Hava kararmış sokak lambaları cılız ışıklarıyla kaldırımları aydınlatıyordu.
Ramazan'ın son günleriydi ve bu gece Kadir Gecesi’ydi
Mahallede hafif bir esinti vardı, minarelerden yükselen dualar havaya karışıyordu.
Yaşlı bir adam elinde bastonuyla cami avlusunda durmuş gökyüzüne bakıyordu
Adı İbrahim’di. Gençliğinde pek çok geceyi gafletle geçirmiş, fakat yıllar sonra kalbi hakikatin nuruyla aydınlanmıştı.
Şimdi geçmişini düşünerek Rabb’ine sığınıyor tövbe ediyordu İçinde garip bir his vardı sanki bu gece, hayatının dönüm noktası olacaktı
Caminin avlusunda köşede oturan küçük bir çocuk dikkatini çekti Üzerinde eski bir kazak, ayağında yıpranmış ayakkabılar vardı
Küçük elleriyle gökyüzüne dua ediyordu Yanına yaklaştı diz çöktü.
Ne yapıyorsun evlat diye sordu merakla
Çocuk, yaşlı adamın gözlerine baktı.
Dualarım göğe yükselsin diye bekliyorum amca
İbrahim’in içi burkuldu. Şefkatle sordu
Ne diliyorsun
Çocuk başını eğdi
Annem hasta Babam da iş bulamıyor.
Evimiz çok soğuk Allah’tan yardım istiyorum
Yaşlı adam derin bir nefes aldı. İçinde tarifsiz bir hüzün ve merhamet belirdi.
Eliyle çocuğun başını okşadı. Sonra ceketinin cebinden bir miktar para çıkardı, çocuğun avuçlarına bıraktı
Bu gece, duaların en yükseğe ulaştığı gece.
Allah seni duyuyor, evladım Ama bazen duaların kabulü, başka insanların yüreğinden geçer
Çocuğun gözleri parladı.
Sen de dua edecek misin, amca
İbrahim gülümsedi.
Edeceğim, hem de en içten şekilde.
O gece, camide dualar semaya yükseldi. İbrahim, yıllardır içini kemiren tüm pişmanlıklarını gözyaşlarıyla Rabb’ine sundu. Çocuk ise ellerini göğe açarak annesi ve babası için dua etti.
Ve gökyüzü o gece, yıldızlar her zamankinden daha parlaktı
Sanki melekler tüm duaları alıp Rahmet Kapısı'na taşıyordu
İsmail Gökkuş