Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır.

Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor.

Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir.

Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp gitmektedir.

İyi bilin ki, o mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. (Zümer Suresi 5.ayet)

 

Gündüzler sevinç ve mutluluğumuz ise geceler dert ve kederlerimizdir.

Sevinçlerimizin üzerini kederler örtmüştür, kederlerimizde örtülü sevinçlerimiz gizlidir.

Biri diğerinin varlık nedenidir.

Öyle ise sevinçler kadar dertler hüzünler de gereklidir.

Gereklidir diyorum ama ZÂT’ en gereksiz bir şey de yoktur ki.

O’nun nazarında her şey olması gerektiği gibidir.

O noksan sıfatlardan eksikliklerden münezzehtir.

 

Eksiklik ve noksanlık O’nun hikmetlerini göremeyen kulundadır.

Kul O’ndan uzaklaştıkça ancak kendi bulunduğu yerden görüleni görür…

O’nun gördüğünü göremez.

O zaman da sanır ki olanlar kendi istemesiyle olmaktadır.

Bizim sandığımız her işimiz O’nundur ve O’nun hükmü, OL demesi iledir.

Yapan ve yaptıran O’dur…

FAİL-i MUTLAK O’dur.

 

ZÂTen O kimdir biz kimizdir ki?

“Attığın zaman sen atmadın Allah attı.” Ayetinde:

“Kulum, faili olmadığın şeyi yap. Yaptığın işin faili benim.

Ben de ancak seninle yaparım.

Çünkü onu kendi kendime yapamam,

onu yapmak için sen lazımsın. Senin yapman için de ben lazımım”.

“Böylece işler bana ve Ona bağlı oldu.

Ben de hayret ettim, hayret de şaştı. Hayret içinde hayret oldu.”

 

Der Muhyiddin İbnu’l-Arabi ve şöyle devam eder:

“Nice zamanlar olmuş ki şöyle demişimdir:

“Rab Haktır, kul Haktır, ah bilseydim, mükellef kimdir?

Kuldur dersen o yoktur, Rabdır dersen o nasıl mükellef olur ?”

 

“Nice zaman da şöyle demişimdir:

Kendisinin yaptığı bir şeyi bana teklif etmesinde hayret ettim.

Benim yaptığım bir iş yok (bende o iş hep) O’(nun yaptığı) nı görüyorum.

Ah bilseydim mükellef kim oluyor? Her yerde ancak Allah var, Ondan başkası yok.”

“Böyle söylemekle beraber bana denildi ki yap”.

 

“Cümle yerde Hak nazır , göz gerektir göresi”

Görecek göz, işitecek kulak, bilecek akıl, hisseden bir yürek varsa OL-AN O’ndan gayrı değildir.

“Ben gizli bir hazine idim... Bilmekliğimi istedim Âlem’i yarattım.

Bilinmekliğimi istedim Âdem’i yarattım”

Buyurur.

 

O bilinmekliğini istemiştir.

Bilmek için o zaman önce bilmiyor olmak gereklidir.

Bilmeyerek doğarız, bilmeyerek yaşarız.

Kısmetimizde varsa O dilemişse günü geldiğinde biliriz.

 

O zaman anlarız ki O bizi sevgiden yarattı…

O’nu sevince O’nun her yarattığını da sever oluruz.

O’nun yarattığını sevmek bu anlamda O’nu sevmektir.

“Yaradılanı severiz Yaradan’dan ötürü”

 

O zaman geceleri de severiz gündüzler kadar, dertlerimizi de severiz sevinçlerimiz kadar.

 

Gündüzün ardından geceler gelir.

Gökteki yıldıza sırdaş olurum.

Aklıma Yunus’tan heceler gelir.

Kuzuya kurda kardeş olurum.

 

Kendimle baş edemediğimde, kendime kızdığımda bunlar gelir aklıma,

kızdığım kimdir,

affetmediğim kimdir,

affeden kimdir.

Seven kimdir sevilen kimdir.

 

Ah bir bilebilsem kim olduğumu… zaten benim aradığım da O derim....

Ben hayalim O asıl... Ben Aslımı severim, Aslım da beni sever.
 
HÂLimce...

 

( Ah Bilebilsem ! başlıklı yazı HÂLimce tarafından 1.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.