DÜŞ YANIĞI ÇOCUKLAR
 

Bugün zamanda bir yolculuk yapalım ve çocukluk yıllarımıza gidelim.

 

Aklımıza ilk gelenlerden biri mahalle aralarında özgürce koşup oynadığımız sokaklar, düşüp bir yerimizi acıttığımız zamanlarda yardımımıza koşan komşular, birbirini koruyan ve kollayan eş, dost ve tanıdıklarla kuşatılmış sıkıntılar olsa dahi, sevgi dolu yaşadığımız sokağımız gözümüzün önüne geliverir. 

Annelerimizin yaptığı, üzeri kristal gibi parlayan kesme şekerine batırılan kurabiyelerin, horoz şekerlerinin lezzetleri hala damaklarımızda. En büyük hayalimiz bir bisikletimizin olması,  en büyük tehdit ise büyüklerimizin ‘karnene pekiyi getir o zaman, getirmezsen almayız’ olurdu.

 

Bizler o dönemlerde sevgi ile kuşatılmış bir dünyada, çevremizde olan çirkinliklerden habersiz yaşardık.

 

Günlerden bir gün akşam olduğunda büyüklerimiz bize evdeki ışıkları yakmamamızı ve televizyonu açmamamızı söylemişlerdi, nedenini sorduğumuzda karartma yapıldığını, eğer ışıkları açarsak, gökyüzündeki uçaklardan, düşmanların yerimizi tespit edeceklerini’ söylemişlerdi.

Çocukluk aklı ile akşamın karanlığında bütün çocuklar kaldırıma dizili bir şekilde oturur, gürültü yaparsak bizi duyacaklarını düşünürdük.

 

Bizler savaşın ortasında olmasak dahi savaşı büyüklerimizin anlattığı kadarı ile dinlerdik. En çok da savaş yıllarında yaşanan olaylar, bizlere masal gibi gelir hayalimizde canlandırmaya çalışırdık.

 

Günümüzde, yazılı ve görsel basın sayesinde savaşın ortasında çocuk olmanın ne demek olduğunu, çocuklarımız ve bizler gözlemliyor, en acı haliyle izliyoruz.

 

Onlara bırakabileceğimiz öfke ve nefret dolu, sisli bir dünya için kendimizden utanıyoruz.

 

‘’ Küçücüktü ellerim, minik ışık saçar gözlerim, burnum akıyordu üşüyordum, yarınlarım olacaktı, bir de sevdiklerim.

Üşüdüm, ürperdim, korkuyla titredim. Toz duman arasında başımı kaldırdım ürkek. İnsanın, insana olan düşmanlığını gördüm. İnsanın, insanlıktan çıktığı en kötü vahşeti gördüm.

Toz duman arasında perişan yapayalnızdım. Ne ailem yanımda, ne de yanımdakiler ailemdi. Boş kovanların doldurduğu bir siperin içine sindim. Nedenini bilmeden kaçmalıydım, biliyordum, tek bildiğim kaçmam gerektiği idi.

Artık ne bir park kalmıştı oynayacağım, ne de evim diyeceğim bir yer, annem nerdeydi, babam yaşıyor muydu? Perişan yalnız, çaresizdim.

Çocuk gözlerimde küçülüyordu dünyam.

Kaçmalıydım biliyordum, eğer sağ kalırsam yarınlarım olacaktı, bir de sevdiklerim.

Hayatta kalabilmek uğruna, yanan binalar, çığlık çığlığa kaçan insanlar, gök kubbeden düşen bombalar arasında kaçmalıydım biliyordum. 

Bu bir kâbus olmalı, bir karabasan, kısacık ömrümde gördüğüm en korkunç talan. Omuzlarım dizlerimin üzerine düştü ve sımsıkı yumdum gözlerimi, inanamadım gördüklerime, duymak istemedi kulaklarım tıkadım minik ellerimle, nereye baksam sisli, puslu, vahşet gözlerimde.

Kaçmalıydım, biliyordum, bu vahşetin ortasında yarınlarımı göremiyordum, sevdiklerimi düşünemiyordum. Sımsıkı kapadım gözlerimi, tek bildiğim gerçek kaçmalıydım, biliyordum.

Eğer sağ kalırsam yarınlarım olacaktı bir de sevdiklerim’’

 

Bir çocuğa bu duyguları yaşatıyorsak eğer, o çocuğun bütün geleceğini çalmış, hayallerini yakmışız, umutlarını söndürmüşüz demektir.

 

Düşlerine öfke, gözlerine kan, ruhuna nefret tohumlarını attığımız çocukların hayallerini satıp, bir pula değişmiş, yüzünde açan gülüşlerin katili olmuşuz demektir.

 

O masum, gözlerine bakmaya doyamadığımız çocukların düşlerini birer birer yakmışız. Bizler çocuklardan daha çocuk olup, dünyayı kâbusa çevirmiş ve bu kâbusun içine çocukları atmışız.

O çocukların hayallerinde artık sokaklarında koşup oynadığı, şen kahkahaların atıldığı ve ileride yüzündeki tebessüm ile hatırlayacakları bir anıları olmayacak. Ne hayalini kurdukları bir bisikletleri, ne de pekiyi yazan karneleri olmayacak. Başlarını kaldırdıkları gökyüzünde uçurtmalar yerine, hayallerinin bombalandığı, yağmalandığı, ürkek ve çekingen gözler yarınlara bakacak.

 

Bizler yetişkin olarak telafisini hiçbir zaman yapamayacağız. Hangi çocuk yaşatılanlardan dolayı büyüklerini affeder?

 

Onlara böyle bir dünya bırakacağımız için bile ‘affet bizi çocuk’ demeye yüzümüz yok.

 

Yarınlarda çocukların gülen yüzlerini görmek umudu ile.

 

Sevgiler.
 
Ayşe Manav

 

 

 

Yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu, kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir. İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızda yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu 81. Maddesi Yasasına göre 3 ve 6 yıl hapis cezası uygulanmaktır.

 

( Düş Yanığı Çocuklar başlıklı yazı Ayşe Manav tarafından 22.08.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu