Cezaevi denince hepimizin aklına o meşhur türkü geliyor: “Mapushanelere güneş doğmuyor / Geçiyor bu ömrüm günler dolmuyor.” Her yerde şiir okuyacağım aklıma gelirdi amma, mapushaneye girip de şiir okuyacağım aklıma asla gelmezdi.

Hapishane ile dostluğumuz şöyle başladı. Arkadaşlarla Kültür Müdürünü ziyaret etmiştik. Çaylarımızı yudumlarken Cezaevi Müdürünün geldiğini söylediler ve içeri buyur ettiler. Tanıştık, hoş- beş ettik. Yozgat Şairler Yazarlar Birliğinden olduğumuzu söyledik. Yozgatlı Şair Yazarların varlığından söz ettik. Müdür bey, bizi Cezaevinde bir program yapmak üzere kurumuna davet etti.

Tanışma faslı böyle başladı. Daha sonra Cezaevi öğretmeni Şükrü Bilgiç beni arayarak gün belirledi ve o gün için hazırlanmaya başladık. Sayılı günler çabuk geçermiş. Dün 9 arkadaşımızla Yozgat Cezaevinde bir program yaptık.

Cezaevi denince insanın yüreği ağzına geliyor. Mapushanelerin yüzü soğuk derler amma, görevlilerin sıcak ve güler yüzlü tutumu içimizi ısıtıverdi. Müdür beyin misafiri olduğumuz halde zorlu bir arama ve taramadan sonra içeri girebildik. “Didik didik arandık” derler ya işte aynen öyle, didik didik aradılar, taradılar sapa sağlam aldılar bizi içeri…

Neyse uzun hikâye, içeride bir hayli dostumuz varmış. Kurum müdürünün ve görevlilerin misafirperver tutumu mutlu etti bizi. Sorgun dan Er Ozan- Abdullah Erol, Aşık İsmail Özbek, Aşık İdris Gümüş, Murat Erciyas, Yerköy'den Kadir Öğren- Çapanoğlu, Merkezden, Osman Yüksel, Salim Gülbahçe, Erdogan Bektaş ve bir de ben geçtik içeri…

Yozgatlı Şairler ve Yazarlar olarak mahkumlara bir program sunmak üzere gelmiştik. Programın organizatörü Kurum öğretmeni Şükrü Bilgiç'ti. Şükrü Bilgiç hocam programı başlatacak, biz de devam ettirecektik. Tabii ki, her şey Cumhuriyet Savcısı Sayın Nizamettin Çalışkan'ın izniyle gerçekleşiyordu. Savcı bey program süresince salondan ayrılamadı, programı takip etti.

Salonda Cumhuriyet Savcısı Nizamettin Çalışkan,Komutan Onur Küçükali, Kurum Müdürü Fazlı Çavuşoğlu ve Öğretmeni Şükrü Bilgiç, görevliler ve mahkumlar hazır haldeydiler. Perde açıldığında böyle bir salonla karşılaştık. Mahalli basının ilgisi dikkat çekiciydi. Bu durum bizi hem sevindiriyor, hem de tedirgin ediyordu. Çünkü programın sorumluluğu bize aitti. Orada telaffuz edilecek yanlış bir kelam sıkıntı yaratabilirdi. Yüzümüzde bunun tedirginliği vardı. Her programda bu tedirginliği insan yaşıyor.

Programı Aşıkların “Merhaba” deyişi ile başlattık..Sonra Aşık Kadir Öğren-den bir selamlama istedik. Başlangıç güzeldi, salonla birlikte yavaş yavaş içimiz ısınmaya başlamıştı. “Devletin yüzü soğuk “ olur derler… Ama biz sıcak bir yüz sunmaya gelmiştik. Aşıklar dertli dertli çalmaya başlayınca, mahkumlardan çok benim yüreğim acımaya başladı. Aşıkları efkar konusunda frenlemek, salona neşe ve hareketlilik katmak için çaba sarf ediyordum. Mahkumlardan önce ben ağlayacaktım. Onu çok iyi biliyordum.

İzleyiciler , Şair Osman Yüksel, Salim Gülbahçe, Erdoğan Bektaş ve Murat Erciyas'ın şiirleri ile duygusal anlar yaşarken aşıkların atışmalarıyla hareketlilik kazandılar. Er Ozan, Aşık İdris Gümüş, Aşık İsmail Özbek ve Aşık Kadir Öğren'in hem atışmaları hem de özel parçalarıyla salona hüzün yağmuru yağmaya başladı. Aşıklara müdahil olup, bu kadar gam yeter deyip, zaman zaman onlardan hareketli oyun havaları çalmalarını rica ettim.

Misafir de olsa, cezaevindesiniz, insan hüzünlenmez mi? Galiba bizi de bu hüznün rüzgarı çarpmıştı. Yüzlerimizdeki hüznü güler yüze dönüştürmenin mücadelesini veriyorduk. Sade, temiz güzel bir program sunmanın ve hükümlüleri mutlu etmenin telaşı içerisindeydik.

Acıyla, özlemle içi yanan, günlerini bir bir sayan, umutsuzluğu umuda çevirmeye çalışan, hürriyeti zincirlere vurulmuş, kaderin ve öfkenin kurbanı olmuş bu insanlara bilmem ki ne söyleyebilirdik? Onları nasıl mutlu edebe bilirdik. Bir ara gözlerinin içine baktım. Zoraki gülümseyen bir halleri vardı. Acının, özlemin, hasretin, çaresizliğin bakışlarını hissettim o gözlerde…Ağlamak geliyordu içimden...Ama ağlayamazdım.

Yozgatlı Ozanların Cezaevi programı güzeldi.. Programın sonunda hem Savcı beyin hem de görevlilerin ilgisi bizi çok mutlu etti. Dışarıda kar yağıyordu ve buz gibi bir hava vardı. Ancak Aşıklarla- Ozanlarla yankı bulan Cezaevi Salonunda mutlu- sıcak bir uğurlama töreni yaşanıyordu.

Görevliler eşliğinde misafir olarak gelip bir gün tutuklu kaldığımız cezaevinden ayrılırken geride yine hüznü, hasreti, özlemi ve hürriyete susamış insanların bakışını bırakmıştık.
Yozgatlı Şairlere- Aşıklara kapılarını açan Savcı beye, Kurum Müdürü Fazlı Çavuşoğluna ve Öğretmen Şükrü Bilgiç'e teşekkür ediyoruz….Mahkum arkadaşlarımıza da: Allah Kurtarsın!...diyoruz.

................................................................
Ahmet SARGIN
Yozgat Şairler ve Yazarlar Birliği Başkanı
[email protected]
( Yozgatlı Şairler Aşıklar Cezaevindeydi başlıklı yazı Ahmet SARGIN tarafından 15.04.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu