Koçlar
koçları süslerdik
renk-renk
sulandırılmış kökboyası
sürerek
bizim koyunlar portakal rengi
bir iğde çöpü üstünde
incecik bir çentik[1]
ödünç süt alımlarında
“-yarın yayık yayacan ay aba
benim ossun böğünkü keşik
senin ossun yarın kı
ağız (südü)[2] değil ya
alt tarafı iki belik goyununan
irkildip[3] deri bascan da
ölme eşşem ölme
bahar gelsin teze ot ye”
‘gün döndükten[4]’ sonra,
başka çöpler üstünde
yeni keşik kertikleri başlardı
on-onbeş kişilik katınçlarla
kuzular-oğlaklar seçilirdi yazları
yolunu kestiğimiz sürü devam eder yoluna
oğlaklar meleşirler
kuzular geçmeye çalışırlardı
analarıyla,
elbirlik bütün katınçlar,
dağda sürüye kavuşurdu
“-emişir” diye
oğlaklar-kuzular
ters yöne savuşturulurdu
sürüler Söğütlüden, Çataltepeye
kuzular Davulludan, Gölyerine
sürüler dağda
kuzular ağılda
sabah ola hayrola
çoban çoktan dalar eve gelir gelmez
rezil bir uykuya
rüyasında
kuzular emişir,
koyunlar ziyana
yavuklusu
ahhh ahh