Özde sözleri söyleyenler hep eğitimli özlü insanlar olmuştur.Peki özde yoksa nasıl olmalı?işte o zaman yandı gülüm keten helvası,kendinden menkullüğü ön plana çıkar ki bunu hiçbir şey kurtaramaz.
Bu yazının başlığını okuyan hemen herkeste belli belirsiz bir irkilme olacağını kestirmek güç değil... Bunun nedeni, Çağrıştırdığı veya bir şekilde onunla bağlantılı olan onur, haysiyet, egoizm,her hangi bir metaya zâfiyet,midesine düşkünlük,ufak bir ikrama küçülmek,alçak tabiat, şehvet, ihtiras, cehalet, asalet, zillet, gösteriş merakı gibi (daha da çoğaltmak mümkün) kavramlardan da güç alarak;
Bazen tiksin ti duyulan bir kimsenin yüzüne indirilen bir tokada, bazen güçlünün zararlı haşereyi yok etmek için acıyarak ama tavizsiz bir ezme operasyonunun nedenine, bazen karşı durulmaz bir kinin eseri aşağılayıcı bir küfre, bazen politik manevraların yaldızla paketlenmiş hediyesine (!), bazen uzun vadeli stratejilerin uzantısı merhamet bilmez bir taktiğe veya bazen de cehaletin ve yokluğun da etkisiyle onuru bir lüks olarak görenlerin tek bildikleri yöntemin tanımına dönüşen bir kavramdan nasıl irkilmesin ki insan...bunun kaynağı cehalet olursa eh işte diyebiliriz peki eğitimciliğini ön plana çıkaran eğitimli(!)cahillere ne demeli? Adını siz koyun…
İnsanlar yaşamları boyunca dik duruşları ile sergilerler hayatın gerçeklerini…kimler için mi geçerli bu tabiî ki onur sahibi gurur sahibi olanlar için geçerlidir.Bunlar yoksa ufacık bir hediye bile onları almaya yeter de artar bile…İnsanlar doğar, büyür ve ölür. Tıpkı diğer canlılar gibi. Bütün canlıların ortak özelliği olan bu doğum ile ölüm arasındaki süreçte, “fıtrat”a uygun yaptıklarımızdır bizi diğer canlılardan ayıran ve “insan olma” vasfını kazandıran.
Doğum ile ölüm arasındaki “ömür” dediğimiz süreçte beynimize işlediğimiz ve insanlarla ilişkilerde önem verdiğimiz “değerler” sayesinde insan oluyoruz. Hayatımızı bu “değerler”le süslemediğimiz sürece insan olmanın bir kıymeti yoktur diye düşünüyorum.Şahsiyetimizi belirleyen bu “değerler” gerek aile, gerek okul, gerek çevrenin verdiği eğitim ile kazanılsa da esas kazanma insanın kendi kendine verdiği eğitim ile olur. Başka bir ifade ile insanın kendisine olan saygısı ile olur.zira kendisine saygısı olmayanın da topluma saygısı olmaz.
“Değerler”le nakış nakış süslenerek oluşturulan “şahsiyet”, kişinin bütün özelliklerine yön verir ve toplum içerisindeki yerini belirler. Milli ve manevi değerlere sahip olma, insanlara değer verme, sevgi ve saygı gösterme, iletişimde “tatlı dil” kullanma, tasayı ve neşeyi paylaşma, yardımsever olma, zikirde ve fikirde aynilik, hoşgörü, merhamet ve tevazu sahibi olma, dürüst olma, DEVLET MALINA SAHİP ÇIKMA ve koruma, “kendin için istemediğini kardeşin için de istememe”… gibi vasıflar şahsiyetimizi belirleyen “değerler”den bazılarıdır.
Kimi insan vardır bu değerleri doğumundan ölüme kadar olan süreçte taşır. Kimi insan vardır bu değerleri sonradan kazanır. Kimi insan da vardır bu değerleri kaybeder. Sonradan kazanan ne kadar takdiri hak ediyorsa, kaybeden de o kadar hakir görülmeye lâyıktır.yani hak ettiğini çekmesi gerekir ki sosyal adalet şaşmasın…Hak ettiği kadar değer görmelidir.yoksa ne mi olur? işte bu olur…
Kendinde güç görme sahibi olma ile kendisini çok farklı gören, bu farklılığı çevresine hal ve hareketleriyle hissettirmeye ve kabullendirmeye çalışan bu “çukur adamlar” toplumun bozulmasına, değer kaybına uğramasına sebep olan baş aktörlerdir.
“Geçer akçe”nin “şahsiyetsizlik” olmasının en büyük müsebbibi bunlardır.
Dürüstlüğün hastalık olarak görülmesine sebep olan bunlardır.
“Adamına göre muamele” anlayışının sebebi bunlardır.
“Fakir fukara”nın boynu bükük dolaşmasına sebep olan bunlardır.
“Bizim bize” düşman olmamıza, “bizim bizi” tanımamamıza, “bizim bizden” uzaklaşmamıza sebep olan bunlardır.
“İnsanları tanımaya yarar bazı mevkiler,
Tanımak istediğin insana mevki ver.”
İlköğretim çağındaki çocuklarımıza küçüklere sevgi, büyüklere saygı gösterilmesi gerektiğini ant içtirerek öğretmeye çalışıyoruz. Acaba kişi, küçüklüğünden dolayı sadece sevgiyi mi hak ediyor? Ya da büyüklüğünden dolayı sadece saygıyı mı hak ediyor?
Sevgi ve saygıda kıstas yaş ise doğrudur. Ancak kıstas “şahsiyet” olursa ki olması gerekir kişi her ikisini de hak edebilir veya etmeyebilir. Amiyane tabirle “oturup kalkmasını bilen”, “şahsiyet” sahibi herkes hem sevgiyi hem de saygıyı hak ediyordur.
Oturup kalkmasını bilmiyorsa kendinden menkul olanlar topluma da hissedilir ölçüde zarar verebilirler.Dünya görüşü dar,atiye bakışları kör insanlar toplum içinde cücedirler.
Altın her zaman değerli bir madendir,ama kömür ile altını da ayırmak gerekir zira ikisi aynı değerde olmazlar.Balın tadını bal yiyenler anlar,Bal demekle bal yemek arasında da büyük fark vardır.BAL demekle balın tadının farkına varılmış olsaydı.Arıların çalışmasına hatta yaratılmasına ne gerek vardı.Nasıl olsa BAL deyince bal’ı yemiş sayılacaktık dolayısıyla tadını da anlamış olacaktık.demek ki öyle değilmiş…
Başka bir deyişle üniversitede okuyan bir çocuk “ey üniversite ben seni çok seviyorum diyerek okulun duvarlarını yalamış olsa” okul dan mezun olabilir mi? Olamaz o halde her kese hak ettiği kadar değer verilmelidir.
Evet tanımak istediğin insana mevki vereceksin ki;makamdaki tutumlarıyla “OTO KONTROL”dediğimiz mekanizmanın nasıl işlediğini göreceksiniz.eğer bu mekanizma işlemiyorsa, CÜCE’lerin DEV olacağı bir durumla karşılaşacaksınız ki;bunu belki de düşünmek bile istemeyeceksiniz.neden mi? Toplumun temel değerlerinin aşağılandığı seviyesizlikle karşı karşıya kalacaksınız demektir.
Aslında bu sözlerin muhatapları sözüm ona kendini usta addeden(istisnalar hariç) bazı menkul tipleredir sözüm.Asalak tipli saygıyı öğrettiğini zanneder ama kendi saygısızlık yapar.Öğretici hata yaparsa öğrenenin günahı olur mu? Günümüzde o kadar çok ki çanakçılar hangisini saymalı bilemiyorum.
Ancak ne hikmetse yine de günümüzde bu tip insanlar baş tacı edilerek adeta ödüllendiriliyor.İşte burada İNSANLIK adına durmamız gerekiyor,burası susmamız gerektiği noktadır.Günümüz insanının kendine gelmesi noktasında daha özverili düşünmeye geleceğimizi,çocuklarımızı buna göre yetiştirmemiz gerektiği inancı hayatımıza hakim olmalıdır diye düşünüyorum.


( Sözde Değil Özde Düşünce başlıklı yazı kelami-akdem tarafından 23.10.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu