesi alevlenmeli,bir Türk-Kürt iç savaşı tehlikesi olduğu el aleme yayılmalıydı.Bu durum,komşu ülkelerin ve Türkiye'nin büyümesinden rahatsız olan haçlı güçlerin yakın ilgi alanına girmişti.Darbeci zihniyetin elleri kaşınmaya başlamıştı.Çünkü tam on yıl olmuştu ve bu ülkeye bir darbe daha lazımdı.Yoksa bu millet azabilir,demokrasi tehlikeye girebilirdi! Memleketin tek sahibi ve demokrasinin,lakliğin sibobu askeri cuntacılar hâlâ darbe yapamamıştı. 

Her darbeden önce dış mihraklar ve içteki oyuncuları öncelikle bir kaos ortamı hazırlıyor,darbe zemini oluşturuluyordu. Bu defa terör ve irtica tehdidi, birlikte gündeme getirilecekti.Ama TSK içinde farklı düşünen gerçek vatansever komutanlar vardı.Onlar bu çılgınlığı farketmiş itirazlarını dillendirmişlerdi.Ancak gözü dönmüş cuntacılar için onları ortadan kaldırmak ve kurdukları tezgahlarla müslüman halkın üzerine atmak kadar kolay bir yol yoktu.Düğmeye basıldı.

1991-1995 arasında belli dönemlerde subay ve general ölümleri gerçekleştirildi.Bir kaç örnekle hatırlayalım bunları; 

Jandarma Korgeneral Hulusi Sayın, devletin Kürt politikasını sert bir dille eleştiren komutanların başında geliyordu. 30 Ocak 1991 tarihinde kurşunlanarak öldürüldü. Bu elim olayı,taşeron terör örgütü Dev-Sol üstlendi. PKK'yla mücadele konusunda dönemin yöneticileriyle ters düştüğü bilinen Jandarma Korgeneral İsmail Selen, emekli olduktan sonra, 23 Mayıs 1991'de öldürüldü. Bunların içinde en vahimi ve önceliği olan Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis olayıdır.17 Şubat 1993'te, şüpheli bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Sonraki aylarda, kendisiyle birlikte çalıştığı yedi üst rütbeli subay da sırayla öldürüldü. 

Zemin yavaş yavaş oluşmaya başlamıştı.Halkın nabzı iyice artmıştı.Tek başına terör onları kesmiyordu.Bir de irtica adlı kara mizahı yaşatmalıydılar. Bunun için gerekli argüman laik-dindar kutuplaşmasıydı. Laik kesim iyice ürkütülmeli,korkutulmalıydı. Onun için yeni faaleyetlere başlandı.Onlar da şöyleydi;

"5 Ocak 1990'da Hava Kuvvetleri'ne bağlı 15 subay-astsubay, "irticai faaliyetler" sebebiyle ordudan uzaklaştırıldı. 31 Ocak'ta Türk Hukuk Kurumu Başkanı Muammer Aksoy, bir suikast sonucu hayatını kaybetti. 
7 Mart'ta Hürriyet Gazetesi yazarı Çetin Emeç silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Yazar Turan Dursun, 4 Eylül'de, SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçok ta 6 Ekim'de hunharca katledildi. 

24 Ocak 1993'te Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu, arabasına konulan bomba ile öldürüldü. 2 Temmuz 1993'te Sivas'ta Madımak Otel'i emniyet güçlerinin ve jandarma birliğinin gözü önünde ateşe verildi. Katliamda 37 alevi kökenli sanatçı can verdi. Üç gün sonra,sözde bu olaya karşılık 5 Temmuz 1993'te, Erzincan'ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar köyünde 33 vatandaşımızı hunharca kurşuna dizdiler. 12 Mart-15 Mart 1995'te İstanbul'da Gazi Mahallesi'nde çok açık provokasyonlar sonucu 17 kişi hayatını kaybetti."

Bu da yetmedi,ülkeyi yöneten Refahyol hükümeti artık çok olmuştu.Ülke bir yıl içinde %9 büyümüş ekonomik göstergeler olumlu yönde ivme yapmıştı.Oluşturulan havuzda biriken paralar dolmaya başlamıştı bile. Memura işçiye % 50 askere % 70 oranında zam yapılmıştı.Bunlar darbecileri ve onların dış uzantılarını rahatsız etmeye yetmişti.

Başbakan zaten irticacıydı onlara göre, Ne yapmak lazım irticai faaleyetleri yapan grupların iğrenç yüzlerini(!) halka ve laik kesime göstermek lazımdı.Ortada oyuncu mu yoktu? Aczimendiler, Müslüm Gündüzler, Ali Kalkancılar, Fadime Şahinler, Sisi'ler birden hortladılar. Artık, psikolojik harbin her türlüsü yapılmıştı ve ortamın kıvamı tutmuştu. "Demokrasiye balans ayarı" zamanı gelmişti artık.Sincan da tanklar gövde gösterisi yaptılar.28 Şubat 1997'deki Milli Güvenlik Kurulu'ndaki kararlarla, Refahyol iktidarı bitirildi. Sonra da Refah Partisi kapatıldı. 

Sonra ne mi oldu? Memleketim elli yıl geri gitti.Binlerce masum insan, genç, kadın, kız, öğrenci, profesör,hoca,asker v.s binlerce vatanseverlerin hayalleri ve yaşamları alt üst oldu. En kötüsü de onlara her türlü zemini hazırlayan ve akıl veren o zaman Çankaya'da oturan eski çobandı. Bu milletin gözünün içine baka baka kazık atıyor,attırıyordu.Yine o vakit görev yapan, Sivil toplum örgütleri, basiretsiz siyasetçiler, medya mensupları, rant derdine düşen büyük sermaye, üniversite rektörleri, YÖK başkanları, yüksek yargı mensupları bu ayıbı nasıl silecekler bilemiyorum?

Hani bir türkü var ya; Sincan'ın pardon fincanın etrafı yeşil aman amman...

Selamlarımla
( Sincan'ın Etrafı Yeşil başlıklı yazı Arzeni tarafından 1.03.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.