GİDENLERİN ARDINDAN                                                
 
Bu gün yüreğime bir ateş saldın haylazım.
İnan bu vakte kadar, yaptığın bütün yaramazlıkları aratacak bir şekilde,
Yaraladın beni.
Nasıl da şaşırttın bir bilsen, şu anda elimde, kolumda derman kalmadı,
Keşke, bunun kötü bir şaka olduğunu,
Ya da, hoyrat sevdanın kıskacına düştüğünü söylesen.
Nasıl bir oyun bu anlayamadım, nasıl bir gidiş.
 
Yine yüreğimin yangınlarını harladın be haylazım.
O can dayanmaz hasretin, ateşine ittin acımadan,
Öyle sorgulanmaz bir gidişin ardına saklandın
Neden böyle oldu, bu gidişin sorumlusu ben miyim?
Yoksa peşine düştüğün bir sevdan mı vardı, benim bilmediğim.
Ah be haylazım, böylemiydi kavlimiz?
Şu üç günlük fani hayatımızda
Böyle sessiz vedalarda mı olacaktı?
 
Hani biz, bizi bulacaktık, hani hoyrat sevdalara birlikte yelken açacaktık?
Hayatın gizemlerini birlikte çözecektik?
Gecelere inat, kararan yüreklere aşk çerağı yakacaktık?
Böyle değildi kavlimiz, ne sen olacaktın, ne de ben olacaktık,
Biz olacaktık bu sevdaya adanmış biz…
Rüzgârların önünde, yaprakları savurduğu gibi savrulmayacak, sevdaya tutunacaktık
Kopmayacaktı gönül bağımız,  
Hasrete mahkûm olmayacaktık, kopmayacaktık…
    
Şimdi bağlarıma hazan vurdu, güllerim solgun, yüreğim yorgun.
Gönül artık bülbül gibi, güle aşk nağmeleri sunmuyor,
Şimdi hasret türküleri dolanıyor dilime,
Ah haylazım, şu anda seninle olmak vardı,
Yağan yağmurlarda birlikte ıslanmak, birlikte üşümek vardı.
Ama nereden bilirdim, seni vefasızlık bir esintisinin,
Hasret dağlarının arkasına atacağını?
Benim aşk nağmelerimin yanında,
Birde hasret türkülerini söyleteceğini?
      
Ey yüreğimi yangınlara gark eden haylazım,
Senin olmadığın dünyam, sanki bir hüzün tüneli,
Duvarları hasretle örülen bir mahpus gibi,
Bu gitmeler nereden çıktı bilmem, ama
Benim gönül saraylarım virane,
Yüreğim hasret kurşunlarına hedef olmuş, delik deşik.
 
Ahh be haylazım, yine içimdeki serzenişlere yenik düşüyorum,
Anla beni, özlemin, hasretin çoğu zaman aklımın önüne geçiyor,
Ve sana sitem edemeden duramıyorum, anla sen ki,
Mevlana yüreğime, Tebrizli Şems gibi doğuyorsun,
Sonra bu çaylak yüreğimi,
Hasret yangınlarının içinde bırakarak terki diyar ediyorsun,
Söyle haylazım, kimden kaçıyorsun böyle sessiz vedalarla?
Kime gidiyorsun, yüreğime bir kor bırakarak?
Haylazım, dar mı geldi kalıpların,
Sana ayırdığım gönül saraylarım, görkemini mi yitirdi?
Sığamadın mı sevdama.
Yoksa ruhunda ki asilik mi seni benden çekip alan?
Deli rüzgârların sağa sola savurduğu kuru yaprak gibi, ille de gitmek mi?
 
Sensiz nasıl geçer şimdi ıssız geceler?
Kimle konuşurum artık gönül evimde?
Yüreğime beden diye, seni giydirmiştim,
Biliyorsun ben kendimle konuşurken, hep senin sesinle seslenirdim,
Şimdi yüreğime hangi fotoğraf karesini yerleştireyim?
Kendimle konuşurken, kimin sesini dinleyeceğim?
 
Hem biliyor musun, içimden bir ses diyor ki,
Bir mektup yaz gidenlerin ardından,
Satır satır ateş olsun kelimelerin, hasret olsun,
Değdiği her şeyi yaksın kavursun,
Belki seninde yüreğine değerse eğer,
Anla istiyorum halimi,
Gidenin geride ne bıraktığı gör,
Aslında biliyorum, gidenlerin yüreğinin kalanları taşıyamayacağını,
Biliyorum bu satırların muhatabı sen iken, yinede yabancı olduğunu
Ama haylazım, bil ki seven yürek olmak,
Kalmanın yükünü çekebilecek kadar cesur olmaktır,
Ve biliyorum ki her giden, bir şairin yüreğinin üstündeki külleri üfleyendir…

( Gidenlerin Ardından başlıklı yazı Yakup Çak tarafından 1.07.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.