Hiç çocuk olmamıştı ama hasta bir çocuğa benziyordu sıska bedeniyle.
ona sorsan yağız bir delikanlıyım der başlardı tütünden sararmış bıyıklarını gerile gerile göstermeye.
Sevmeyi pek bilmezdi ama yine her zamanki gibi çekinmemişti bilmediği işlere girişmeye.
Sevdiği, mahallenin en çirkin kızıydı yine de utanırdı kendisiyle görüşmeye
Bıkmıştı her şeye çatan babasının dişinin kovuğunda yaşayıp ezilmeye.
Saf bir mizacı vardı,mayası bozuklar utanmamıştı onu, göl sandığı denize maya çalmaya heveslendirmeye .
Boğazına kadar battığı borçtan kurtulmak için çare arar olurdu farzını kıldığı akşam namazından sonra boğaz köprüsüne gelince.
Eninde sonunda ölmeyecek miydi zamanı gelince, 3 vakte kadar geleceğinden umutlu olduğu treni kaçırdığını da anlamıştı üç kağıtçı dostlarını orada göremeyince.
değer miydi beş parasız belki beş yıl belki beş ay belki Beş gün daha tahtadan bir vagonu ,hiç bekleyeni yokken beklemeye.
alışmıştı yenilmeye bu yüzden hiç direnmek istemiyordu kendine.
mektubunda büyük harflerle yazmıştı sanmayın niyet eder büyüklenmeye askerde öğrenmiş okuma yazmayı ,verin cahilliğine.
zararın neresinden dönersen kârdır deyip atlamıştı aşağı, Sıratı geçmek için kesilen bir buzağıdan daha kıymetli olmadığına karar verince.
kel ölür sırma saçlı olur kör ölür badem gözlü olur ama yine de layık görülmemişti övülmeye