"O yâr duymayacaksa sesimi

            ben de keserim nefesimi" demişti son kez. Ve susmuştu.

            Suskundu O!  Dudakları, gözleri, elleri, kalbi susuyordu. Çok derin susuyordu.Çok vahşi susuyordu ve korku vericiydi susuşu! Dilindeki en güzel şarkıydı susmak, ağzındaki en güzel yemiş, elindeki en şahane çiçekti. Ve  O, bu alemde hep tekti. Bu suskunluk tohumlarını onun kalbine kim ekti?

            Susa susa bir haller olmuştu ona. Ayrılığı kusa kusa yaşıyordu. Ne İsa'ya yaranıyordu ne de Musa'ya. Bir kitap yazsa sayfalar bomboş olurdu. Bir şarkı söylese gayet net duyulmaz olurdu. Yeryüzünde yâr yüzüne hasret yuvarlanıp gidiyordu kendince. Ayrılığın en tepesindeydi. Rüzgarları sert esiyordu, tipisi boranı eksik olmuyordu.  Karlıydı saçları. Harlıydı suskunluğu. Atarlıydı.

            En iyi susandı O! Çok konuşanların, atıp tutanların, aşk sözcüklerini yerle bir edenlerin yaşadığı kentte  O çok iyi bir susandı. En güzel susan ödülünü açık ara alırdı. Aşka susan ve susayandı. Alem sağır olurdu bu suskunlukta! Kafayı yerdi yanında olan. Aklını yitirirdi ona takılan. Bu ne kadar susmaktır kardeşim? Bu nasıl bir küsmektir? Keder mahkumuydu. Ederi buydu.

            İsyanı vardı aleme! Gideri vardı ademe! Elalem ne derdi umrunda değildi. Nisyan olurdu her şey, hatırası kalırdı bir tek. İşgal ettiği yerlerde ayak izleri vardı; kokusu, bakışı, sigara yakışı...İşlerdi değdiği her cana yan bakışı. Böyleydi ömrünün akışı. Sevmezdi alkışı bir de adam satışı! Ve hıncı vardı ademe ve  kaleme, durmadan yazardı, nefeslenmeden... Bu öylesine bit tutkuydu ki izah edilmezdi. Yazardı  O ve yazdıkça kanardı. Şırınga ile kalbinden aşkı çekiyordu sanki. Canından ruhu!

            Gökyüzünü kızıla boyardı göz yaşlarıyla. Bir kızıllık sarardı dört bir yanı. Bu kızıllığı gören akşam olmuş zannederdi. Oysa kan ağlıyordu O!  "Kırmızı bir kuştur soluğum." diyen Cemal Süreya kulakları sağır eden suskunluğunu ifade etmiştir belki de O'nun. Avazı çıktığı kadar susuyordu. Ne varsa ses adına onda saklıydı! Susmak da ne de haklıydı! Ne de yakışıyordu susmak ona! Susunca daha yakışıklı oluyordu; gözleri irileşiyordu, saçları gürleşiyordu, rengi açılıyordu. Susmak bahardı onda; güller açılıyordu, papatyalar saçılıyordu. Susmak bir sanattı o da bu sanatın en usta icracısıydı.

            "Solgun bir gül oluyor dokununca." diyen Behçet Necatigil'e nazire yaparcasına kırmızı oluyordu dokunduğu her şey: çiçekler, kağıtlar, mendiller, aşklar... Kırmızı onda döktüğü yaşların rengiydi. İçine akıttığı ve göz yaşlarıyla dışa saldığı terkin simgesiydi. Yapma be arkadaş, etme! Bu kadar da susma!

            Susmanın resmini en güzel o çizerdi. En güzel suskunluk şiirini o yazardı. En güzel susanların fotoğrafını o çekerdi. Bir sustu mu ömür billah konuşmazdı. Kaç ömür biterdi, kaç kulak sağır olurdu, kaç yürek o sese hasret kalırdı kimse bilemezdi. 

En izbe yerleri bilirdi, en kuytu... Bu şehrin en saklısıydı. En yasaklısıydı herkese, en pasaklısı, en haklısı belki de!  Aşk acısından bu hale gelmiş derlerdi. Gece gündüz konuştuğu, bir an susmadığı bülbül misali sabahlara değin uğruna şakıdığı sevdiği onu bırakıp gidince o da susmayı seçmişti. O şen şakrak adam gitmiş ağır aksak adam gelmişti. Tonla susuyordu.

            Ey aşk, sen nelere gebesin böyle? Ne hale düşürürsün dağ gibi adamı, dümdüz edersin. Su olur akarsın, ateş olur yakarsın. İşine gelmedi mi üç kuruşa satarsın. Ne fırtınalar var bu adamın ruhunda, üşür yanında duran.Ne avazeler gelir bu adamın  içinden, duyan sağır olur.

            Ah be adam, bir keresinde: "O yâr gülmeyecekse bir daha bana / ben de ağlarım kana kana" diye yazmıştı kağıt mendile. Alıp saklamıştım bu nameyi. Sevgili yemişti naneyi... Ama adam unutmuştu içten içe gülmeyi, aşkla bakmayı...

            Gök gürültüsü olduğu vakit "O'nun öfkesi ne de şedittir." diye söylenir oldu herkes. Şimşekler çaktığı vakit "O'nun bakışları ne de yakıcıdır." diye söylenir oldu cümle alem. Yıldırımlar çarptığı vakit "O'nun değişi cana ne de elektriklidir." diye dillenir oldu beniadem!

            Şimşekler çaktı, gök gürledi, yanardağlar patladı; yer yerinden oynadı, gök yırtıldı, denizler karaya yürüdü ama O konuşmadı bir daha.

           

 

           

            

( O başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 5.12.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu