ALLAH BENİ GAYIRMIŞ AMMA !
Kömbe Nedim varlıklı bir ailenin ocak umudu tek oğluydu. Bakıcısı, kapıda çalışan hizmetliler, işçiler onu el üstünde tutarlardı. Aile çocuklarına bir şey olursa “gerisini siz düşünün haa” talimatını doğumun ilk gününden itibaren onlara yarı gözdağıyla vermişti.
Nedim çocukluk dönemini atlattıktan yıllar sonra “bir eli yağda bir eli balda” anaya babaya yardım etmeden, işlerin ucundan tutmadan sorumsuzca yetişmişti.
“Kazancı olmayan kazancın kıymetini bilmez” misali elindekini avucundakini arkadaş çevresiyle çar çur ederek gününü gün ediyor, yerine göre eve uğramadığı günler oluyordu.
Günlerin günleri kovaladığı günün birinde onun da diğer tertipleri gibi askerlik pusulası çıkmasıyla kendisini asker ocağında bulması bir oldu.
Oğlunun bu gereksiz müsrifliklerine içten içe kızan fakat ona tek oğlan olduğu için bir şeyler diyemeyen baba Kel Hamdi onun askere gitmesiyle “orada adam ederler” diyerek sevinçle bıyık altından kendi kendisine gülmekteydi.
İki yıl geçtikten sonra askerliği bitiren Nedim sanki aradan hiç vakit geçmemiş, askerde hiç olgunlaşmamış gibi yaşama kaldığı yerden eskiye göre daha hızlı devam ediyordu.
Annesi sakine kadın arada sırada oğlunu bu tutumundan dolayı uyarsa da nihayet o bir anne idi yumuşak yürekliliğinden dolayı oğlunun üstüne “belki üzülür” diye daha fazla gidemiyordu.
Sakine kadın arada sırada sokağa ya da çarşıya çıktığında karşılaştığı tanıdıklarından bazıları ”Sakine hanım” ya da “Sakine yenge, Nedim askerden geleli aradan bunca zaman geçti, siz oğlunuzun mürüvetini görmeyecek misiniz, hamdolsun yok yoksul değilsiniz, hangi kapıya varsanız eliniz boş çıkmaz” kimileri de “oğlan everecekseniz elimin altında huyu suyu temiz güzel kızlar var” diye güya kendilerince akıl veriyorlardı.
Bu gibi durumlar gittikçe artmakta haliyle Sakine kadın ister istemez bundan rahatsızlık duymaktaydı. Bir akşam yemekten sonra çaylarını içerlerken “bey senin aklında mı bilmem ama Nedim askerden geleli aradan bunca zaman geçti, hala bu çocuğu baş göz etmeyecek miyiz, konu komşu bizden daha çok bu işi vazife edinir oldu”
Çayından bir yudum çeken Hamdi Bey “sahi hanım bu gibi şeyler benimde kulağıma geliyor da iş telaşından sana demeyi unutuyorum. Sabah erken kaldır da kahvaltıda şu deyyüsün kulağını çekip başını bağlayalım da bari şu meraklıların dilinden kurtulalım.
Komşularının güzel kızı Şehnazla oğulları Nedimin unutulmaz anlı şanlı düğünlerini yapalı aradan üç yılı geçtiği halde evin içinde bir çocuk sesi duyulmuyor bu durumdan dolayı Hamdi Bey ve Sakine hanımın ağzını bıçak açmıyordu. Doktorlardan çare bulamayınca ümitlerini kendisini bu işin uzmanı sayan hocaların muskasından, üfürükçüden, ebem karı ilaçlarından arasalar da elleri boşa çıkıyordu.
Bin bir rica ile Şehnaz gelinden izin alınarak yakın köyden iki yıl önce kocası bir iş kazasında ölen Sultan'ı eve gelin getirdiler. İki yıl geçmesine rağmen ondanda çocuk olmayınca cebine ileride rahat geçinebilmesi için bolca harçlık koyup baba evine gönderdiler.
Sultanın ilk kocasından bir kız çocuğu olduğu zamanla çevrede duyulunca komşularından kulaklarına “Nedim kısır imiş her halde” dedikoduları duyulmaya başladı. Buna çok üzülen Nedimin anne ve babası “yoksa ocağımız kör mü kalacak” üzüntüsüyle hastalanıp günlerce hasta yattılar.
Doktor tedavisinden biraz toparlanan karı koca tekrar araştırmalar sonucu küçük yaşta yetim kalmış dayısı tarafından büyütülen Ayşe kıza bir komşularının önerisiyle talip oldular.
Ayşe kız "ben anlı şanlı düğün dernek isterim” diye tutturunca kimse onu kırmadı. Düğünden bir hafta sonra aniden rahatsızlanan Hamdi Bey, Ayşe gelin hastanede doğum sancıları çekerken de Sakine hanım arka arkaya bir yıl arayla vefat ettiler.
Anne ve babası ölen Nedim zamanla eski Nedim’i defterden silmiş artık babadan kalma işlere dört elle sarılmış, adeta başını kaşıyacak zamanı yoktu. Hanımları Şehnaz ve Ayşe birbirlerinin huyuna alışmışlar gül gibi geçiniyorlar, göz ve kulakları kendilerinde olan komşularına en ufak bir çıtlarını dahi belli etmemeye çalışırken bir yandan da ocak umudu Kadir’le ilgilenmeyi ihmal etmiyorlardı.
Kadir üçüncü gelinden olduğu için el üstünde tutuluyor, nazlı büyütülüyor, bakıcıların en ufak bir ihmalinde işine son veriliyordu. Varlıklı aile ondan ne esirgerdi ki, büyüdükçe istek ve arzuları bitmek bilmiyor, bir dediği iki edilmiyordu. İlkokuldan sonra ortaokulu bir yıl sonra yarım bırakmıştı.
Kadir’in gençliği de babasından farksızdı. Tek oğlan çocuğu olduğu için hattından fazla şımartılmış, verilen bunca toleranstan dolayı mesuliyet taşımaz bir yapıya sahip olmuştu.
Çılgın gibi para harcıyor, bundan dolayı çevresi “it kopuk” denilen kişilerce dolup taşıyor fakat Kadir bunlar kimdir, nedir pek farkında olmuyordu.
Arkadaş çevresi o kadar çoğalmıştı ki belki çoğunu kendisi de tanımıyordu, öyle ki etrafı para yiyici yalakalardan geçilmiyordu. Düğünlerin baş davetlisi oydu. Düğünlere kalabalık arkadaş çevresiyle gidiyor, orada yenilip içildikten sonra ayrılırken çalgıcılara bolca bahşiş atıyor, düğün sahibine içi bolca para dolu zarfı vermeyi ihmal etmiyordu.
Kadirin bu sorumsuzlukları gün geçtikçe ailenin başını ağrıtsada babası Nedim buna pek aldırış etmiyor “adam boş ver ileride nasıl olsa düzelir, düzelmeseydim ben düzelmezdim” diye olanlara soğukkanlı davranıyor, pek üstünde durmuyordu.
Kadir eve barka pek uğramıyor, uğrarsa da sabah onu kaldırmaya kimse kıyamıyordu. İşin doğrusu evde varlığı pek belli olmuyordu. Etrafına toplanan arkadaşlarıyla bir lokantaya uğrayıp yedik içtikten sonra eğer cebinde yeteri kadar para olmazsa “ağabey sonra uğrarım” diyerek oradan ayrılıyor ya bir pavyona ya da bir birahaneye gidiyorlar gönüllerince yeyip içip eğleniyorlardı.
Kadir için para önemli değildi, babasının yanına uğruyor adamı okşayıp seviyor altından üstünden girerek onu söğüşlüyordu. Çok zaman arkadaşları her şeyi magazin gazetelerinden okuyup öğrenerek Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi şehirlerin hangi eğlence yerlerinde hangi ünlü sanatçıların yer aldığını ona duyuruyorlar kiraladıkları araçlarla oralara eğlenmeye gidiyorlardı.
Paranın ne önemi vardı. Musluk arkadaşlarınca nasıl olsa açılmıştı, onların istek ve taleplerine yetişemediğinde babasından isteyemediği durumlarda bir bahaneyle onun arkadaşlarından yüklü miktarda borç alarak su gibi harcamasını biliyordu.
Giyim kuşamına güç yetmiyor, arkadaşları kıskançlıkla onu seyrediyorlardı. Bunlar arkadaşları Kadir’i bekli de işin farkında olmadan bataklığa çekiyorlardı. İçlerinden bir tanesi kumar meraklısı olmasına rağmen parası olmadığından arada sırada bunun ufağını oynamakla kendisini avutuyordu. Günün birisinde Kadir’i de bir daha çıkmamak üzere o bataklığa çekmiş oldu.
Kadir kumarda kaybettiği zaman kumarhane sahibi kendisine istemediği kadar para veriyor karşılığında da senet alıyordu. Sağlam yer, nasıl olsa Nedim Ağa zengindi, şimdiye kadar onda kimin parası kalmıştı ki kendisininki .
Kumar oynarken esrarını da çekmeyi ihmal etmiyordu tecilden dolayı daha askerliğini bile yapmamış henüz yirmi dört ya da yirmi beş yaşındaki perişan durumlara düşen zavallı Kadir. Ok yaydan çıkmıştı bir kere, Kadir başka vilayetlere de kumar oynamaya gidiyor kazanırım dedikçe hepten kaybediyordu.
Nedim Beyin kapısına ilk önce oğluna el ödüncü veren arkadaşları paralarını istemeye geldiler, giderlerken de Kadir hakkındaki duyumlarını arkadaşlarına söylemekte bir mahsur görmediler.
İş çığırından çıkmıştı, elinde senedi olan Nedim Beyin iş yerinde soluğu alıyordu. “Bu kadar para harcayarak ne iş yapmış ta benim cahil oğlum bataklara çökmüş Allah'ım, başımıza gelen bu felaketler neyin nesidir” diye ettiği feryatlar göğe erişiyor, oğlunun yaptığı borçları kapatmak için elde avuçta olan taşınır taşınmaz ne varsa satıyordu.
Kadir bunca başıbozukluğun, şımarıklığın, adam sonra düzelirliğin kurbanı olmuş, hiçbir şeyi hatırlamadan kiraya taşındıkları evin çatı katında sadece çekeceği bir nefes esrarın derdindedir. Bu hangi parayla nereden nasıl bulunur un bilincinde olmadan iki anne ve babasına saldırmaktadır.
Eski zengin Nedim gitmiş yerine adeta yardım eli uzanacak birisine dönmüş, başına gelenlerin sorumluluğunu kendisinde arar olmuştu. Bir gün bir arkadaşı onu cami çıkışından sonra “biraz muhabbet edelim” bahanesiyle evine yemeğe götürür. Gelmişten geçmişten söz ettikten sonra “bana artık müsaade” diyen Nedim ayağa kalktığında cebine içi kabarık bir zarfın konduğunu hisseder.
Dostlar acı gün için olanlardır. Tüyleri diken diken olsa da bunu karşısındakine belli etmez. "Vallahi Mehmet Bey Allah benim başıma gelecekleri bildiğinden beni kayırmış da ilk iki hanımdan çocuk vermemiş, amma ben bunu bilememişim, tekrar evlendim” derken gözlerini arkadaşından öbür yöne çeviriyordu.
ERDOĞAN ÇALIŞKAN 07 01 2020 KIRŞEHİR GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARDAN