- Har sabah uyanınca, "Yarabbi, sana şükürler olsun, beni ve ailemi İki Cihan Serveri Peygamber'imizin ümmeti ve Senin kulun olarak, Necip Yüce Türk Milleti'nin bir mensubu olarak, bin bir nimetle donatılmış bir dünyada yarattığın için" mi diyoruz?
 Yoksa, asık ve buruşuk bir suratla, yine kasvetli, problemli, zor ve engellerle dolu bir güne başlıyorum diye, sitem mi ediyoruz?

- Aile efradımıza tatli bir dil ve tebessüm ile "günaydın, günümüz hayırlı, sağlıklı, bereketli, güzel, mutlu, huzurlu ve başarılı geçsin" mi diyoruz? 
Yoksa, küçük problemleri büyüterek, bahaneler üreterek günün başlangıcına ekşi bir limon mu sıkıyoruz?

- İşimize giderken, " harika... ekmek tekneme sağ, salim yine gidiyorum, patronuma, insanlarımıza, çalışanlarımıza, ülkemize üretimde bulunacağım, katkılar yapacağım, mutlu bir çalışma günü geçireceğim" mi diyoruz? 
Yoksa, yine her zaman ki gibi rutin bir gün. Patronun asık suratı, müdürün kaprisleri, çalışma arkadaşlarımın ön yargıları, şehrin kirliliği ve gürültüsü gibi olumsuzluklarla yine boğuşmaya mı hazırlanıyoruz?

- Rabbimizin ikram ettiği tabiat, ağaçlar, ormanlar, çiçekler, böcekler, hayvanlar, güneş, deniz, dağlar, ovalar, dostlar, yakınlar ve bin bir çeşit nimetlere şükürler ederek, mutlu, güler yüzlü, coşkulu, heyecanlı, yaşamdan zevk alan bir yapıya mı sahibiz? Yoksa, sürekli yaranın üstündeki kabuğu görmek yerine, kabuğun altındaki yarayı görüp besleyerek, olumsuzluklarla kucaklaşıp vücudumuza toksin mi ürettiriyoruz?

- Çevremizdeki insanların hatalarını affederek ve hoş görerek, "hatadan münezzeh tek Allah-ü Teala'nın olduğunun bilinciyle, bizim de hatalarımız olabileceğinin inancı ile, olumlu ve yapıcı davranarak, çevremize mutluluk atmosferi mi oluşturuyoruz? 
Yoksa, katı ve seçeneksiz bir tavır ile, işgüzarca hataları insanların yüzüne çarparak, "ben doğru bildiğimden şaşmam, kırılan kırılır" anlayışını uygulayarak, eşeğimizin erkek olmasını ispatlamaktan!! suni bir zevk mi alıyoruz?

- Her gün 45 dakika spor, egzersiz ve dinamizme zaman ayırarak, vücudumuza oksijen, dinçlik ve dinginlik kazandırarak, metabolizmamıza endorfin, melatonin ve seratonin hormonları ürettirerek, sağlığımıza ve kaliteli yaşamımıza yatırım mı yapıyoruz? Yoksa, ilk boşlukta kahvehane masalarını donatarak, kirli havayı teneffüs ederek, patronu ve çalışma arkadaşlarını gıybet ederek, hükümetten, belediyeden, iklimden, trafikten, sokaktaki başıboş köpeklerden, üzerimize pisleyen kuşlardan şikayetler ederek, vücudumuza toksin ürettirerek, sağlığımızı ve kaliteli yaşamımızı dümura mı uğratıyoruz?

- Her gün, mutlaka okuyarak, yazarak, anlatarak, üreterek, paylaşarak, yardım ederek, iyilikte bulunarak, bize mutlu ve sağlıklı yaşamamıza destek veren, yalnızlığımızdan kurtaran canımız dost ve arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle harika bir dünya ve yaşantı kurmaya gayret mi ediyoruz? Yoksa, okursam gözüm ağrıyor, yazmayı unutalı çok oldu, dinleyecek kimse yok ki niye anlatayım, benimle paylaşılmıyor ki, ben niye paylaşayım, iyilikte bulunup da, başıma mı çıkarayım, nerede çokluk orada problem" yaklaşımıyla yalnızlığa mahkum olarak, güzelim hayatı hem kendimize, hem de çevremize zehir mi ediyoruz?

- Rabbimizin verdiği en güzel hediye olan yaşama süremizi en güzel, verimli ve etkin bir şekilde geçirmek, her türlü güzelliklere ve başarıya ulaşmak için, bitmek tükenmek bilmeyen bir aşk, heyecan ve dinamizmle, kararlı ve istikrarlı bir şekilde mücadele mi ediyoruz? 
Yoksa, "rakı içen ölüyor da, su içen ölmüyor mu? Öyle de ölüm, böyle de ölüm", nasıl olsa öleceğiz diye, ceset torbasını yanımızda taşıyarak!!! ümitsiz, karamsar, negatif yaklaşım ve uygulamalarla güzelim hayatı kendimize ve çevremize çekilmez bir hale mi getiriyoruz?

- Akşam yemekten sonra, temiz havada hafif bir yürüyüş yaparak, yıldızlarla, ay ile, gece ile muhabbet ederek, moralimize, sağlığımıza, kalitemize, sevdiklerimize verimli ve etkili yatırımlar mı yapıyoruz? 
Yoksa, bir süs bitkisi gibi televizyonun karşısında elde kumanda, bin tane kanala rağmen "seyredecek bir şey yok" deyip moral bozarak, sevdiklerimizle maç veya siyaset fanatizminin güya gereklerini yaparak, akşamlarımızı çekilmez bir hale getirirken, aynı zamanda da, obezlik yolculuğunda ilerlemeye devam mı ediyoruz?

- Her an sağlığımıza ve yüksek kaliteli yaşamımıza katkı ve destek verecek eylemlerle kucaklaşıyor muyuz?
Yoksa, "acı patlıcanı kırağı çalmaz", "kötülere bir şey olmaz, iyileri de Allah korur", "Allah'a emanet", "bugüne kadar doktor yüzü görmemiş adamım ben" diyerek, tembelliğe, atalete, umursamazlığa, ertelemeye, bahane bulmaya, görmezden gelmeye, dikkat etmemeye, pirim mi veriyoruz?

Dolu dolu, sağlıklı, mutlu, huzurlu, coşkulu, dinamik, güler yüzlü, üretken, yapıcı, paylaşıcı, sinerjik ve yüksek kaliteli bir yaşam dileklerimle...

Selam, sevgi ve dualarımla...        Yrd.Doç.Dr. SÜLEYMAN COŞKUNER

( Acaba Bir Günümüz Nasıl Geçiyor başlıklı yazı S. COŞKUNER tarafından 7.03.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.