TEKNOLOJİNİN GETİRDİKLERİ Mİ YOKSA GÖTÜRDÜKLERİ Mİ?

 

Eskiden en sevdiğim şey; kışın buğulanmış camlara resim yapmak olurdu. En çok da kalp, portre, ağaç, çiçek, ev, dağ resmi yapardım… Şimdi de en sevdiklerim arasında aynı şeyler yer alıyor. Demek ki ta o zamanlarda ruhuna nakşediliyor insanın sevdiği, değer verdiği şeyler… Psikologlar boşuna çocukluğa indirmiyorlar insanı…

En çok kalp resmi yapardım fakat o zamanlar kalp bana sadece şu aşk şiirlerinde, arka fona konan o cicili bicili, kırmızı kalp resimlerini hatırlatırdı. Ne anlama geldiğini bilmezdim hiç. Şimdi ise kalp bana göre sevgi kavramını hatırlatan tek şey. O soyutlaşmış kırmızı şeklin dışında ben somut olarak tasavvur ediyorum artık hep kalbi. Kırmızı, içi kan ve oksijen ile dolu hayat parçası… Bazı şeyleri soyutlaştırarak, mecaz kavramlar yüklememek gerektiğine inanıyorum. Kalbimi hep avuçlarımın arasına alarak yaşamaya çalışıyorum. Yaptığım her işte ellerimi kullanıyorum belki ondandır, ellerimin arasında hep kalbim olsun; her şeye ellerimle beraber yüreğimde dokunsun istiyorum. İçi insan sevgisiyle dolsun, taşsın ki ürettiklerime bulaşsın istiyorum hep. İşte bundandır yüreğimi hep ellerimde taşımam.

Yürek, ne güzel bir tarif! Üzerine şarkılar yazılır, yorumlar yapılır; “Yüreğim yaralı”, “Yüreğim sızladı”, “Kalbimdesin”, “Kalbimi çaldın”, “Kalp hırsızı” gibi kalıplaşmış ifadeler kullanılır hep. Demek ki ne kadar önemli bizim için ama önemini önemsemediğimiz, giderek soyutlaştırdığımız bu organımızın işlevini de unutur hale geldik artık. Her şey gibi onu da sanallaştırmayı başardık sonunda. O da şimdi sanal ortamdaki paylaşım platformlarında, arka fonlarda süslü püslü 3D resimlerinden öte gidemiyor artık. İçinde kan- can taşıyan, insana hayat veren, sevgi dağıtan varlık şimdi sanal bir kuklacık oldu gitti…

Sanal âlemde hayatlarımız eriyip gidiyor, sıra şimdi nelere gelecek diye ödüm kopuyor. Geçenlerde yabancı bir reklâm izledim aslında araba alarmı fakat çok fonksiyonlu alarmın dışında başka özellikleri de var. Eğlendiriyor mesela, yerleştiriyorsun projeksiyonu , yan koltukta gerçek olamayacak kadar güzel bir kadın oturuyor ya da bir erkek. Seçenek size kalmış, alternatif de sunuyor sağ olsun (!) Eskiden bu tür gelişmeler yalnız tek cinse hitap ederdi fakat şimdilerde gelişen ve değişen dünyamızda artık kadın- erkek eşitliği söz konusu… Her şeyin görsellikten ibaret olduğu günümüzde ne kadar da önemli değil mi (?)

 

Nereye doğru gidiyoruz farkına bir varabilsek. Teknolojinin getirdiklerinin yanında bir de götürdüklerini görebilsek ne güzel olurdu. Hadi TV. ye bir şey demiyorum çünkü eskiden aileyi bir araya toplayan tek unsurdu ama şimdi internetin getirdiği kolaylıkların yanında bir de götürdüklerine baksak durum ortaya çıkar sanırım. Kabul etmeliyiz ki birçok güzellikleri, kolaylıkları var fakat her şeyi yerinde ve zamanında kullanmak gerektiğine inanıyorum.

Eskiden “Google Amca” yoktu ansiklopediler vardı. İstediğimiz bilgiye tek tıkla ulaşamazdık mesela. Aradığımız bilgiyi, indeksten bakar; şu cilt, şu safya diye tek tek bulmaya çalışırdık. Daha mı güzeldi ne kitap kokusunu içine çeke çeke aramak. Tozlanmış sayfalardan hapşırık krizine tutulduğum bile olurdu. Ara sayfalarda, sayfa kenarlarında öyle müstehcen resimler, reklâmlar da olmazdı ne de arkadaş bulma platformları… Canlı canlı bulurduk biz arkadaşlarımızı; etten, candan yüreğimize koyardık. Öyle sanal cicili bicili kalplere değil! Küsünce ellerimizle garip şekiller yapar, gelir ben sana küstüm deyip uzatırdık elimizi ve küslüğümüzü ilan ederdik bu sayede. Ancak birkaç gün dayanabilirdik bu ayrılığa ve gelir farklı bir şekille ellerimizi yeniden bozar, barışmanın verdiği mutlulukla sarılırdık birbirimize. İşte böyleydi dostluklar, arkadaşlıklar, aşklar… Kalbimiz sahiciydi o zamanlar… Etten, kandan ibaretti, gerçek manada yürekti o zamanlar. Sanal aşklar da yoktu; sanal dostluklar da, “Facebook” ta yapılan “chat” larda… Biz mektup yazardık sevdiklerimize; “Nasılsın, iyi misin? Beni soracak olursan ben de iyiyim.” diyen cümlelerle başlardı mektubumuzun girizgâh bölümü. Şimdilerdeki gibi “hi”, “slm”, gibi değildi selamlaşmalarımız. Mektubumuzun sonuna ise; “Kestane kebap/ Acele cevap”, “Sepet sepet yumurta/ Sakın beni unutma/ Unutursan küserim/ Mektubumu keserim” şeklinde maniler, beyitler yazar; bir köşesine de kalp yaparak isimlerimizin baş harflerini yazardık, kalbimin ta içindesin manasında. Bayramlarda, yılbaşlarında tebrik kartları yollardık uzaktaki sevdiklerimize. Yaldızlı, süslü harika manzaralar… Noel Baba resimli olanları almazdık hiç. Noel Baba’yı sadece TV. de seyrettiğimiz filmlerden tanırdık ama yüreğimize asla sokmazdık! Şimdi o günleri çok özlüyorum...

İşte böyle saymakla bitmez… Dünya geliştikçe, teknoloji hayatımızı işgal ettikçe daha çok eskileri özleyeceğiz gibi geliyor bana…

Funda Gökçen /Hayata Dair…

 

( Teknoloji başlıklı yazı Funda tarafından 3.11.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu