Arabayla gezdiriyorum:
Bütün gün şu ruhu
Küle dönecek ellerim bir kadın yurdunda
Ve beklemede bu şehir
Her İsa efsanesini…
Kara bir yazgı gibi okuyor
Şiirlerimin dinmeyen gürültüsünü
Sevdiğim o kadın
Her deprem zamanı
Kış saatine ayarlı, Orta-Doğuda
Ağaçların gölgesinde uyurdu: Batı
Habersiz
Sahip çıkmış bu düzene
Ve, kötü kitaplara birer örnek:
Her Tarih kitabında…
Bol alkışlı – savaş çığlıkları
Sınırlarımızı ikiye bölecek
Güneşe erişmez aklımca
Gene sabah yoldurdum
Saçlarımın uzamışlığını
Kesile kesile
Çoğalmaz olmuş mısralarım
Sanki suçüstü yazılmış gibi
Ansiklopedilerdeki her yanılgı
Ve renksiz çiçeklere birer örnek:
Hiç açılmamış kitaplıklarınız.
Pişmanlıklarımı gerdiğim yerden
Parçalarımı yayarak yazıyorum
Henüz gömdüğüm intiharlarıma – demiştin
‘Bilinmezlikten oluşur bütün sualler’
Bilirim:
Rüzgârdan oluşur her fırtına
Ve güneşin uzatmalı sevdasıdır
Her yaz
Ve nedensiz öpüşlerime
Sıradan gülüşler, şu son mısram:
Hüzünlü bir şarkı
Her çıkmaz sokak gibi
Yeryüzüne bağımlı olarak
Havada asılı yaşar
Bütün bulutlar
Dudağını boya sevdiğim
Bir gün gülüşteydim
Rüyamdan çıkıp geliyordu
Anam yanıma
İşte o gün işe geç kaldığımdan
Sevdiğim omurgamdan doğuyor
Yazdıklarıma
Şimdilerde
Erken bozulmuş bir altın gibi
İstanbul’um değersiz artık
Kesik bulutlar
Nisan yağmurlarına
Ve güneş iki kere doğardı
Bir zamanlar
Keşke, Osmanlı’ya
Görücüye çıkmış
‘İnancın en keskini’ Fatih gibi
Sevseydik bu kenti
Gölgede yarım kalmış dudaklarına
Pembe bir umut bu sevgim
Hep beklenen embriyo: Mesih gibi
Gökyüzünü büyüttüğü yerden
Emzirmiş anam beni
Dudağını boya sevdiğim
Eski günahlarımızla
Heceleri çırpıyorum
Kavgalı dudaklarıma
Umut çok uzak artık
Mim çekiyor
Unuttuğum gözyaşlarım
Gözlerime düştüğü her an
Hani hava güzel olacaktı
Seni yazarken her vakit
Ve girerken tuzaklara bu ömür
Nadir bir elbise değil mi ki
Şu zaman
Çiğnenmiş Arap aksanı gibi
Neden hep haramlanır
Ben şeytanla anlaştım çoktan
Bir sonbahar ikindisi
Her yıkılıştan yelkenlerim
Dökülür bir dizeye
Düşen bir sevdadan kurdum
Kovulmuş ilk sözcüklerimi
Biliyorsun ilk sen verdin
Yürek taşını
Soğurken sıcaklığım
Bu yalnızlıkta
Dudağını boya sevdiğim
Benimle dans ettiğin her sabah
Sıkılmış bir mermi gibiydim
Teninde duraklayan susuz bir bedevi
Veyahut
Dili bağlı
Dalında duran bir bülbül gibi
Çiçeklenmiş güzelliğinde bir arıyım
Ya da
Nöbet tutan bir asker gibi
Yorgun
Bir o kadar da uykusuz
Güneşine yakalandım
Yalınayak
Sessiz bir film gibi
Vazgeçtim bu dünyadan
Tek gerçek sensin artık
Kış önünde yaz
Uzun bir susku gibi duran dudakların
Dudaklarıma uzanan bir
bellek gibi, şimdi…
Süzülür sözcüklerime
Kabartan kokularından…
Dudağımı boya sevdiğim
+ +
Cevat TOYDEMİR
Yazarın
Sonraki Yazısı