Fazıl BAYRAKTAR şiiri,
“Yen-çi-şan dağını yitirdik
Kadınlarımızın güzelliğini aldılar
Si-lan-şan yaylâsını yitirdik
Hayvanlarımızı üretecek yeri aldılar” (1) mısralarıyla tâ milat öncesinden bizlere seslenen ve o günden, günümüze kadar kesintisiz şekilde ulaşan geleneksel Türk şiiri ile yeni Türk şiirinin buluştuğu bozkırdır.
Bayraktar Paşa’nın şiiri gelenekten beslenir, fakat moderndir de… Birçok şiirinde olduğu gibi, “Aldı Dikenli Çalı Görelim Ne Dedi” şiirinde de geleneksel Türk şiirinin etkisini açık şekilde görmek mümkün:
“Tarlanın sınırında
Bir dikenli çalıyım.
Küs değilim kimseye,
Kendimle kavgalıyım.”( 2)
“Ters Dönen Kaplumbağa” da da bu etki açıkça görülür:
“Bir daha ulaşamaz
Suya, ovaya, dağa;
Hızlı gideyim derken
Ters dönen kaplumbağa.”
Serbest vezinle yazdığı şiirlerde de güçlü bir söyleyişle karşımıza çıkan Bayraktar’ın, şiiri için bozkır demiştik. Bozkırdır; çünkü bozkır, Fazıl BAYRAKTAR’ın şiirinde açık ve güçlü bir vurguya sahiptir ki, şairin hayatında bozkırın önemli bir yeri olduğu unutulmamalıdır. Belki de, onun şiirine “bozkırda bir vaha” desek daha isabetli olur.
“Aldı Çoban Şemso” şiirinde;
“Hey bire hey!
Bu dağlar, benim dağlarım.
Bakır çalığı bozkırlar
Benim bozkırlarım” diyerek bozkıra vurgu yapan Bayraktar Paşa, “Bozkırı Dinlemek” (3), “Bozkırda Öyle Bir Özlem” (4) ile “Zaman Tünelinde Olmayacak Bozkır Düşünceleri” (5) adlı şiirleri ile diğer pek çok şiirinde de bunu pekiştirmektedir. Bu açıdan bakıldığında Necip Fazıl için “Çile şairi”, Hilmi YAVUZ için “Hüzün şairi” demek ne kadar isabetli ise, Fazıl BAYRAKTAR için de “Bozkır şairi” demek o kadar isabetli olur.
***
Şairin “Harran Güzellemesi” adlı eserinde bozkırla birlikte bir şey daha öne çıkmaktadır: Ölüm!
“Aldı Gölgesini Yitiren Ağaç” adlı şiirinde
“Kuş hani?
Yaprak hani?
Dal hani?
Dallarımı ırgalayan yel hani?
Harran bozkırında
Ben,
Beni arıyorum ey insanlar.
Ne olur,
Verin bana gölgemi!” (6) diyerek ölüme vurgu yapan şair, “Ağıt” şiirinde ise aynı vurguya devam etmektedir:
“Ağaçta bir kuş vardı;
Ne zamandır
Duymaz oldum sesini.
Kuş,
Sesini yitirdi;
Ağaç da gölgesini.” (7)
“Perde” şiirinde;
“Söyleyin!
‘Malım, mülküm, varlığım’
Diyenler şimdi nerde?
Varla yoku aramış
Kefen denilen yerde” mısralarıyla ölümü anlatan Bayraktar Paşa’nın, “Soyağacı” şiirinde konusu yine ölümdür:
“Ey dostlar!
Her birimiz
Bir faninin dölüyüz.
Ölümler içinde
Bir müstakbel ölüyüz.”
***
Fazıl BAYRAKTAR şiiri, bir bütün olarak ele alındığında bütün bir memleket, bütün bir Anadolu, bütün bir Türk toprağıdır. Onun şiirlerinde Harran başta olmak üzere bütün bir vatan coğrafyası başköşeye oturtulmuştur. Özellikle yerele ve yöresele önem veren Bayraktar, bir ömür verdiği yerleri şiirlerinde adeta nakış-nakış işlemiştir.
Onun şiiri; Tektek Dağları’dır. Karacadağ’dır. Fırat’tır. Abuavat Köyü’dür. Nısıftel Kuyusudur. Ceylanpınar Ovası’dır. Şuaypşar’dır. Meleto Dağı’dır. Sason’dur. Mendik Yaylası’dır. Kölpü Dağı’dır. Cizre’dir. Ankara, Sakarya, Kırım, Balkanlardır…
Yani bir ucundan bir ucuna bütün bir Türk toprağıdır.
Bayraktar Paşa’da yerellik sadece coğrafyada görülmez. Şiirlerinde söyleyişler de yereldir. O, jandarmaya “candarma” diyecek (8) kadar Harranlıdır. “Bozan Emmi’nin ‘Bakmak’ Mastarından Fiil Çekimi” şirinde yerel söyleyişler açıkça görülmektedir:
“Bakıram,
Bakırsan,
Bakır.
Görmiirez.
De gardaş,
Anadan doğma
Kör miirez?” (9)
Şiirlerinde kişiler sıradan insanlardır. Dramalı Hasan’dır. Bozan Emmi’dir. Niksarlı Rasim Onbaşı’dır. Adapazarlı Sarı Osman’dır. Mestan’dır. Onbaşı Zeynel’dir. Kara giysili Harran kadınlarıdır. Mühendis Ferhat Dağdeviren’dir. Siverekli Mısto Oğlu Kaçakçı Duran’dır. Temel Onbaşı’dır. Ölüme vurgu yapan şair Anadolu’nun bu sıradan insanlarını mısralarıyla ölümsüzleştirmektedir.
***
Fazıl BAYRAKTAR şiiri, hikmetli mısralarıyla da dikkat çekmektedir. “Aldı Sofi” şiirinde
“Say ki,
Tih Sahrasında
Yolunu şaşırmış
Bir zerre tozum
Ashabı Kehf gibi
Kahır uykusuna yatmışım da,
Say ki
Asırlar boyu uykusuzum.
Bir nohut tanesiyim
Kahır tenceresinde
Kaynarım kaynarım da,
Say ki
Kaynar su içinde susuzum” (10) mısralarıyla görülen hikmet, “Kül” şiirindeki
“Ey ateş!
Böbürlenme,
Yakıp yıkma,
Orda dur!
Lav olsan da fark etmez;
Kül, Ateşin sonudur” (11) mısralarıyla zirveyi vurmaktadır.
***
Kaynağını Türk Halk Edebiyatından alan güçlü söyleyişlerle modern şiir anlayışını aynı potada eriten ve bunları harmanlayarak kendi tarzını oluşturan BAYRAKTAR’ın şiiri için çok şey söylenebilir. Ancak onun şiiri için “Bozkırdaki vaha” ve Fazıl BAYRAKTAR için de “Bozkır şairi” demek yerinde olacaktır.
“Ateşin Su İle İmtihanı” şiirinde şöyle demektedir şair:
“Ateş,
Buzla savaştı;
Buzu suya döndürdü.
Buz eriyip su oldu
Ve ateşi söndürdü” (12)
İşte Fazıl BAYRAKTAR şiiri de bozkırın yaz sıcağındaki ateşini öyle söndürmüş ve ondan bir vaha yaratmıştır.
Dipnotlar
(1) Dörtlük, Hunlar zamanında MÖ. 119 yılında Çinlilerle yapılan savaşta kaybedilen topraklar için ağlayarak söylenen bir türküdür.
Nihat Sami BANARLI, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, MEB Yay., 145,
(2) Fazıl BAYRAKTAR, Harran Güzellemesi, Akademi Kitabevi, S. 40
(3) S. 43
(4) S. 54
(5) S. 49
(6) S. 35
(7) S. 65
(8) “Oyy…. Oyy… Oyy…”, s. 76
“Karayazı”, s. 94
(9) S. 39
(10) S. 36
(11) S. 124
(12) S. 122
(
Bozkırda Bir Vaha Fazıl Bayraktar Şiiri başlıklı yazı
AliRızaÖzdemir tarafından
4.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.