O kadar farklı öğrencilerim oldu ki!
Hepsi baharın farklı bir rengi, tonu, kokusu ve güzelliğiydi. Kimi yemyeşildi,
kimi sapsarı, kimi masmavi, kimi kopkoyuydu. Birini diğerinden ayrı tutmak en
zoruydu. Kimi resme ilgiliydi, kimi müziğe, kimi spora, kimi edebiyata, kimisi
de matematiğe... En güzeli ve doğrusu da onları kendi yetenekleri doğrultusunda
akıp gittikleri yatakta özgür bırakmaktı. Bizler de onu yapıyorduk; satranca
ilgisi olan ona yönelsin. Futbola tutkusu olan o tutkuyu dibine kadar
yaşasın,karikatürü seven karikatürist olsun.
Öğrencilerimin bana benzemelerini
istemem, başka bir öğretmene benzemelerini
de istemem. Anne babalarının işlerini yapsın da istemem, başkasının
çocuğunun kazandığı üniversiteyi de kazansın istemem. Sadece kendi yetenekleri
ve arzuları doğrultusunda okumalarını ve yollarını çizmelerini isterim.
Her öğrenci ayrı bir dünyadır.
Onları kendi dünyamıza almak ve kendi dünyamızın kurallarına göre yetiştirmek
doğru değil, onları kendi dünyalarıyla kabul etmek ve kendi ayaklarının üstünde
durmalarını sağlamamız gerekir. Onları uydumuz olarak da görmememiz lazım. Her
çocuk ayrı bir dünyadır.
Onlar ben değil, sen de değil, o da
değil! Onlar tamamen kendileri... Ve onları oldukları gibi kabul ederim; ne bir
fazla, ne de bir eksik! Ne babasına göre değerlendiririm ne de annesine göre!
Ne zenginliğine göre, ne de fakirliğine göre... Ne inanmışlığına, ne de
inanmamışlığına göre... Ne fikrine, ne zikrine... Olduğu gibi, var olan her
şeyiyle, artısıyla eksisiyle... Sevabıyla günahıyla... Aklıyla kalbiyle...
Benim çizgilerim onların çizgileri
olmayabilir, benim kelimelerim onların kelimeleri olmayabilir. benim gözlerim
onların gözleri olamayabilir. Ama onların çizgileri, kelimeleri ve gözleri her
türlü saygıyı hak ediyor.
Futbola merakı olan futbol oynasın,
halk oyunlarını seven oynasın, şiir yazmak isteyen yazsın, türkü söylemek
isteyen söylesin, yardım etmek isteyen yardım işine yönelsin. Neyse o
olmalılar. Edebiyatçı olmak istiyorsa bırakın olsun. Halkla İlişkiler okumak
istiyorsa okusun. Mühendis olacaksa olsun. Tiyatroya meyilleri varsa
meyletsinler.
Bir gün ormandaki hayvanlar bir
araya gelip okul açmaya karar
verirler. Bir tavşan, bir kuş, bir
sincap, bir balık ve yılan balığı yönetim
kurulunu oluşturdu. Tavşan, müfredatta koşmanın bulunmasını istemektedir. Kuş, uçmanın dahil olmasını, balık yüzmenin
dahil olmasını ve sincap, ağaca tırmanmanın mutlaka zorunlu dersler arasında
olması gerektiğini söylemektedir. Bütün bunları bir araya getirip, bir müfredat
programı yaptılar ve bütün hayvanların bu dersleri görmesini istediler. Tavşan
koşu dersinden A alıyor olmasına rağmen, ağaca tırmanmak onun için çok ciddi
bir sorundu. Sürekli kafa üstü düşüyordu. Bir süre sonra beyni hasar gördü ve
eskisi gibi koşamadı. Artık koşuda A almak yerine, C alıyordu. Ve tabii, ağaç
tırmanmada ise her zaman zayıf alıyordu. Kuş, uçmada çok başarılıydı, ama sıra
toprak kazmaya geldiği zaman, o kadar
başarılı değildi. Sürekli gagasını ve kanatlarını kırıyordu. Bir süre sonra
toprak kazma notu hala F olmasına rağmen, uçma notu C' ye düşmüştü. O da ağaca
tırmanmada çok zorlanıyordu. Sonuçta sınıf birincisi olan hayvan her şeyi yarım
yapabilen, geri zekalı yılan balığı oldu. Ancak eğitimciler çok mutluydu, çünkü
herkes bütün dersleri görüyordu.
Eğitim sistemimizde spora meyli olan
köreliyor. Müziği arzu eden bitiyor. Şiire yoğunlaşan tepki alıyor.Hepsini
yapabilsinler istiyoruz. 'Onun çocuğu bu oldu, şu oldu sen neden olmuyorsun?'
klasik karşılaştırma ve kendini küçük görme değersizleştirme harekatı hala
devam ediyor. Şu bölüm para ediyor, şu makam iyi gibi laflar cirit atıyor.
O kadar mutsuz insanlar
yetiştiriyoruz ki o kadar olur. Sözel zekası olana doktor ol diyoruz. Sayısal
zekası olana tarihçi ol diyoruz. Zekası olana aptal muamelesi yapıyoruz, zekası
az olana büyük boy hedefler icat ediyoruz. Yeteneği olanı küçümsüyoruz.
Çizmiş oldukları resmi bizim
boyalarımızla boyasın istiyoruz.
Sazlarını bizim sözlerimizle
çalmalarını arzu ediyoruz.
Yaşamlarını bizim nefesimizle
yaşamalarını talep ediyoruz.
Çizmiş olduğumuz kaderi yaşamalarını
istiyoruz. Oysa onların alnına yazılmış olan kaderin de üstünde bir kader var.
Karışırsak onların hayallerine kaderleri keder olur, karışmazsak onlara
kaderlerini kendileri çizer ve mutlu olurlar.