OYUMU SANA ATTIM EMMİ OĞLU
27 Mayıs 1960 ihtilaliyle Demokrat Parti görevden uzaklaştırılmış, Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuştu. Bu vesile
ile
yönetimdeki bütün kadrolara asker kökenli ve CHP yanlısı kişiler atamayla iş
başına getirilmişti.
Öyle ki, köylerde dahi Demokrat Parti görüşlü
muhtarlar görevden azledilmiş, yerlerine atamayla o köyün ileri gelen CHP
kökenli kişilerine muhtarlık görevi verilmişti.
Karacaören köyünde de muhtarlık yapan Rıza Duman
görevinden alındığı gibi üstelik o günlerde izinde olan bir asker köylüsünün,
“Cemal Gürsel'e benim yanımda sövdü” diye iftira dolu şikayetiyle ceza evini boylarken
yerine Çavuşun Mustafa (Azzim Kağ) getirilmişti.
Çavuşun Mustafa göreve gelir gelmez edindiği CHP bayrağını damına asıp aylarca dalgalandırmış, Demokrat Parti'li köylülerinin de böylelikle düşmanlığını kazanmıştı
1964 muhtarlık seçimlerine gelindiğinde bütün yurtta
olduğu gibi Karacaören'de de CHP'nin imajı silinmiş Adalet Partisi hükümet
olmuş, artık onun borusu ötüyordu.
Hamid’in Kadir otuz yaşlarında girişken bir
delikanlıydı. Köyün kalabalık sülalelerinden kendisine oy toplayacak muhtar
azalarını ayarlayıp onlarla görüşerek fikirlerini aldıktan sonra muhtarlığa
adaylığını koydu.
O dönemde yaşları otuz ile otuz beş arasında değişen
köyün girişken, civan gibi delikanlılarından muhtar azası adayları “er
lakabıyla anılır” Güdük İreşid’in Hasan, Ali Çavuş'un Ali, Garamyalların
Ali, İyib’in Yağmur, Kürdün Mamo, Tayır Hoca’nın Cevcet'di. Bunlar Adalet
Partisi görüşünü benimserken, karşılarındaki aday da CHP görüşlü Kara
Salive azalarıydı…
Yapılan seçimleri büyük bir oy farkıyla Hamid’in
Kadir ve ekibi kazanıp göreve başladılar.
İlk işleri dönemin Kırşehir Valisi olan Sedat
Kırtatepe'nin huzuruna çıkmak oldu. Köyün dert ve sorunlarını dile getiren bu
gençlere Vali çok iltifat gösterip adeta onlara hayran kaldı. Adam
Karacaören'e gidip gelişlerinde köye adeta aşık olmuş, akşam şehre dönmeyi
canı istemez bir hal almıştı.
Onun görev süresince köyün Kervansaray Dağından
başlanarak yolu yapılmış, her mahalle başına altı-yedi kadar çeşme, kafi
gelmeyen eski okulun biraz ilerisine tekrar bir ilkokul ve selektör binası
yapılıp hizmete sunulmuştu.
Aradan geçen süre içerisinde köye elektrik gelmesi
için plan proje çizilmiş fakat muhtar Kadir'in görev süresi dolduğundan bu
başka muhtara nasip olmuştu.
Görev sürelerinin dolmasına az bir zaman kala
Hamidin Kadir; "Almanya'ya işçi olarak gideceğini, bir daha aday olmayacağını,
içlerinde adaylığa talip olan varsa şimdiden meydana çıkmasını, eski seçmenlerine onu desteklemelerini önereceğini" arkadaşlarına
'açık ve net' olarak anlatır.
Güdük İreşid’in Hasan fakir bir ailenin en küçük
oğlu olup köyünde ilkokulu bitirmiş zamanla kendisini her yönüyle geliştirmiş
uyanık ve zeki bir gençtir.
Şehirle köy arasında minibüsüyle yolcu taşımakta,
aynı zamanda Adalet Partisi İlçe ve Ziraat Odası yönetiminde olması
dolayısıyla her gün bir ayağı şehirdedir. Kadir'in muhtarlık yaptığı dönemde
onun baş azası olması münasebetiyle iyi kötü daire çalışanlarını ve müdürlerini
tanımış, köyün yarım kalan işlerini tamamlamak ve daha mamur hale getirmek
için aday olmayı kafasına koymuştu. Köyün ileri gelenlerini bir araya
toplayarak onlarla fikir alışverişinde bulunduktan sonra aldığı onayla muhtar
adaylığına soyunur.
Almanya'ya işçi akımının başlamasıyla köyün erkek
nüfusu bir önceki seçime göre göze batar bir şekilde azalmış, haliyle
kendisine aza adayları bulmakta zorluk çekmektedir.
Sabahlara kadar yanan lüksün ışığında yapılan
toplantı üstüne toplantılarla aza listelerini oluştururken aynı zamanda aza
olmaya hevesli bazı kişileri ya küstürmekte ya da listesine almayı düşündüğü
aza adaylarını rakibi muhtar adayı Kara Sali'nin listesine alındığını
öğrenmesiyle üzülmektedir.
İnce eleyip sık dokumayla aradan geçen zaman içerisinde
bu işin üstesinden gelmeyi başarır. Şimdi asıl işin zor yanı olan seçmenden
oy alma taktiğidir.
Karacaören köyü gibi bir yerde muhtar adayı olmak, hele seçmenin oyunu toplamak öyle zor ve beceri isteyen bir iş ki, köye muhtar değil milletvekili oluyorsun sanki. İşin içinde particilik var ya, bugün bile o köyde seçmen kardeşine oy vermez, tuttuğu partinin adayına yani 'partiye' oy verir.
Güdük İreşid’in Hasan arkadaşlarıyla ve
yandaşlarıyla gece ev ev toplantılar yapmakta, gündüz de kapı kapı gezerek oy
avcılığı taktikleri uygulamakta, bazen hem arkadaşı aynı zamanda rakibi Kara
Sali’yle karşılaştıklarında birbirlerine başarı dilemekte, incitmemeye gayret
göstermektedirler. Seçmenden oy istemek ona boyun bükmek, her “Evet ben oyumu
sana vereceğim” diyene inanmak çok zor şey…
Kimi el üfeliyerek fakirliğini ima edip bir şeyler
demek isterken, kimisi de yıllar evvel yapılan bir kusuru öne sürüp,
“Utanmadan bir de benden oy mu istersin” diyerek terslerken, bir diğeri adeta karşısındakiyle eğlenircesine, “Arkadaş ben oyumu falana söz verdim kusura bakma” demesine
katlanmak sabır ve metanet ister.
Seçmen açık ve net olarak oy kullanacağı kişiye
kendisini inandırsa da ne bileceksin ki, onun sana oy verip vermediğini. Oy
pusulasına "bu oy benim" yazsa oy kabul olmaz. Bunun yanında seçimler gizli oy, açık
tasnifle yapılmakta olduğundan kimin kime oy verdiği nasıl bilinsin ki...
Köylerden birisinde seçimlerde kapısına oy için gelen bir muhtar adayına seçmenin birisi “Oyum senin, azminden dönenin avradını falan falan
edeyim” diye söz verdiğinde hanımı bu küfre içerleyince, “Benim azmime senin
aklın ermez” ifadesiyle ettiği küfre rağmen oyunun garanti olmadığını
belirlemektedir.
Günler günleri kovalarken nihayet seçim günü kapıya
geldi. Sabah yeni camide kurulan sandıkta köylü yavaş yavaş oy kullanırken
orada bulunanlar, “Aha şunun oyu bizim, aha şunun oyu rakibimizin” diye
ellerindeki kağıda oy yazımına başlamışlardı bile.
Hasta olanlar evinden bir bir getirilirken okuması
yazması olmayanlara da, “Oy kullanamaz onun yerine ben kullanabilir miyim”
diye yakınları sandık başkanına rica minnet yalvarıyorlardı. Öyle ya, bir oy bir
oy..
Kağaler sülalesi bu seçimde, “Hasan bize aza vermedi”
diye kızıp akrabalığı bir yana bırakarak Kara Sali'nin safında yer
almışlardı. Fakat Kağalerin Kemal bütün ikazlara ve tehditlere rağmen
“Hasan'ın bana iyiliği çok, ben oyumu ona vereceğim” diye onlardan ayrı
düşmüştü.
Vakit ikindiye yaklaşırken hararet daha çok artmış,
adeta köyde rakipler arasında oy savaşı başlamış bu yüzden ara sıra ufak
tefek olaylar olsa da araya girenler tarafından ayırt ediliyordu.
Sığır çobanı Sali'nin hanımı Pakize fakirliği
kendine dert etmeyen, emmisi Etem Fal gibi şakacı ve nüktedan bir ev kadınıydı.
İşlerini bitiren köylü kadınları bir damın gölgesinde otururlar onun güldüren
hikayeleriyle vaktin nasıl geçtiğini bilmezlerdi.
Pakize kadın köyde bir ölü olursa hemen ölenin evine
koşar, orada edilen ağıtları bir teyp gibi beynine nakşeder, işin komik
kısımlarını adeta bir artist gibi rol yaparak laf götürüp getirmeyi huy
edinmemiş arkadaş çevresine olanları canlandırarak anlatıp ortalığı gülüp
geçirirdi. Köyde zamanın birinde kel kafalı bir adam ölmüştü. Bacısı onun için, “Sırma saçlı
kardeşim, kekiline darak geçmez gardaşım” diye ağıt ediyordu. Pakize durumu hiç kaçırır mı, yanındaki
arkadaşının kulağına eğilerek “Zade gurban oluyum sen hiç ölen bu falanın
kafasında bir tel saç gördün mü” diye sorarken ikisi de gülmemek için
adeta dişlerini kırarcasına sıkıyorlardı.
Güdük İreşid’in Hasan seçim stresini atmak için Cinder Ali'nin kahvesinde biraz oturmuş, fakat içindeki “ne olacak” sıkıntısı orada fazla oturmasına müsaade etmemiş kendi evinin arkasındaki yol ile camiye doğru 'oy atımını' izlemek için yürüdüğünde karşıdan gelen emmi kızı Pakize'yle bir komşusunu oy kullanmış evine dönerken birden karşısında görünüverdi.
Pakize'nin yanındaki kadın Kara Sali'nin emmi kızıdır. Onunla oy kullanan Pakize kadının fazla ısrarına dayanamamış oyunu komşu hatırına Gara Sali'ye vermişti.
Yılların uyanığı Hasan'ın dişine taş değmiş birden her şeyi anlamıştı “eyvah
ki eyvah” diye iç geçirir fakat bunu karşısındakine belli etmez. Zaten yapı
icabı sabırlı bir kişiydi.
O anda Pakize'nin yüzü bembeyaz kesilmiş, adeta ne
yaptığını bilmeyen şaşkın bir kadın haline gelmiş, eli ayağı titremeye
başlamış, ne ağlayacağını, ne güleceğini bilmeyen bir hal almıştı…
Kendisini biraz toparladıktan sonra rol ustalığından
medet umarak suçluluğun utangaçlığını bir yana bırakıp, “Vaa emmi oğlu;
maşallah herkes seni konuşuyor, bu köye anca sen muhtar olur, sen yönetirsin,
vallahi Hasan kazansın diye her gün dualar ediyorum…” dedi.
Hasan ortalık biraz soğusun diye kızgınlığını
Pakize'ye belli etmemeye çalışarak karşısındakine “yaptığından utansın”
hesabıyla değerinden fazla itibar göstererek kocasının güttüğü ineğe, danaya,
çocuklarına kadar tek tek hal ve hatırlarını sorar…
Pakize; Hasan'ın bir şeyi anlamadığına kanaat getirerek bu düşüncesinden aldığı cesaretle kendisini daha da güçlü kılarak, “Allah yardımcın olsun OYUMU SANA ATTIM EMMİ OĞLU” ..
Hasan onun pişkinliğini gördükten sonra “bir oy için
bir kadını kırmanın ne alemi var” düşüncesiyle, “Belli!; emmim kızı belli!”
diyerek yoluna devam eder.
Hasan seçimi, camide bulunan sandıktaki oyların sayımı sırasında lüksün her nasılsa bir anda sönmesiyle sandıkta görevli Y....... A....adlı bir öğretmenin oylarını çalması sonucu (öyle bilindi) üç oyla kaybeder.
Aradan bir müddet sonra da köyden şehre göçüp
kaybedişi kazanca çevirerek hiç olmazsa çocuklarının (bizlerin) istikbalini kurtarır.