Bir Çıkış Hikayesi Damdan Düşenin Halinden Damdan Düşen Anlar

BİR ÇIKIŞ HİKAYESİ ( damdan düşenin halinden damdan düşen anlar )

 

Insan içine düştüğü herşeyin izahını yapmakla mükelleftir!

 

Yılgın özlemlerin sarsıcı tahribatıymış aslında kapıyı çalan, dünya denen handan geçerken unuttuklarını hatırlamak üzere ünlemler arar durur insan! Özüne müstehak yaklaşımlar ile alabora olan gemilerine feryat ederken kara parçasının aslında avuç içlerinde barındığını ya geç anlar ya da anlamadan çeker gider.. Hayatın depdebesini doğru yorumlamak her zaman mümkün olmaz , fakat hayat mümkün kılıncaya dek durmaksızın sinyaller yollar. Uğruna mücadele verdiğimiz herşey bir düşüşün eseridir ki yürümeyi öğrenmek demeyeceğim hatırlamak kolay değildir ! Sizlere düşüşlerimi anlatırken buradan ben de kendimi izleyeceğim , histerik yaklaşımdan kısmen azad olduğum için olayların içindeki anlamı anlayabilecek yükseklikteyim..

 

 

/Ilk düşüş/

 

Düşünen bir çocuk olarak doğdum ben, yaradılışım düşünmektir. Irdeleyen ve sorgulayan bir beynim vardı. Dışımda çoğu zaman ‘evet’ dediğim şeyler içimde onlarca elekten geçmek zorundadır. Böyle olmak zor, anladığınız da acı çekersiniz çünkü veya diğerlerine benzemediğiniz zaman dışlanırsınız. Bütün bu ağrılardan geçtim hayatım boyunca. Uyum sağlamak gibi bir düşüncem olmadı zira mantık süzgecinden geçerek doğruya ulaşmış herşey bütün dünyanın doğru kabul ettiği savdan daha güçlüdür! Bu bir inanç veya fikir değildir. Yaşanarak ispat edilmiş bir bilgidir , tarafımdan. Neyse biz düşüşe geçelim ..

 

Köy çocuğu değilim fakat bir şekilde Samsun merkeden beş yaşında Samsun’un sahil köyünde yaşamak zorunda kaldım. Evimizin alt tarafında gurbetçilerin evi vardı , ev ki o zamanların lüks yapısı. Iki katlı , genişçe bir balkonu olan renkli boyalı bir evdi. Gurbetçiler de dedemin akrabası olduğu için rahatça evlerine girip çıkabiliyorduk. Birgün balkonlarının kenarına  çıktım , orası bana o kadar ferah geldi ki esen rüzgarla daha bir havalı hissettim. Henüz yedi yaşındayım. Kollarımı bacaklarımı açtım ve bağırmaya başladım ‘ ben Allah’tan büyüğüm , ben Allah’tan büyüğüm’ balkonda oturanlar gülerken birden bire ayağımın altındaki mermer tuzbuz oldu ve ben yere düştüm. Yirmi kilo ağırlığında bir çocuğu o mermerler nasıl taşıyamamıştı! Olaya şahit olanlar hâlâ söyler o mermerlerin nasıl parçalandığını! Dizden altı sol bacağımı yerde bulunan jilet kesti onun dışında bir yerim kırılmadı. Fakat sözümün hayatın nazarında ne kadar değerli olduğunu idrak ettim. Inanılmazdı, şaşkındım. Hayat beni duyuyordu..

 

 

/ikinci düşüş/

 

 

Incir mevsimiydi. Kuzenlerim ‘biz alamıyoruz , gel burada çatlak patlak bir incir var’deyince koştum. Tabi sorumluluk bilinci o yılların tüm çocuklarında gelişkin olduğu için ne olursa olsun o inciri almalıydım.  Bu seferki ev tek katlı ama bir çocuğun düşmesi durumda feci sonuçlar doğurabilecek yükseklikteydi. Çıktım evin üzerine incir yaprağını tuttum ve uzanmaya yeltendim. Tabi ki yaprak yırtıldı ve ben tekrar düştüm. Burada biraz daha büyük olduğum için (dokuz yaşlarında) uçmanın nasıl güzel bir his olduğunu hatırlıyorum. Iki adımlık beton yerine toprağın üzerine oturdum , bütün iç organlarımın havaya kalkıp yerine yerleştiğini hissettim. Şokta bir kaç saniye etrafa baktım , burnumdan kan gelmeye başladı ve çığlık attım. Günlerce sadece yatmışım , ölecek zannetmişler. Herhangi bir yerimde kırık olmadı ama çok sarsıldım. Bir düşme anındaki uçma hissini ,iki düştüğüm andaki içimde oluşan sarsıntıyı hâlâ unutamıyorum..

 

 

/üçüncü düşüş/

 

 

Ben kalabalık bir ortamda büyüdüm. Kreş gibi bir sürü kuzenim vardı. Dağ , bayır yürürdük. Ağaçlara tırmanıp meyve yemek bizim en büyük zevkimizdi. Üç kuzen tırmandık incir ağacına. En tepede bir kuzenim , ortada ben en aşağıda da bir kuzenim incir yemeye çalışıyoruz. Rüzgârın esmesiyle ağaç ağırlığı bir yöne doğru yasladı, işte bu rüzgâr hiç hesapta yoktu. En aşağıdaki kuzenim hızla indi ağaçtan. En tepedeki kuzenim elleri  ağacın dalında aşağıya doğru sallanıyor. ‘Ne yapayım çabuk söyle’ ‘atlayayım mı yoksa tırmanıp ağaçtan mı ineyim’ dedi. Baktım yükseklik çok değil , çıkış için eforu da yok ‘atla’ dedim. Ikimiz birlikte atlamıştık.Ve kuzenimin ayağı şişmişti. Rahmetli dedem öküz b.ku sarıp indirmişti şişliği.. Çocuk olmak bu muydu , yoksa şimdilerde olduğu gibi ince elenip sık dokunan olmak mı çocukluktu bilinmez.. Herşeye rağmen güzel bir çocukluktu benim için..

 

 

/dördüncü düşüş/

 

 

Bu kez yirmi bir yaşındayım ve oğluma yedi aylık hamileyim. Kasılmalar yaşadığım için o jet yürüyüşüm yerini küçük adımlara bırakmıştı. Elimde poşet alışverişten dönüyorum , minibüs tarzı bir araç yolda park halinde yani ben öyle zannettim. Içinde alkollü bir sürücü olduğunu bilmiyorum. Araç birden geri geri gelmeye başladı. Kaçmak istiyorum ama yürüyemiyorum. Ezileceğimi anladım ‘ eyvah !’ dedim ‘bebek gitti’ belimden vurmuş ve yüz üstü yere düşmüşüm. Tam o esnada evine giren vatandaş beni fark edip çekmiş arabanın altından. Dizlerim parçalanmış. Bilincim yerine geldiğinde halk başıma toplanmış yerde yatıyordum. Montum çekili olduğu için hamile olduğumu da anlamamışlar, kaldırmaya çalışıyorlar. ‘Durun hamileyim’ dedim. Bir hemşirenin evinin önünde gerçekleşince olay hemşire ilk müdahaleyi yaptı. Taksiye binip hastaneye gittik. Şoför ağlıyor ‘beni affet’ diye ben ağlıyorum bebeğime birşey oldu diye.. Bebeğin sağlıklı olduğu anlaşılınca ‘affettim seni’ dedim, çok sevindi.. Ee kolay değil vicdan yükü bütün yüklerden ağırdır , nitekim. Burada şunu anladım; beyin travma yaratacağı an kapatıyor kendisini. Orada bayılmadığım halde olayın en çarpıcı kısmı hafızamda yok! Ilginçti , belki de o kazada ölenler hiçbirşey bilmeden gidiyor. Bilinmez..

 

 

/beşinci düşüş/

 

Otuz üç yaşındayım.. Bunu ne siz sorun ne ben söyleyeyim.. Düştüm ama yerin yedi kat altına girdim , orada neler olduğunu gördüm ve tekrar doğdum.. Ne siz sorun ne ben söyleyeyim, beni bugün tanıyorsanız işte bu son düşüşüme borçluyum….

 

Ne diyelim çok uzattık ; ‘Allah insana kaldıramayacağı yükü yüklemez’ derler. Ne kadar yükseğe çıkmaya potansiyeliniz varsa o kadar düşersiniz bu hayatta! Özet geçtiğim düşüşlerim bana çok şey öğretti, her kalktığımda resmen deri değiştirdim..

 

Mısır’a sultan olan Yusuf kuyunun dibinden zindanın karanlığından geçti.. Fakat şu da tarafımdan edinilmiş bir hayat dersi ki; her düştüğünüzde çıkmaya olan sevinciniz azalıyor. Diğerlerini mutluluktan çıldırtacak şeyler sizde yalnızca bir tebessüm yaratıyor. Hiçbir yerim kırılmadı bu güne kadar çok şükür fakat kırılan kalbiniz sizi bambaşka gerçekliklere taşıyor.. Ve aynı zamanda yaratıcı bitmedi dediği sürece asla hikayeniz bitmiyor!

 

Dinlediğiniz için teşekkür ederim..

Sevgiler

 

Canan SERGÜL🐛

 

 

( Bir Çıkış Hikayesi Damdan Düşenin Halinden Damdan Düşen Anlar başlıklı yazı Gergef tarafından 23.04.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.