Ölümünün 30. Yıl dönümünde Necip Fazıl
(1904-1983)
ÜSTÂD
Rahmetle anıyoruz Üstâd'ı. Zahmetin adamıydı o; zordu, adamın
canını okurdu kelimelerle. Düşmanı için azaptı dostu için kazançtı. Ele avuca
sığmayan bir zekâsı, sarsılmaz bir imanı ve nefsinde inanılmaz bir davası vardı
o da İslam’dı. Üstâd’dan pasajlarım
olacak bu yazıda. Her çiçeğe konan arı gibi bir oradan bir buradan özler
alacağım ol çiçekten bu kovana!
Yalnızdı ki bunu şöyle ifade etmişti: “Ben bir
solo şarkıcıyım.” Fikri ve kalbi ıstıraplarının kaynağı bu yalnızlıktı
yahut neticesi. Çile şairiydi o! Ne kadar da güzel benzetmeler ve ne kadar da isabetli
tespitler!
“Gördüm ki ateşte, cımbızda yokmuş
Fikir çilesinden daha büyük işkence!”
Burhan Belge onun için şunları söylemişti: “Necip Fazıl; majüskül harfleri ile
yazılmış bir ‘ben’dir.” Ne kadar da isabetli bir tanım, ne de yerli yerinde
bir ifade. O kadar ben doluydu ki içi bazı nüktelere dahi mevzu bahis olmuştu: Bir
gün kendisine, bir dostu:
-Üstad, dünyada iki
büyük şair var,
demiş.
Necip Fazıl’ın tepkisi şu olmuş:
-Öteki kim?
Yine onu enaniyetini ifade etmek için Cemil Meriç’in
dediklerine bakalım: “Üstad,
kanatlarının ihtişamından yere konamayan bir tavus kuşunu andırır.”
"Enaniyeti olmasaydı
velayete ulaşırdı" derlerdi.
Ah Üstad! Sözcüklerin kat kat tat!
Kalk da ömrüme renk kat!
Yazma eylemi için şunu söylemişti: “Kalemine yüreğinden kan çek!” diye.
Oyun yazarıydı, düşünce, tarih… Şairdi, hikâyeci, romancı… Fikir
adamıydı, aksiyon. Siyasetçiydi, dergiciydi, tasavvufçu… Hatipti, dava
adamıydı. Daha ne olsun?
Bir Adam Yaratmak ayarında bir oyun var mıdır acaba?
Müdafaaları kadar başka bir savunma var mıdır acaba?
Mahkemede hâkim nasihat ediyordu Üstâd’a: “Bak
dostum, seni bundan böyle bir daha huzurumda görmeyeceğim değil mi?” diye. Necip
Fazıl hayretle atıldı: “Ne o Hâkim Bey,
istifa mı ediyorsunuz?” diye. Eyvallahı yoktu hiçbir kimseye hiçbir makama.
Efendisi Seyyid Abdülhakim Arvasi’dir ona ışık olan. Onu ilahi
aşka gark eden, ona doğru yolu gösteren, ona şekil verendir O! Bunu ne güzel
ifade etmişti:
“Tam otuz yıl saatim
işlemiş ben durmuşum / Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.” Dante gibidir Necip Fazıl, Cahit Sıtkı gibi. Öncesi ve sonrası diye bir
zaman dilimi var onun dünyasında. Bulanlar aramıştı biliyordu, o da bulmuştu
sonunda. Rabbine dönmüştü yüzünü, içini rabbine açmıştı.
Ne kendi kimseye benzerdi, ne de kimse kendisine… Üstâd başka
âlemdi. Bir başka kalemdi. Yalnızlık ve buhranı ifade eden ‘Kaldırımlar’ gibi ilk
şiirlerinin yanı sıra olgunluk çağında karakterini beyan eden ‘Çile’ vb. şiirler
de yazar. Son döneminde ise toplumsal bir safhaya geçer ki özellikle de ‘Sakarya’
şiiriyle. Yazının hemen hemen her türünde karşımıza çıkar Necip Fazıl! O çile
adamıdır, dava! Yunus gibidir Necip Fazıl! Sevi işini davi işine tercih etmez o da! Tam
tersine davi işini sevi işine tercih eder ve başarılı olur bu hususta.
“Dininin, dilinin,
beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...” Gençliğe hitap eder. İdealize eder
gençliği, idol olur, sohbetlerin baş konuğu. Oysa gençler isterse her şey değişir ona göre, gelişir.Bu yüzden önem verir gençlere, hitap eder onlara.
Üstâd’ın en sevdiğim şiirlerinden bir tanesi de “Beklenen” şiiridir.
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
…
Ah Üstâd! Ağaç ve Büyük Doğu dergileriyle
nam saldın. Millete aman geldi. Gına geldi. Ama yılmadın, tevkif edildin,
suçlandın. Anlattın oysa bohem hayattan çıktın ve reddettin eskiyi ve onu hatırlatanları
sana atfedilen şu hikâyecikte olduğu gibi hakladın: Necip Fazıl bir
üniversitede katıldığı sempozyumda, izleyicilerden biri "Ben sizin geçmişinizi de biliyorum." diyerek kendisiyle
eğlenmeye kalkışınca Üstâd şu muhteşem cevabı verir o zata: "Benim geçmişim bir çöplükten
ibarettir ve çöplükleri ancak köpekler karıştırır." diye. Adrese
teslim bir cevaptır bu! Sen onu reddettikleriyle vurursan o da seni elindeki 35'lik söz topuyla vurur.
Şairliğini seviyorum, fikir
adamlığını, harbiliğini ve gözü karalığını, aksiyonerliğini, hazır
cevaplılığını… Daha ne olsun? Ne ister bir okur, yazarından şairinden? Örnek
olarak var olsun yeter!
Ah Üstâd!
Seni okumak ve anlamak büyük tat!
“Biz bize gerici diyenlere
Deh demek için gerideyiz” derdi.
“Armut deyip geçmeyin. Onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur” demişti.
Bir gün Üstâd’a sahilde rast
gelen bir hayranı: ”Üstâd! Senin bütün mücadelelerin güzel, hizmetlerin
eşsiz ama… şu tarafın olmasa!” diye tenkit eder. Üstâd tebessümle cevabı adrese
teslim eder: “Şu boğazdan geçen lüks ve güzel gemiyi görüyor musun? Bak ne
kadar lüks ve konforlu değil mi? İşte böylesine lüks geminin tuvaleti de
vardır!” diye.
Ah Üstâd!
Şairler yok bugün sen
ayarında. Müteşairler çok ama şiirde hayır yok!
Mekanın cennet olsun Üstâd'ım!