Nahoş bir olay ortaya çıkınca, olay kahramanının incineceği düşünüldüğünden bazı bilenler, duyanlar susarak bilmiyormuş gibi davranmayı tercih ederler. Çünkü gönül öyle ince bir yapı ki kırıldığında (özürle) tamir yönü olsa bile iz kalır.
Ayrı zamanlarda başka başka kişilerden duymuştur bir yakınının oğlu (bir suçtan dolayı) göz altında üç gün tutulmuş, saçları sıfır numara kazınmış hatta iddia edildiğine göre şiddete maruz bırakılmış. Ama o yakın kişilerle görüşmeler devam ettiği sürece bu olaydan hiç bahsedilmez. İncitmekten çekinenlerin tarzıdır bu.
Bir evin genç kızı ailelerin onayıyla nişanlanmıştır. Birbirlerini tanıma devresinde olan bu gençler damadın park ettiği arabasındaki sohbetlerin sonunda öpüşürler. Gençlik başlarında duman, ilk sevgi, ilk heyecan, çevreden görürler mi diye akıllarına bir şey gelmez. Oysa o sırada okullarından çıkıp evlerine dağılmakta olan lise öğrencileri arabanın etrafında toplanıp nişanlıları alkış yağmuruna tutmuşlardır. Bir anda durumu fark eden gençlerin telaşlı hali çevre ailelerde günlerce yankılanır. Sonrası fena, bir başka sebepten nişan bozulur ve kız tarafı ailesini bir başka şehre taşır...
Olayı duyan çok yakın akrabalar bilmiyormuş, duymamışlar gibi davranırlar ve duyduklarını kendilerine saklarlar bu suretle akrabalık ilişkileri yara almadan! devam eder. Bu da kalp kırmak istemeyenlerin ve her bildiğini söylemeyenlerin tarzıdır...
Rahmetli babam çok alkol alırdı bu yüzdendir ki siroz oldu ve kırk yaşında hayata veda etti. Yuvamı kurduğumdan bir kaç sene sonraydı, rahatsızlığımdan dolayı evde ıstırahat etmekteyken, geçmiş olsun ziyaretime gelen, eşim tarafından çok yakınımız bir hanım! bana başkası söylemişçesine "falanca hanım, bizim oğlan nasıl olur da bir ayyaşın kızını alır dedi" diye söylemez mi?
Soğuk bir duş almış gibi oldum. Sonraki zamanda o "falanca" hanıma bu sözün doğruluğunu sordum, o da bana:
-Aileni bilmem, babanı tanımam, yedi yüz km. uzakta yaşıyoruz, düğününüze bile gelemedik, yıllardır uzağız memleketten" deyince, o söylenen sözü başkasına yükleyen cesaretsiz ve kıskanç bir yüreği fark ettik ama hep kendimize sakladık...
İyi de, rahmetli babamın alkolü kendisini ilgilendirir, benim suçum, günahım ne? Hiç eğitim görmemiş birisinin beni aşağılamak istemesine sebep olur mu? Hatırladıkça halâ daha teessüre kapılırım.
Evliliğimizin ilk yıllarında kendimiz için kiralık ev aramaktayım. Babadan zengin çalışma arkadaşım bana ev bulduğunu söyleyince sevindim. Söylediği adreste bulamadım kiralık meskeni. Ertesi günü açıklık getirdi: meğer o apartman kaloriferli olunca, bahçesinin arka kısmındaki odunluk-kömürlük boşaltılmış, boya badana yapılmış. Orasıymış bana önerdiği ev! yani müştemilât...Yüzümde beliren mahzunluğu fark edince de:
-Sen öksüz bir kızsın, ne çeyizin, ne eşyan olur ki senin...
Yine soğuk duş...
Ayyaşın kızı,
Öksüz kız,
Şu incinen kalbim...Ah!...
Dertleşmek istedim sizinle,
Anı gibi ama,
Biraz ferahladım sanki...
Selam ve sevgilerle...
Yurdagül Alkan.