Bir yazar tanıdım. Kahramanım oldu.Yazdıkları rehberim oldu.

            Siyah meşin kaplı hatıra defterini okurken onun bulunduğu mekanı tasavvur ettim bir an. Yazdığı cümleleri bu tasavvurun içine yerleştirdim. Bu onun acizane anlatısıdır, naçizanece...

            Bir masa, üzerinde sarı saman kağıtları ve bir de kalem... Bir kahve fincanı, bir kül tablası, çakmak ve sigara... Teypte hüzzam bir şarkı ağır ağır çalıyordu.   Bir adam oturmuş da kırık ve de eski bir sandalyeye boş boş duruyordu. Hüzünle dolup taşıyordu, sanki o anı yaşıyordu. Gözlerini kapalı kapıya dikti, elini sol yanına götürdü. Bu bir acının çizilmiş resmi çekilmiş fotoğrafıydı. Sonra başını iki elinin arasına alıp düşünüp durdu. Onun bu halini gören, onun dünyası kararmış zannederdi. Karadeniz'de gemiler batmış bilirdi. Öyleydi ama! Çok sonra derinden gelen bir hıçkırıkla sayfayı doldurmaya başladı. Sanırsınız ki gözyaşları mürekkep olmuş değdiği her satırı ateş parçası düşmüş gibi yakıp kül ediyordu. Bir insan sağanak misali kağıda dökebilir miydi içindekileri? Ve yazdığı her satır yüreğe inen bir satır olabilir miydi? "Sen gittin ve benim hikayem başladı. Hüzün düştü rahmine günlerimin, payıma düşen her öğün hüzün oldu." diye yazmıştı. HEP KEDER'di başlığı.  "Uzaklarda bir yerlerde bensiz yaşıyorsun. Çayı bensiz ve şekersiz içiyorsun. Aklına bile gelmiyorum . Oysa sen aklımdan hiç çıkmıyorsun. Kolay gibi görünse de yazmak zor böylesi. Bensiz geziyorsun, ağlıyorsun.  Düşünmüyorsun ben sensiz nasıl yaşarım diye! Nasıl nefes alırım, nasıl yazarım akletmiyorsun!  Bana 24 saat hava sendin, kelime sendin, can sendin. O canı bir kilim gibi yere serdin."

            Bir adam yüreğini pazar eylemiş tek sermayesi hüzünle at başı gidiyordu yaşamın ücra ve de uzak yerinde. Kimsesi yoktu yanı başında.  Aklı başında mıydı acaba? Hiç sanmam. Bir gidişe bu kadar mağlup olmuşsa sanmıyorum ki aklı da başında olsun!

            Onu ilk gördüğümde yüreğimde tuhaf bir ağrı oluştu. Kıvrandım durdum bir süre. İçim acıdı resmen. İnsan onun bu aşkın, meczup ve cünun halini gördükten sonra maddi olan hiçbir şeyin insanı bu denli beter edeceğine ihtimal vermezdi daha! Akli ve kalbi zorluklar insanı işte böylesine beter ederdi.  Sayfalarında volta atarken sanki dipsiz okyanuslarda dolaşıyor ve bu karanlık yerlerde içimi aydınlatacak, ferahlatacak ve umutlandıracak inciler bulmayı düşlüyordum.  "Bende benden daha çok sen vardı. Gittin ya kütüğüme şunu yazacaklar çok sonra: Ölüm nedeni aşırı "Sen Kaybı"

            Öyle aforizmaları vardı ki onun bazen bir cümlesi dahi ustalık payesini ona vermeye yetiyordu. Bir adam bu kadar mı severmiş diye sormadan edemedim sayfalara göz gezdirince. Bunu okuyacak olan herkesin sağlam bir yüreğe sahip olması gerekir. Kolay kolay ağlamayacak olması, düşünüp durmayacağı, kafaya takmayacağı bir psikolojiye sahip olması gerekir.

            "Bir yarıştayım ve bu yarış sen yarışı...Varışı en büyük ödül bana ki canıma minnet....Ve nefes nefeseyim. Soluğum kesilinceye canım çıkıncaya kadar koşmak istiyorum sana. Uçarcasına, patlarcasına, ölürcesine koşmak istiyorum. Bu sana vasıl olma arzusu yok mu inan ki beni öldürse de umrumda değil! Bir işi sonunda sen varsan bir yolun bitiminde sana varacaksam çöl olsa ne umman olsa ne? Susuzluktan ölsem ne boğulsam ne? Cehennemi koysalar önüme takmam, cam kırıklarını döşeseler yoluma itirazım olmaz. Taş yağmuruna tutsalar şemsiye açmam. Yansam diri diri, kanasam damar damar kırılsam cana can mühim değil! Sana varan yol güllük gülistanlık değildir elbet samanlık seyranlık da değildir, günlük güneşlik de..."

            O benim kahramanım oldu idolüm... Ona dair ne varsa yalayıp yuttum sayfalarda.Yazdığı her dizeyi satırı hafızama kazıdım. Onun kendini aşan ve bize taşan hüznünü miras kabul ettim. "Gittin ya sağanak sağanak yağmur başladı gözlerimde. Fırtına koptu yüreğimde. Kulağımda acı bir siren çaldı durdu. Kalbim yerinden söküldü. Ve avazım çıktığı kadar sustum."

            Bir hikayesinde Papatya ona: "Çok bencilsin." demişti. O da buz itham üzerine hemen "Hayır bencil değilim inan hem ben sencilim" diye yazmıştı.

            Kimse göründüğü gibi değildir. Dışı süt liman içi feryat figan niceleri vardır bu alemde yaşayan. Kangren olmuş bir ruhla, köhnemiş bir hisle, çürümüş bir gönülle ve geride kalmış bir zihniyetle sevmeye çalışan şehvani ve hayvani zevklerin tetiğe sürülerek insanlara doğrultulduğu bir vakitte onun yazdıkları kutsal bir metin gibi geliyordu bana. İnsaniydi, harbiydi ve hakikaten tesirliydi. Onun kaleminin keskinliği miydi bizleri etkileyen yoksa bizlerin ve vaktin duygu eksikliği miydi onun yazdıklarını büyüten?

            "Sen kıtlığındayım. Bütün dünya toplansa başıma boş! Her taraf bana yine loş.  Tek sana bana koş. İşte o zaman her taraf bana hoş." Basit ama vurucu, sade ama yüreğe değen, kolay ama zor! Bazen bir kelime dahi adamı ne hale kor!

            Siyah meşin kaplı hatıra defterini büyük bir ihtimamla kapattım. Dini bir törendeymişçesine üç kere öptüm, alnıma götürdüm yine üç kere ve sonra kalbimin üzerine bastırdım. Gözlerimde akan yaşı kalbime saplanan acıyı hiçe saydım.

            O benim kahramanımdı artık. Bize bahşedilen bu acı ve hüzün dolu hayatın, dalgalı denizlerinde ve karanlık gecelerinde bana yol gösteren fenerim, rotamı çizen kaptanımdı O. Herkesin kendisini bulduğu bir şiiri, hikayesi ve de anlattığı romanı vardır. Benim de Kaptanım var.

( Kahramanım başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 11.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu