KALİTELİ YAŞAMDA ANLAMANIN GİZEMİ
Günlük yaşantımızda
başımıza getirdiğimiz sorunların çoğu, meseleyi gerektiği gibi anlayamamaktan
kaynaklanmaktadır. Hakkıyla ve zamanında anlaşılamadan üzerine hüküm verilen
hususlar ise, bizleri önyargı batağına düşürmektedir. Önyargılı davranmak ise,
daha sonra çözümsüz sorunlar yumağına dönüşmekte ve kaliteli yaşamımızı adeta
elimizden almaktadır.
Anlamamanın veya
anlayamamanın bir çok sebebi vardır:
1. Acele davranmak: Her sorunun hakkıyla anlaşılabilmesi için, üzerinde
harcanması gereken optimal bir süre vardır. Bu süreyi rasyonel bir şekilde
kullanmadan çabuk hareket etmek, bizleri aceleciliğin tuzağına düşürecektir.
Acele etmenin de bir
çok sebepleri vardır:
- Kendine olan aşırı güven.
- En önce ben konu hakkında görüş beyan edeyim
yaklaşımı
- İşgüzarlık.
- Aşırı ve gereksiz heyecan.
- Deli cesareti.
2. Önyargılı olmak: Konu hakkında herşeyi önceden bildiğini varsayarak hüküm
vermek. Bu durumun özünde kibir vardır, sabırsızlık vardır, muhataba
saygısızlık vardır. Kendini öne çıkarma ve ayrıcalıklı olma yaklaşımı vardır.
3. Muhataba ve çevreye karşı saygı göstermemek: Eğer saygılı olsaydı bir süre bekler gerçeği
anlamaya çalışır, sabırlı davranırdı. Belki sonuna kadar dinleyip anlayıp, en
sonunda katkı sunmak veya mevcut durumu onaylamak, insanı daha fazla başarıya
götürebilir.
4. Kendine aşırı güven: Kendine aşırı derecede güvenenler, başkalarının
görüşlerine pek fazla önem vermeme eğilimindedirler. Halbuki, her zaman ve her
yerde, her konuyu hakkıyla bilebilmek oldukça zordur. Hatta imkansızdır.
“Ağır ol da molla
desinler” atasözümüz de, anlamanın ne kadar önemli olduğuna işaret etmektedir.
Dikkatli, yavaş, sakin, durarak, dinleyerek, anlayarak, acele etmeden, hataya
düşmeden, saygısızlık yapmadan, konuyu en ince detayına kadar öğrenerek,
tedbirli, dikkatli ve özenli hareket etmeyi öğütlemektedir.
Birkaç örnek ile
yazımızı renklendirelim isterseniz:
1. Bir baba ergenlik çağındaki kızına “hadi kızım kalk senin için çok güzel
bir proğram hazırladım, hemen hazırlan” diyor. Kızı da “hayır babacığım benim
işlerim var” diyor. Baba, kızı için büyük gayret ve masraf içerikli proğramının
reddedilmesine kızıyor. “Sana da iyilik yaramıyor zaten”, “ne zaman ki benim
dediğim yere geldin?” babından olumsuz cevaplar veriyor. Yangının fitili
ateşlendi. Buyurun kavgaya, küskünlüğe ve kırgınlığa…
Halbuki, baba çok iyi
niyetle hazırladığı proğramı kızına hakkıyla ve olması gerektiği bir şekilde
sunamadı. Aynı zamanda kızının özel durumuna ait gerekli empatiyi yapamadı. Yani
onun özelini, beklentilerini, kendi hazırladığı proğramlarını anlamaya
yanaşmadan, kızına sormadan kendi hazırladığı proğramını hızla empoze etmeye çalıştı.
-
Belki, kızının önceden arkadaşlarıyla
planlanmış bir proğramı vardı.
-
Belki, kızı o günü babasıyla geçirmek
istemiyordu.
-
Belki, özeli ile ilgili bir sıkıntısı
vardı. (Babasıyla paylaşamayacağı)
2. Bir arkadaşımızla randevulaştık. Biz gelmemize rağmen arkadaşımız bir
saat geçti hala gelemedi. Arkadaşımız gelince, hakkıyla anlayan veya anlamaya
çalışan ile, anlamayan veya anlamaya çalışmayan arasındaki farkı görelim mi?
Anlamayan: Nerede kaldın be adam? Ağaç olduk burada. Bir daha seninle
yola çıkarsam iki olsun. İnsan bir telefon etmez mi? Ne vicdansız bir adamsın. Vb.
Anlamaya çalışan: “Hayırdır kardeşim inşallah kötü bir durum yoktur.” “Bir
olumsuzluk yok ya” “çok merak ettim başına olumsuz bir durum gelmedi değil mi?
İkinci kişi, anlamaya, üzüntüye, tedirginliğe yönelik sorular sorarken,
birinci adam peşin hükümlü, sorgulayıcı, suçlayıcı, aşağılayıcı, rencide edici,
tehdit edici, direktif verici bir davranış sergilemiştir.
Haliyle birinci de mevcut sorunlar amip gibi çoğalacak iken, ikincide
ise, mevcut sorunlara çözümcül bir yaklaşım sergilenmiş olacaktır.
3. Bir dede beş yaşlarındaki torunu ile trene binmiştir. Torun trene biner
binmez yaramazlık yapmaya, sağa sola zararlar vermeye, anlamsız davranışlarda
bulunmaya başlamıştır. Dede nedense torununa hiç ikaz etmeden donmuş taş gibi,
anlamsız bir şekilde camdan dışarıya bakmaktadır. Diğer yolcular önce olanları
izlerler. Dedenin duyarsızlığını da görünce, dayanamazlar ve ikaz etmek zorunda
kalırlar.
Bre adam, şu çocuğunuzun yaramazlığını niçin görmezlikten geliyorsunuz? Saatlerdir
çevreyi rahatsız ediyor görmüyor musunuz?
Dede hüzünle söyleyenlere döner, bitkin ve dalgın bir şekilde: “çok özür
dilerim, torunumun annesini iki saat önce toprağa defnettik. Siz olsanız
müdahale edebilir misiniz?” Der. Bundan sonra, diğer yolcuların en
şatafatlısından diledikleri veya dileyecekleri özürün hiçbir önemi
olmayacaktır. Suçludurlar çünkü, anlamadan, sabretmeden, önyargı ile hareket
ettiler.
Üstelik hakkıyla
anlamak o kadar zordur ki. Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bir dünyada
yaşıyoruz. Neyin, ne zaman, nasıl, kiminle, olduğu çok karmaşık bir hal alıyor.
Hakkıyla anlamak oldukça zorlaşıyor.
Acele etmeyerek,
sabrederek, özenli, dikkatli ve tedbirli yaklaşarak, her ihtimali hesaba
katarak, anlamaya çalışmak en güzeli olsa gerek. Yine de anlayamamış isek,
nezaketle özür dilemeye hazır olarak.
Hem de “Her hangi bir
konu hakkında en ince ayrıntısına kadar bilgi sahibi olmadan üzerine hüküm
vermeyiniz” ulu sedasına kulak vererek…
Selam, sevgi ve
dualarımla… Allah’a (cc) emanet olunuz…
6 Ocak 2016 Çarşamba.
Saat: 07.00. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı