SON DEVRİYE


SON DEVRİYE

-BİRİNCİ BÖLÜM-


Belediye Meydanının güneyinde faaliyet gösteren Çiftçiler Kıraathanesinin ön cephe sindeki cam önü masalardan birinde yirmiiki,yirmiüç yaşlarında gösteren,kısaya yakın orta boylu, temiz yüzlü,yeşil gözlü,kumral dalgalı saçlı,duğlas bıyıklı,üzerinde siyah-beyaz pötükare mevsimlik bir ceketle, gri bir pantolon bulunan sırım gibi bir genç oturuyordu.
Oldukça düşünceli gözüken bu genç,işletmeci tarafından önüne konulan koyu renkli çayı bir kaç kez koklayıp,içine batırdığı bir kesme şeker aracılığıyla sınadıktan sonra, tazeliğine karar vermiş olmalı ki, bardağa bir şeker daha atarak,gözleri kapıda tıkır tıkır karıştırmağa başladı.Şekerin tamamen erimesine karşın, farkında değilmiş gibi tempoyu daha da artırıyor,çevre masalarda oturan insanların bundan rahat sızlık duyabileceklerini aklının ucundan bile geçirmeden habire tıngırdatıyordu.
Aylardan Nisan,günlerden Salıydı.Dışarıda açık ve güneşli bir hava vardı.Tarım ekonomisinin egemen olduğu Yenişehir’de,salı günleri çok özeldi.Toplumun yüzde doksanının geçimini tarım ve hayvancılıktan sağladığı bu küçük ilce’de,her hafta Salı günleri koca Marmara bölgesinin güney kanadına hitabeden büyük bir halk pazarı kurulurdu.
Bu bağlamda,kent merkezindeki Belediye Meydanı,Cumhuriyet Caddesi ve İstiklal Caddesi gibi ana arter lerle,bunlarla kesişen ikincil sokaklar:Tekstil,cam ve seramik ürünlerine,
Tarihi kelem pazarı:Meyve,sebze ve tahıl ürünlerine,
Ulucami’yle İtfaiye binası arasında kalan boş alan:Su ürünleriyle kanatlı ürünlere,arka cephesindeki boş alan sütlü ürünlere,
Yenişehir Pasajıyla,Çınarlı(Voyvoda)Camii arasında kalan boş alansa:İnci-boncuk ve imitasyon takılarla, kozmetik,elişi,dikiş ve nakış ürünlerine tahsisliydi.
İlce merkezindeki otel,han,pansiyon ve benzeri konaklama tesislerinin hemen hemen tamamı,bir gün önce sinden rezerve edilir,Pazartesi akşamları geç saatlere kadar rezervasyonu kesinleşen bu yerler,at ve eşek gibi binitlerle,eski model kamyonlar,tenteli kamyonetler,açık kasalı pikaplar, traktörler,at ve öküz arabaları gibi ulaşım ve kargo araçlarıyla,Bilecik,Kütahya,Bursa,Balıkesir, Çanakkale gibi İllerle :İznik, Kestel,Os maneli,İnegöl,Gemlik,Orhangazi,Yalova,Karamürsel,Geyve, Gölcük ve Sapanca, Pamukova,Bozüyük ve Pazar yeri gibi İlce’lerden uzun konvoylar oluşturarak akın akın Yenişehir’e gelen çok sayıda pazarcı esnafı tarafından işgaledilir,açıkta kalanlarsa,geceyi tezgahlarının başında geçirmek zorunda kalırdı.
Salı sabahları patır patır kanat çırparak ötmeğe başlayan horoz sesleriyle yataklarından fırlayan kadınlı er kekli tüketiciler,allı morlu giysiler içinde koltuklarının altına kıstırdıkları torba,çul,çuval,zenbil,sepet,ve kıl heybelerle daha bilmem neleri varsa;pazar ellerinden kaçacakmışcasına erkenden kalkarak pazar yerine hücum eder,sabahın köründe henüz açılmamış bulunan tezgahların çevresinde kordonlar oluşturarark,irili ufaklı gruplar halinde güneşin doğuşuna değin anan aşağı,baban yukarı,bıkmadan,usanmadan vır vır söyle şir dururlardı.
Günün ilk ışıklarından yaklaşık iki saat kadar sonra yavaş yavaş açılmağa başlayan tezgahlardaki ürünler ikindi namazına kadar tamamen tüketilir,namazdan bir saat kadar sonra da,koşar adım Belediye meydanını tıklım tıklım dolduran halk,Cumhuriyet döneminin genç mimarlarının şaheserlerinden ilk sırada yer alan iki katlı ahşap Belediye binası,Cumhuriyet meydanındaki yedi katlı saat kulesi ve Osmanlı mimarisinin ilk çar pıcı örneklerinden olan çifte hamamlar gibi kültür varlıklarıyla;tam ortasında çevresi türlü mevsim çiçekle riyle bezenmiş küçük bir süs havuzu bulunan ve fırdolayı demir parmaklıklarla çevrili ünlü Belediye parkına ilaveten,meydanın iki yakasına serpiştirilmiş hediyelik eşya ağırlıklı işyerlerinin pırıltılı vitrinlerinden olu şan konseptte,otantik giysiler içindeki körpecik Türkmen,Yörük,Boşnak,Arnavut,Çerkez ve Çingene kızla rıyla,ayni kastlara mensup genç erkeklerden oluşan folklör ekiplerince;Belediye Bandosu ve Çingene saz ekipleri eşliğinde sergilenen folklorik gösterilerle,benzeri müzikal şölenlerde yorgunluk atardı.
Belediye meydanındaki şölenlerin ardından,alışveriş sırasında meydana gelen bazı tatsız olaylarda tekme tokat dövüşmek zorunda kalan gruplarda rol alan erkekler,aracılar vasıtasıyla biribirlerini helvacı dükkân larıyla,içkili veya içkisiz aş evlerine davet ederler,özellikle içkili yerlerde buluşan taraflar hep birlikte yer içer,kafaları küfelik!olana dek tütsüledikten sonra,bir kez daha dövüşüp ağız tadıyla, önce ortalığı savaş ala nına çevirir,ardından ikinci kez barışarak,bir sonraki hafta buluşmak dileğiyle,şen şakrak evlerinin, köyleri nin yolunu tutarlardı güle oynaya.
Uzun bir süredir Çiftçiler kıraathanesinin ön cephesindeki cam dibi masalardan birin den meydandaki nüfus sirkülasyonunu izleyen duğlas bıyıklı genç,1964 yılının mart ayında ordudan terhis olmuş,aradan bir ay geç mesine karşın henüz uygun bir iş bulamamıştı.Zaman zaman ellibeş kilometre mesafedeki Bursa’ya gidip iş aramayı planladığı olmuyor değildi ama,askerlik nedeniyle zorunlu olarak ayrıldığı ve yalnızca askeri alan larla sınırlı kalan İzmir ve Çorlu deneyimi dışında, onbin nüfuslu bu Anadolu kasabasından burnunu bile çı karmadığı gibi,salt basın ve yayın organ larının aktarımlarından ve biraz da ders kitaplarından tanıma olana ğı bulduğu büyük kentlerdeki nüfus yoğunluğu,ulaşım,iletişim ve güvenlik gibi etmenler onun için her zaman ürkütücü olmuştu.
Askere alındığı 1962 yılının Mart ayından önce, başarısızlıkla sonuçlanan bir simitçi fırını girişiminden sonra hiç bir işte çalışmamıştı.Babadan kalma arazilerin kullanım hakkının kiralama yoluyla üçüncü kişilerde bu lunması nedeniyle,kendi arazilerini işletme olanağından da mahrum kalmıştı.Ortaokul mezunuydu.Çok iste mesine karşın,Yenişehir’de lise bulunmaması sebebiyle eğitimini devam ettirememişti ama,bu eksiklik yaşa dığı çevrede”okumuş”olarak ünlenmesine engel oluşturmamıştı.
Mektup,dilekçe,Askerlik,Tapu,Nüfus dairesi,Polis,Savcılık,Mahkeme celp ve çağrı işlemlerinde sorun yaşa yıp da,yoksunluk yada yoksulluk nedeniyle Avukat veya Dava Takipçilerine gideme yen ne kadar gariban varsa,sabah akşam okumuş aşağı,okumuş yukarı kapısını aşındır,işsiz olmasına karşın hiç yüksünmeden  koşturur dururdu gün boyu.Vakitli vakitsiz karşısında el bağlayıp boyun büken insanların sorunlarını karşı lık gözetmeksizin ve en kısa yoldan çözüme kavuşturabil mek, daha önce dertlerini paylaştığı bu insanların karşısına oturup,onların mutluklarını,sevinç ve coş kularını seyretmek müthiş gönendirirdi onu.
Cumhuriyetin ilanını müteakip,Atatürk önderliğindeki devrimci kadroların pozitif bilimlere alt yapı oluştur mak ereğiyle hayata geçirdikleri kurumlardan belkide en önemlisi olan Köy Enstitüleri,1950 yılında meyda na gelen iktidar değişikliğiyle(komünist kadrolar yetiştirildiği) gerekçesiyle rafa kaldırılmış,bu bağlamda değerlendirilen ve okuma yazma oranının yüzde onların bile altında seyrettiği bir toplumun aydınlık yarınla ra hazırlanması konusunda lokomotif görev ve işlev üstlenen Halk Evleriyle benzeri eğitim ve kültür yuvala rı tek tek kapatılarak,sayıları yaklaşık onbinlerle ifade edilebilen çok sayıda yurttaş,cehalet karanlığını ara layıp aydınlığa kavuşma olanağından yoksun bırakılmıştı.
Mevcut iktidar,kendisinden önceki iktidarlar tarafından başarıyla hayata geçirilen demir yolu politikası dı şında,yüzü batıya dönük ne kadar icraat varsa tümünü rafa kaldırmış,genç Cumhuri yet’in kuruluşundan bu yana,çağdaş medeniyet yolunda inşa edilen bütün kazanımları fütursuzca tahrip etmişti.Anayasayla güvence altına alınmış bulunan Devletin Demokratik ve laik kimliği uluorta sorgulanmağa başlanmış,Devrim yasala rıyla kapatılan Tekke ve Zaviyelerle,Kur’an kursları ve benzeri oluşumların sil baştan ihyası faaliyetlerine birde İmam Hatip Okullarının eklenmesi ve Ordunun Yedesubaylarla yönetilmesi gibi aykırı politikaların tar tışmaya açilması,bardağı taşıran son damlayı oluşturmuş,1959 ve 1960 yıllarında meydanları dolduran halk destekli Üniversite öğrencileriyle,öğretim üyeleri tarafından düzenlenen açık ve kapalı alan toplantılarıyla, protesto gösterilerinin Hükumet tarafından sert bir biçimde bastırılması sonucu,demokratik olmayan yön temlerle bile olsa,uzun süre belleklerden silinmeyecek kanlı bir müdahaleyle güç bela normale dönülebilmiş, süreç içinde Yenişehir ve benzeri yüzlerce İlce’ye lise götürülmemesi sonucu,sayıları yüzbinlerle ifade edilen bir yığın yoksul genç,Ortaokuldan sonra eğitimlerini sürdürme ve toplumun aydınlık yarınlara hazırlanmasın da aktif rol üstlenme mutluluğundan maalesef alıkonulmuş,dolayısıyla da günlerdir kapı kapı dolaşıp iş ara yan duğlas bıyıklı genç de bundan nasibini almıştı.
Koca Yenişehir’de bir yağ atölyesi ve iki un değirmeni dışında hiçbir sınai tesis bu lunmuyordu.Günlük vasıf sız tarım işçiliği,garsonluk ve benzeri ayak işleriyse onun yapabileceği işlerden hiç değildi.
Tanrı vergisi harika bir sesi ve olağanüstü bir gırtlağa sahip olmasına karşın,içinde yaşadığı dar çevrede şar kıcılığın hafif meşrep insanlara özgü uğraşlardan olduğu yönünde bir ön yargı bulunduğundan,bu yeteneğini kullanması da mümkün olmamış,bu yüzden ülkenin her köşesinde çığ gibi büyüyen işsizler ordusuna bir ne fer daha katılmıştı.
Yüzü avuçlarının içinde kara kara düşünmeğe başladığı bir anda, kurtuluşu Çiftçiler Kıraathanesinin ardına kadar açılan kapısından sallana sallana içeri giren ince uzun boylu, karayağız bir gençin burnunun dibine kadar sokularak,yarı şaka yarı ciddi:
“Ne o Nejat kardeş,Kara Denizde gemilerinmi battı ha!..Bu ne dalgınlık böyle kardeşim?”diye bağırarak tepesine dikilen çocukluk arkadaşı İsmail Karaçakır’ın gülümseyen gözleriyle karşılaşmasında bulacağını hayal bile etmeden acil acul fırladı oturduğu yerden:
“0oo!..Gelsene İsmail,nerelerdesin yahu?Özlettin valla…“diyerek boş sandalyelerden birine uzanıp sürdü altına:“Geç bakalım şöyle, geç,buyur...“
“Zahmet etme arkadaşım,ben alırdım yahu!”diyerek altına sürülen sandalyeye oturdu İsmail.
Kısa bir süre arkadaşının dinlenip,soluklanmasını bekleyen Nejat,kendi altınada bir sandalye çektikten son ra karşılıklı hal-hatır sormağa başladılar:
“E-e,nasılsın İsmail?”
“Nasıl olalım be Nejat? İyiyim diyelimde, iyi olalım bari.Tanrı beterinden saklasın. İyiyiz işte.“Konuşurken otuz iki dişinin tamamını gösteren kinaye bir gülümseme oturmuştu yüzüne.
“Ya sen?..Sen nasılsın bakalım?”
“Eh işte,çat pat idare etmeğe çabalıyoruz.Çay, kahve,ne alırsın?..”
“Bir çayını alalım bakalım,demli olsun.”
Nejat’ın işaretiyle koşturarak yanlarına gelen kahveci elindeki çay tepsisini sağa sola sallayarak sordu:
“Emriniz beyzadeler?”
“Bize iki çay daha usta,“diyerek masadaki yarım çayı işaret etti Nejat.“Benimki biraz soğumuş da,demli ol sun lütfen!”
“Hay haay!“
Siparişi alan Kahveci,Nejat’ ın buz kesen çayını elindeki tepsiye yerleştirirken alışık bir devinimle başını ocak yönüne çevirdi:
“Çek iki çaay,demli olsun!”
Kahvecinin ayrılmasıyla bacak bacak üstüne atarak arkasına yaslanan İsmail,sipariş nedeniyle kesintiye uğrayan esenleşmeyi sürdürdü:
“Ee?Ne var ne yok bakalım,Nejat?..“
“Ne olsun be İsmail,görüyorsun işte;boş gezenin boş kalfası gibi pinekleyip duruyoruz kahve köşelerinde.”
“İş-miş falan?”
“Ne gezeer, kim kaybetmiş de biz bulalım.Kolaymı bu zamanda iş bulmak?”
“Kolay kolaay!”diyerek muzip muzip gülümsedi İsmail.
“Nasıl kolay?”
“Biz kolay dedikse,bir bildiğimiz var demektir oğlum!”
“Ee,ne duruyorsun ozaman?Varsa bir bildiğin,söyle bizde öğrenelim İsmail. ”
“Bak şimdi,”diyerek,çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi ;masanın tam ortasına dayadığı kocaman elleri ne bütün ağırlığıyla abanıp,Nejat’a biraz daha yaklaştı İsmail.Gözleri arkadaşının gözlerinde,tatlı sert çıkış mağa başladı:“Benimle maytapmı geçiyorsun sen lan?
“Yoo,ne maytabından söz ediyorsun sen yav?“
“Tanrı aşkına Nejat,söylermisin bana kuzum,o kapı gibi diplomayı sana ne diye ver diler?”
“Diplomayı mı?”
“Hee! Diplomayı.”
“N’olmuş diplomaya?”
“Elinin körü olmuş!”
“İsmail!..Sen benimle böyle konuşmazdın kardeşim..Ne demeye getiriyorsun?”
“Hayret bir şeysin valla yaa!..”diyerek kaşlarını çattı İsmail.Nejat’ın vurdum duymaz davranışlarına iyiden iyiye bozulmuş görünüyordu:”Adamın kapı gibi diploması var ama,daha ne işe yaradığından bile haberi yok!”
“O diplomadan herkeste var İsmail..”
“Allah Allaah!“dedi İsmail.“Kimde var lan hıyar!..Kimde var o diplomadan ha?.. Kaldır şu koca kafanı da Hükumet Konağına doğru bir bak bakalım ne göreceksin.İlce’nin koskoca Mal Müdürü,Tahrirat Kâtibi,Ta pu Müdürü,şu,bu…Hangisinde var lan senin diplomandan?”
Sonunda dank etmişti Nejat’ın kafası:
“Doğru lan!..”diye bağırdı heyecanlı heyecanlı,kendisindeki değişikliği farkeden ve hala kızgınmış gibi gö rünmeğe çabalayan İsmail’in çakır gözlerinin içine bakarak: ”Hangisinde var?..”
“Nihayet anladın,”diye bağırarark sandalyesinin arkalığına yaslandı İsmail. “Kıronun Allahı lan bu adamlar. Senin eline su bile dökemezler Dinime,imanıma!..“
Yeni Mahalle Yarımağa sokakta oturan yerleşik Yörüklerden dört çocuklu Karaçakır ailesinin ortanca çocu ğuydu İsmail. İnce uzun boylu,güleç yüzlü, herkesle iyi geçinmeyi prensip edinen,haksızlığa asla tahammül edemeyen, mert, cesur,güvenilir ve düzgün karakterli biriydi.Osmanağa sokaktan Rustumlular ailesinin bü yük kızına sevdalanmış,çok istemesine karşın, sert bir aile reisi olan babasının karşı çıkması sonucu sevdi ğiyle evlenemeyip,sevdasını yüreğine gömmek zorunda kalmıştı.İlkokulu Yenişehir’de okumuş,çiftçilik ya pan ailesinin ısrarı üzerine ilkokul diplomasını alır almaz eğitimini sonlamıştı.
Gündüzleri tarla ve ev arasında geçen monoton bir yaşantısı vardı.Bu tarz bir hayatı renklendiren tek tesel lisi,her akşam yemek saatlerinden sonra buluşarak mahalle mahalle,sokak sokak dolaşarak dertleştikleri, sorunlarını,duygularını,düşüncelerini ve kimseye açıklayamadıkları sırlarını paylaştıkları Nejat gibi bir arka daşı olmasıydı.
“Devlete mi başvurayım yani?“
“Yanisimi kaldı lan bu işin?Tabii ki devlete başvuracaksın enayi!Yap başvurunu,yak çubuğunu bak keyfine kardeşim;bu kadar basit…“
“Basitmi?..“
“Basit ya,ne sandındı?“
İsmail’in gözlerinin içine baka baka sordu Nejat:
“Gerçekten alırlarmı dersin?“
“Bu kadarı da fazla ama haa!..“Başından beri Nejat’ın takındığı vurdum duymaz tavıra sinirlenmiş gözükü yordu İsmail:“Lan oğlum,aç gözlerini aaç!..Almak da ne kelime kardeşim,paşa paşa hemi de koşa koşa, ko şa koşa,anladınmı?Koşa koşa…Üstüne üstlük, Hükumet konağının cümle kapısından kaparlar adamı ki;ne ye uğradığını anlayamazsın Dinim hakkı için.Bedeli de,sadece büyük boy bir kağıtla,üç kuruşluk bir tüken mez kalem…“
“Tükenmez kalem ha?“
Alaylı bir biçimde tepkiledi İsmail:
“Tükenmez kalem yaa!..“
Giderek aklı daha bir yatmağa başlamıştı bu öneriye Nejat’ın:
“Bekle burada İsmail,ben gelinceye kadar sakın bir yere ayrılma.“diyerek ok gibi fırladı dışarı.Henüz kara rını vermiş değildi ama, yaşam devam ediyordu sonuçta ve insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için mut lak surette bir baltaya sap olup,nafakayı doğrultmaları gerekiyordu bu devirde. Ardından da,kazandıkları paralarla öncelikli olarak kendi temel ihtiyaçlarını karşılamaları,daha sonra da bakmakla yükümlü bulun dukları anne,baba ve çalışamayacak durumda olan diğer aile bireyleri ne karşı olan sorumluluklarını eksik siz bir biçimde yerine getirmeleri olmazsa olmaz bir ön koşuldu sosyal yaşamda.
Sonunda,“Kaybedecek neyim varki, alt tarafı bir kağıtla bir kalem,“ diye söylene söy lene,hırsla attı kendi sini Belediye Meydanını tıkabasa dolduran kalabalığın içine.Hem,sevgili Anacığına verilmiş sözü de vardı :“Askerden terhis olur olmaz,Kamu hizmetlerinde görev alacağım ve seni kraliçeler gibi yaşatacağım Anacı ğım,“dememişmiydi, 1962 Mart ayında terminalde kendisini askere uğurlayan gözü yaşlı Anacığına.Sözü sözdü ve ogün gelmişti işte…
Ortalık karınca sürüsü gibi bir sağa,bir sola koşuşturan insandan geçilmiyordu.Meydanın çevresine fır dola yı konuşlandırılmış olan pazarcı tezgahları tüm geçitleri kapatmış,sabahtan beri o tezgah senin bu tezgah benim,koşturmaktan tabanları yarılan yaşlı,genç erkek,kız ve kadınlardan oluşan yüzlerce insana mal be      endirmeğe çalışan pazarcıların ellerindeki atlet,fanila,eşarp,sutyen vb.giyim eşyalarını sağa sola sallayarak, kulakları tırmalayan kırağı çalığı(!) sesleriyle:
“Gel vatandaş gel..gel..geeel,batan geminin malları bunlaar!“
“İkizlere takkee!Ama ne takke bee…“
“Bir alan,birde almayan pişman…”
“Az önce,güzeller güzeli Türkan Şoray ablamız topunu birden almak istedi de vermedim dinim hakkı için…“
“Nezaman aldı lan hırbo?Yenişehir kiim,Türkan Şoray kim!..“ diye çıkıştı yakın tezgahlardaki pazarcılardan biri.
“Sen borsayı izlemiyorsun galiba emmioğlu!“diyerek pişkin pişkin sürdürdü kızıştırma işlevini,Türkan Şo   ray fantezisi yapan Pazarcı:
“Vay bee!Türkan Şoray ha!“diye sırıttı bir başka pazarcı.
“Bunu duymamış olayım..“diyerek ters ters baktı muhatabına fantezici satıcı.
Kalabalığın içinden otoriter bir ses yükseldi:
“Dalaşmayın oğlum,işinize bakın lan, işinizee...“
“Tamam tamam,sorun yok,“diye yanıtladı fantezicinin avukatlığına soyunan bitişik pazarcı.Ardından tüketi cilere mallarını beğendirmeye çalışan farklı sesler doldurmağa başladı Cumhuriyet meydanını:
“Gel vatandaş gel,geeel!“
“Bir alan,birde almayan pişman bundan..“
“Bir dostluk kaldı haa,haydi koş koş koş!..“şeklindeki müşteri kızıştırma çalışmaları sonucu,kızgın güneş altında o tezgahtan bu tezgaha koşturmaktan anaları ağlayan tüketiciler bazen insani duygularla birbirlerine öncelik tanıyarak,bazende hayvani duyguları ön planda tekme tokat dövüşerek,ucundan kenarından yırtar casına çekip çekiştirdikleri malları hırsla çantalarına sokuşturup ücretini de bir güzel ödedikten sonra,diğer tezgahlara yöneliyorlardı.
Meydan karınca gibi insan kaynıyordu.Yoğun nüfus sirkülasyonu içinde itiş kakış ulaşabildiği en yakın kırtasiyeciye zar zor attı kendisini:
“İyi Günler Hocam.Bana büyükboy bir dosya kağıdıyla,bir tükenmez kalem verebilirmisiniz lütfen?“
Atmış yaşlarında gösteren ince,uzun boylu, bıyıksız,hafif dazlak,esmer,babacan tavırlı bir adam olan kırtasi yeci,Yenişehir Ortaokulunun disipliniyle ünlü öğretmenlerinden Tabiatçı İsmet Göçmen’den başkası değildi. Ders Öğretmenliğinin yanısıra Müdür Yardımcılığı ve Disiplin Kurulu Başkanlığı görevlerini de yürüten İs met Hoca,gerek kamu oyu nezdinde,gerekse öğrencileri arasında büyük saygınlığı olan seçkin bir Öğret   mendi.Dolayısıyla da rahlei tedrisinden geçen binlerce öğrencisini ad,soy ad ve numaralarıyla birlikte,tek tek hatırlamasının yanında,öğrencilerinin velilerinide ismen tanıyan türü şahsına özel kişiliklerden biriydi.
“İyi günler yavrum,kağıt birinci hamurmu olsun?“
“Evet evet,beyaz olsun lütfen,birinci hamur…“
Arkasında bulunan raflardaki kağıt paketlerinden sağ elinin başparmak ve işaret parmağı aracılığıyla beyaz renk bir dosya kağıdı çekip çıkaran dazlak kırtasiyeci,kalem standından birde tükenmez kalem çekerek ikinci kez sordu müşterisine:
“Sarayım mı?“
“Hayır hayır!“diye yanıtladı Nejat çiftçiler kıraathanesini işaret ederek :“Gideceğim yer şuracıkta zaten. Sarmanıza hiç gerek yok.“
“Dilekçe falan yazacaksan burada yazabilirsin.”diyerek kasa olarak kullandığı ahşap masayı işaret etti İs met Hoca.
“Teşekkür ederim Hocam.Arkadaşımla birlikte yazacağız...
“Nerede bu arkadaşın?”
“ Çiftçiler kıraathanesinde.”
“Ben tanıyormuyum?”
“Evet Hocam,tanırsınız.”
“Kimin nesi?”
“Çakırların İsmail derler.”
“Ooo!”dedi İsmet Hoca,”Tanımaz mıyım evladım,anne tarafından bizim akrabamız olur,ve de sapına kadar delikanlıdır İsmail.”
“Arkadaşım hakkındaki düşüncelerinize sevindim Hocam.Borcum nekadar?”
“On kuruş yavrum.Zarf da vereyim mi?”
“Yok Hocam,zarfa marfa gerek yok.Gideceğim yer,iki adımlık mesafede,” diyerek metal bir on kuruşluk uzattı .
“Hoşca kal Hocam!..”
“İsmail’in gözlerinden öptüğümü söylersen çok sevinirim.”
“Başüstüne hocam..”
Elinde kağıt ve kalem olduğu halde,koşar adım Çiftçiler kıraathanesinde kendisini beklemekte olan İsmail' in yanına dönüp,heyecandan titreyen parmaklarıyla kaleme sarılması sadece iki dakika sürmüştü:

                                      Kaymakamlık Makamına
                                                           Yenişehir/Bursa

Orta düzey eğitimliyim.Askerlik hizmetimi yaptım.Uygun görüldüğü takdirde Kamu hizmetlerinde çalışmak istiyorum.Gereğinin yapılmasına emir ve talimatlarınızı saygı ile dilerim.
                                                                                                                   29.Nisan.1964 (İmza) 
A D R E S : Nejat Manastırlı
Yenimahalle,Ahmetefendi Sokak,No:14,
Yennişehir/BURSA.

                                                              -SÜRECEK-


( Son Devriye başlıklı yazı manastırlı tarafından 12.10.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu