Bir zamanlar Ahmet’in çok,çok ama çok samimi olduğu, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen sırdaş arkadaşı olan Fikri diye öğretmen biri vardır,
İşte bu Ahmet’in çok samimi olduğu, Fikri denen öğretmen genç, bir gün derdini kimseye, kimseye açamadığı amansız bir hastalığa tutulur birden.
Tutulduğu bu hastalığın adı da, aşk'tır,
Aşk olmasını aşk'tır amma, onun ki bir başka aşk'tır;
Hani derler ya, platonik aşk' mı nedir, işte onun ki de öyle bir şeydir;
Öğretmen Fikri çok sevdiği güzel bir kıza deli gibi tutkundur. Ama o çok sevdiği bu kızla aslında ne tanışmıştır nede gerçek olarak bir yerde onunla buluşup tanışmış konuşmuştur;
Sadece onunla, bazen gezdiği sokaklarda caddelerde gözgöze gelmekte ve bir de kendisi gibi onun da öğretmen olduğu için, ay sonlarında milli eğitim müdürlüğü toplantılarında görmekte, ya da maaş alma zamanlarında onu uzaktan görmektedir ve uzaktan izlemektedir;
-Hatta ona ait, şiirler yazar bir gün olur da, onunla tanışırsam ona bu şiirleri okurum diye düşünürdür Fikri öğretmen,
Fikri öğretmen sonunda kesin kararını verir onu daha konuşup doğru dürüst tanışmadan anne babasından istetmeye kalkar.
Ama aşık olan Fikri öğretmenin babası olmadığından gider durumu yanındaki kendisiyle beraber yaşayan dul annesine konuyu açar ve annesine durumu anlatarak kızı çok beğendiğini güzel olduğunu söyleyip kendisine istemesi için yalvarır durur,
Fikri annesine der ki;
Anne bir yerde böyle, böyle beğendiğim güzel bir kız var ben onu çok beğeniyorum ve onu çok seviyorum ille de git bu güzel kızı bana annesinden babasından bana illa da iste diyerek annesine Fikri öğretmen artık baskı yapmaya başlar;
Annesi oğlunu önüne çeker onunla bu konuları konuşur.
Oğlum der;
Hele sen şu kızla önce git o çok beğendiğin met ede, ede, bir türlü bitiremediğin o çok güzel dediğin o güzel kızla önce bir kendin tanış hele, sonra da biz gideriz annesi babası ile tanışırız, kimmiş kimin nesiymiş öğrenir bunu bir de sağdan soldan önce öğrenip sonra da gider kızı annesi babasından sana isteriz der.
Sonunda başlar annesi de, onu tanıyan birilerini bulup, bu güzel kız neyin nesidir kimin fesidir araştırmaya ve soruşturmaya başlar.
Annesinin sağdan soldan ondan bundan araştırması sonucunda Fikri için hiç beklenmedik acı bir gerçek sonuç ortaya çıkardır.
Oğlunun evlenmek istediği deli gibi aşık olduğu, ve güzelliğini annesine met ede, ede bir türlü bitiremediği o güzel öğretmen kız, o yıllarda üniversitede okuyan bir gençle sözlüdür. Ve onlar okulun bitmesini bekliyorlardır evlenmek için.
Kendini o güne kadar hiç bilmediği bu kalabalık koca şehrin kalabalığı arasında kaybettirip onun acısını içinden çıkarmaya unutmaya, ve sevip de bir türlü sevemediği hatta tanışamadığı fikrini bile alamadığı o güzelliğine aşık kızı bu kalabalık şehirde unutmaya çalışır artık Fikri öğretmen.
Ama öğretmen Fikri’nin içindeki aşk’ı öyle kolay unutulacak cinsten değildir.
Her ne kadar kızla tanışma fırsatı bile bulamamışsa da büyük öğretmen Fikri’ in ümitlerinin yok olması büyük bir hüsrana uğramış olması, içinde beslediği hayallerinin yıkılması onu çok yıpratmıştır.
Ve günün birinde bir haber çıkar gazetelerde. Marmara’nın kıyısında boğulmuş bir gencin cesedi bulunduğu, Saray burnundan kendini denize attığı yazılıdır çıkan bu haberde.
Onun cebinden de şiirler yazılı ıslanmış bir blok not defteri çıkar.
İşte bu genç, içindeki o platonik aşk'ı yaşayan gençtir.
Gönlüme bir Işık yandı sanmıştım.
Karanlıklarım aydınlanır sanmıştım,
Ama yakmadın ışığını,
Ve yakmak istemedin.
İstesen ferhat olur, dağlar delerdim uğruna,.
Senin aşkına.
Haydi del şu dağları benim için demedin,
Meğerse kader ağını örermiş,seni
O zaman ben,
Demir kapıları kırardım,
Dağlar aşar, gelirdim sana.
Ve kucağına.
Ölüm bile vız gelir şimdi,
Artık,
Olmaz dedin de bana.
Ben seni sevemedikten, sen bana yar olmadıktan sonra,
Bak, ey güzel kız,
İçin seni.
Unutmak için, çıkarmak için hayallerimden.
Ümitlerimden.
Bu gün, bu gün ben yokum,
Ve çıkacağım,
Ebediyen senin dünyandan;