Dağları
yürüten,
Kurumuş odunlara hayat veren,
Taşların
arasından kocaman denizleri var eden,
O
denizi bir anda ortadan ikiye bölen,
Yazın
ayrı kışın ayrı taamlarla her yeri süsleyen,
En
aciz yaratıklara en kaliteli besinleri yediren,
Firavunları
bir topal sinekle helak eden,
Ebabil
kuşlarıyla bir orduyu tarumar eden,
İstediğine
zenginlik, mal-mülk, servet veren,
Mecnunları
Leyla peşinden koşturup da Leyla’lar Leyla’sına kavuşturan Allah’a
inanıyorsanız eğer, gamsız değil Müslümansınızdır.
Her şeyi dert etme, düşünme ve tasalanma sadece
başınızdaki akları çoğaltır. Tevekkül etmek ise imandandır şöyle ki,
“Vaktiyle iki adam, hem
bellerine, hem başlarına ağır yükler yüklenip, büyük bir sefineye(gemiye) bir
bilet alıp girdiler. Birisi, girer girmez yükünü gemiye bırakıp, üstünde
oturup, nezâret eder; diğeri hem ahmak, hem mağrur olduğundan, yükünü yere
bırakmıyor. Ona denildi ki,
"Ağır yükünü gemiye bırakıp rahat
et."
O da, "Yok, ben
bırakmayacağım. Belki zâyi olur. Ben kuvvetliyim. Malımı, belimde ve başımda
muhâfaza edeceğim."
Yine ona denildi:
"Bizi ve sizi kaldıran şu emniyetli sefine-i sultaniye(hükümdarlık gemisi)
daha kuvvetlidir, daha ziyâde iyi muhâfaza eder. Belki başın döner, yükün ile
beraber denize düşersin. Hem, gittikçe kuvvetten düşersin. Şu bükülmüş belin,
şu akılsız başın, gittikçe ağırlaşan şu yüklere tâkat getiremeyecek. Kaptan
dahi, eğer seni bu halde görse, ya divânedir diye seni tard(uzaklaştırma)
edecek, ya ’Hâindir, gemimizi ittiham(suçlama) ediyor, bizimle istihzâ(alay)
ediyor, hapis edilsin’ diye emredecektir. Hem, herkese maskara olursun. Çünkü
ehl-i dikkat nazarında, zaafı gösteren tekebbürün(kibir) ile, aczi gösteren
gururun ile, riyâyı ve zilleti gösteren tasannuun(yapmacık) ile, kendini halka
mudhike(gülünç) yaptın; herkes sana gülüyor" denildikten sonra, o
bîçarenin aklı başına geldi, yükünü yere koydu, üstünde oturdu.
"Oh! Allah senden
râzı olsun. Zahmetten, hapisten, maskaralıktan kurtuldum" dedi.
İşte ey tevekkülsüz insan! Sen de bu adam gibi
aklını başına al, tevekkül et. Tâ bütün kâinatın dilenciliğinden ve her
hâdisenin karşısında titremekten ve hodfüruşluktan ve maskaralıktan ve
şekàvet-i uhreviyeden ve tazyikàt-ı dünyeviye hapsinden kurtulasın.
İmân, insanı insan
eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi(asıl
vazifesi) imân ve duâdır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.”
İşte bu kıssada bilindiği üzere Risale-i Nur Külliyatında
geçmektedir. İnsanın tevekküle ulaşmış bir imana sahip olmasının ardından
aslında ne kadar rahat edebileceği anlatılmaktadır ama insan o kadar cahil ve
kendini bilmezdir ki o divane gibi bir şeylerin sahibi olduktan sonra hep onu
taşımak ister oysaki ne o sahip olduğu yük kendisinindir ne de kendisinin
olacaktır. Her şeyi yoktan var eden Allah ki o insana önce düşünmeyi bahşetmiş
daha sonra insanı imanla şereflendirmiştir.
Hülasa, insan imanlı
bir şekilde tevekkül ettikten sonra ne dert kalır orta da ne de tasa. Bu yüzden
size gamsız deseler de aldırmayın gam başkadır gamsızlık başka inanmak başkadır
iman etmek başka… Vesselam…