Duyulurdu her zaman şu gurbet ne yamanmış
Danışıp bilenlere, sorup öyle
gidilir.
Bırakmaz ki peşini yama gibi
yamanmış
Acısını tatlıyla, karıp öyle
gidilir.
Gurbet denen girdaba düşer
bahtı karalar
Hatırlar memleketi mektup
şiir karalar
Kara yazı yazılmış ak olur mu
karalar
Kara bahta göğsünü, gerip öyle
gidilir.
Rabbim düşürmesin düşmanı
bile dara
Geri dönmek çok zordur sanki
çekilmiş dara(*)
Erim erip eritir kilo düşer
yok dara
Aynadaki halini, görüp öyle
gidilir.
Gurbet ki, her gideni kendine
nasıl bağlar
Harap olur köyünde tarla
bahçeyle bağlar
Sızlar yürek yarası sonunda
kabuk bağlar
Teselli merhemini, sürüp öyle
gidilir.
Gurbete düşen garip, güler mi
ondaki yüz?
Sadece hizmet görür verilir
mi ona yüz?
Yaşı ister yetmiş beş,
isterse de olsa yüz
Bazen bu hale kafa, yorup öyle
gidilir.
Köyün fakir insanı gurbette
birincidir
Mal mülk edinip köye, dönerse
bir incidir
Gurbet nazlı yâr gibi bir
sever bir incidir
Yen içinde kolunu, kırıp öyle
gidilir.
Bilen sazını çalar yoksa
türkü dinlenir
Türkünün havasıyla insan ruhu
dinlenir
Gurbet terbiye eder, dinsiz
bile dinlenir
Yere seccadesini, serip öyle
gidilir.
Behlül! Bir zamanlarda pek de
sevilen ‘yâr’dım
Âşık Veysel başlattı ben de toprağı
yardım
Allah’ım gariplere inşallah eder
yardım
Tedbirli tevekküle, erip öyle
gidilir.
29.08.2022-Mustafa
Zincirkıran(Behlül)
(*) Dar: İdam sehpası,
darağacı