Bİ ÜSTÜNE ÇIKARIM!
Çok küçük yaşlarda ana ve babasını
adı henüz konmamış köylülerinin “ince hastalık” ya da " unur indi" diye tabir ettiği dermansız bir
dertten dolayı kısa aralıklarla kaybetmişti. Ana babasız tek başına kalmıştı şu koskoca dünyada, adı
Mehmet Ali olmasına rağmen zamanla köylülerince kısadan “Mamo” diye çağrılır
olmuştu.
“Teyze ana yarısıdır” diye ilkin
Mamo’yu teyzesi Melahat kocası Dingil Ahmet’in rızası olmasa da “Ben yeğenime
bakacağım, çocuk orta yerde mi kalacak” deyip kabullenmişti. Evde dört
çocukları olan kocası Ahmet Mamo’yu kabullenmemekte kendince çok haklıydı. Aradan geçen zaman içerisinde çocukların
birbiriyle olan hır gürleri, onların teyze çocukları da olsa Mamo’yu
dışlamaları, yerine göre onu dövmeleri, olanlara
şahit olan Melahat’i yaptığı bu yardıma pişman olur duruma getirir olmuştu.
Melahat ister istemez sıkıntılara
katlanmak zorundaydı, “Alın yeğeninizi” diye çocuğun halasına, dayısına,
emmisine götürse onlardan ne duyacaklarını çok iyi biliyor ona göre temkini
elden bırakmıyordu.
Mamo büyüdükçe akranlarına göre
biraz zayıftan olsa da boyu onlardan daha uzun gösteriyordu. Bir gün sokakta
çelik çomak onarken çocuklar arasında dövüş çıktı, kendisini fırsat buldukça
hırpalayan teyze çocukları diğer çocuklarla bir olup onu güzelce dövdüler.
Ağzı burnu kan revan içerisinde kalmış, yediği sopalardan her yeri ağrıdığı için
ağlıyordu. Olacak var ya emmisi Salim oradan geçerken onu gördü, diğer çocuklar
Salim’i görünce korkup kaçtılar. Mamo emmisine o kapıda bunca zamandır neler
çektiğini içini çekerek bir bir anlattı.
Emmi, dayı, hala kapısı derken
yıllar uç uca eklenmiş Mamo artık bir delikanlı olmuştu, el kapısında çobanlık, ırgatlık, amelelik gibi işlerle geçinmeye çalışırken askerlik
pusulası da muhtarın odasına gelmekte gecikmemişti.
Acemi birliği Ankara’ydı, orada
altı ay temel eğitim gördükten sonra kurada usta birliği Erzurum’a çıkmıştı.
Erzurum çok soğuk olmasına rağmen asker arkadaşları ve komutanları çok sıcak
kişilerdi. Aradan geçen zaman içerisinde tatlı dili, güler yüzü, güvenilir biri
olması diğerlerine kendisini sevdirmişti.
Tabur komutanı Binbaşı Zafer
taburda herkesçe sevilen birisiydi, o yıllarda komutanlara ev, bark, mal, can,
namus güvenilecek tabur içerisindeki erlerden bir ‘emir eri’ tahsis edilirdi.
Zafer komutan araştıra soruştura, ‘kılı kırk yararak’ en sonunda er Mehmet
Ali’yi kendisine ‘emir eri’ seçti. Mehmet Ali kışla, komutan, yengesi ve
ihtiyaçları arasında git gellerle o yıllarda uzun süren askerliğinin sonuna
yaklaşmıştı.
Mehmet Ali baba şefkati
görmediğinden “Paşam” diye hitap ettiği komutanına ‘uğrunda ölümü göze alacak’
şekilde sevgiyle bağlanmıştı. Ondan gördüğü, sevgiye, iltifata, yardımlara
nasıl karşılık vereceğini bilemiyordu. Günlerce düşündü taşındı eğer evlenir de
bir oğlu olursa “Paşam” diye hitap ettiği komutanının adını ona vermeyi aklında
yer etti.
Mamo teskeresini alalı yıllar
olmuş, fakir olsa da eşin dostun araya girmesiyle köyün güzel kızlarında
Hasibe’yle evlenmiş üstelik ilk çocukları da oğlan olmuştu. Askerlik bitimi
ağlayarak vedalaştığı komutanından isim babalık müsadesini gururla almıştı,
şimdi onu yerine getirmeliydi.
Pazartesi günü diğer köylülerle
beraber bindikleri eşek ve atlarla şehrin yolunu tuttular. Mamo eşeğini bir
hana bıraktıktan sonra doğruca hükümet konağının yolunu tuttu. O köyden erken
gelse de nüfusta çalışan memurlar saati gelmeden dairenin kapısından
girmezlerdi. Vakit zor geçse de gelen memurlar nihayet göreve başlamışlardı.
Mamo bir memurun önünde sıraya
durdu, uzun ve meraklı bir bekleyişten sonra sıra kendisine geldi. Bir oğlu
olduğunu, ona nüfus kağıdı çıkartacağını, adını da Paşa koyacağını sert bakışlı
memura titrek ve ürkek bir sesle korka korka anlatsa da ondan “Paşa adı konmaz,
kanunda yeri yok, senin yüzünden başımı yakamam, sen başka isim koy da işlemini
hemen yapayım, bak arkanda insanlar kuyruk oluşturdu, onları boş yere
bekletmeyelim”.
Mamo her ne kadar yalvarıp yakarsa
da adam “Nuh diyor peygamber demiyordu”. İş çığırından çıkmıştı, öfkelenen adam arada
camekan olmasa belki sinirden yumruk bile atacak duruma gelmişti. Mamo memura
yalvardıkça onun kendisini her defasında azarlaması çok zoruna gitmiş olacak ki aslında dairenin müdürünü kast ederek yarı öfkeyle "DEDİĞİMİ YAPMAZSAN O ZAMAN BENDE Bİ ÜSTÜNE ÇIKARIM!”
dedi.
Vay bunu diyen sen misin? Lafı
ters anlayan memur hışımla yerinden dışarı fırlayarak Mamo’ya bir yumruk
savurdu. Bunu beklemeyen Mamo boş bulunup yere devrildi. Araya girenlerin
ayırt etmesiyle adam biraz sakinleşse de yine de burnundan soluyor, eğer fırsatını
bulsa Mamo’yu çiğneyecek bir vaziyetteydi.
İş müdüre intikal etti, müdür hoş
görülü birisiydi, can kulağı ile Mamo’yu dinleyerek onun Paşa ismini koymakla
niçin bu kadar ısrarcı olduğunu anlamaya çalıştıktan sonra “Dediğini yapacağım,
mesuliyeti benim, Paşa’n hayırlı olsun”.
ERDOĞAN
ÇALIŞKAN KIRŞEHİR GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARDAN 14 10 2024
Yazarın
Önceki Yazısı