Kıtlığın hüküm sürdüğü yıllardı.
Tüp gaz, şeker, yağ kuyrukları,
Kıvrım kıvrım sokaklarda uzanırken,
Fırınlardan ekmek karne ile alınıyordu…
Tek kanallı siyah-beyaz tvde Dallas modaydı,
Bir de Adile Ablamızın uyku öncesi masalları.
Kısa dalgalı, orta dalgalı ve uzun dalgalı Devasa radyolarımız vardı.
Orhan Ayhan’dan maç dinlerdik,
"Mikrofonlarımız İstanbul’da" denince,
Hepimizi heyecan basardı…
Bir matem çocuğu gibi
Siyahlar içinde, beyaz melekler vardı,
Sırtlarında çantaları, okul yollarında,
İşte memleketin o hüzünlü,
Kapkara yıllarında,
Dostluklar vardı, alabildiğine çıkarsız,
Komşuluklar vardı, samimi ve candan,
İhanetin uzağında,
Bihaber yalandan…
Elektrikler kesilir, misafirler gelirdi güya,
Ödev yapılmayınca en çok başvurulan yöntemdi bu.
Öğretmen bilirdi işin aslını ama
Kabullenirdi masumiyetine inandığı yalanı…
Elektriğin ulaşamadığı,
Gaz lambalarının törenle kırılamadığı,
Memleketimin ücra köşeleri vardı.
Akü ile televizyon çalıştırılan,
Buzdolabı yerine tel dolapları olan,
Yatak altlarında elbiselerin
Ütülenmeye çalışıldığı köyler vardı
…ve bu köylerde tek bir derslikte
İki sınıfın birlikte okutulduğu sınıflar vardı…
Bu okullarda belki üstü başı
Eski ve yamalıklı ama
Yürekleri tertemiz çocuklar vardı…
Gaz lambalarının loş ışığında ders yapan çocuklar, Mum ışığında okumaya çalışan Körpe masumlar.
Kıtlığın hüküm sürdüğü yıllarda
Mum ışığında hayal kuran
Mum Kokulu Çocuklar.
Onlar dünün imkânsızlıkları içinde
Bugünün öğretmenleri,
Doktorları, avukatları ve müdürleri…
Bir eli yağda bir eli balda,
Son model cep telefonları
Bilgisayarları ve internetleri eksik olmayan
Akıllı tahtada ders yapan,
Tablette ders çalışan
Bu günün nesilleri bilmez o günleri.
İnternet ile dünyayı parmaklarının ucunda tutan nesil, Sevdiğine mektup yazmanın ne demek olduğunu Kara tahtayı, tebeşiri ve bir kitap kokusunu O yılların manevi lezzetini bilemezler…
Maddi varlık içinde maneviyattan yoksun bu nesil,
Maddi darlık içinde maneviyat zengini,
Hala o yılları özlediğini nerden bilsinler.
Bilemezler ki
Bilemeyecekler de,