A- Giriş:

Anahtar Kelimeler: Kadın, kadın sorunları, ozan ve eğitim.

Kadın, analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri olan erişkin dişi insan anlamına gelir. Kadın, insanlığın soyunu devam ettirmede vazgeçilmez unsurlardandır. Kadınlar üzerine şimdiye kadar birçok güzel sözler, deyim ve atasözleri söylenmiştir ki bu da kadının önemini bize gösterir. Atatürk “Dünyada gördüğünüz her şey kadının eseridir.” der. Durum böyle olunca kadınların erkeklerden daha aydın olması üzerinde durur Atatürk ve şu sözü söyler: Kadınlarımız eğer ulusun gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden daha çok aydın ve erdemli olmaya çalışmalıdırlar. Hacı Bektaşi Veli de “Kadınlarınızı okutunuz; kadınlarını okutmayan ulus yükselemez.” der.

Erkeği, yeni kuşağı yetiştiren, toplumu adım adım ileriye taşıyan kadınlar olduğu halde kendisi bu adımlar arkasında kalabilmektedir. Tanzimat Döneminde tiyatroda kadınlarımız oynamamıştır ki tiyatroda oynayan kadınlarımıza kötü gözle bakılmaktaydı. Ev işleri dışında herhangi bir işte çalışmasına izin verilmiyordu. Bundan yıllar önce kadınların görevi tarla ve ev işlerini yapmak; çocuk ve ev halkına bakmaktan ibaretti. Birçok kişi tarafından kadına akıl yönünden erkekten daha zayıf olarak bakılmaktaydı ve “Senin aklın böyle şeylere ermez, sen karışma.” gibi sözler söylenmekteydi ki hala böyle bakış açısına sahip insanlarımız bulunmaktadır. Kocasından ve kaynanasından dayak yiyen, ezilen, evde hizmetçi muamelesi gören kadınlarımız bulunmakta.

Kadının, erkek ve toplum üzerindeki etkisi aşinadır ki bu etkinin daha kaliteli ve yüksek düzeyde olabilmesi için eğitimin ve sosyalleşmenin yaygınlaşması gerekmektedir. Eğitim başta olmak üzere birçok kadın sorunlarına deyinen erkek ve kadın yazarlarımız bulunmaktadır ancak kadın sorunlarına eğilen bir kadın ozan örneği, sanırım, günümüzde nadir rastlanan bir örnektir. Hele ki 1930 doğumlu, bir ay eğitim gören kadın ozanımız Hatice ŞAHİNOĞLU (Hatçe Ana) şiirlerinde kadın ve kadın sorunları üzerine yoğunlaşmıştır. Kendisi bu sorunlarla başa çıkmaya çalışmış ve kendini geliştirmiş bir ozandır. Şiirlerinde yer alan kadın motifi ve kadın sorunlarını aşağıda sıralayacağız.

B- Gelişme:

I)Evlilik:

Ia) Erken Evlilik: Evlilik normal şartlar altında reşit yaşlarda gerçekleştirilir. Eğitim gören, gelişmiş ortamlardaki insanların evlilik yaşı 25- 30 arası iken bu yaş kapalı kesimlerde 15’e kadar düşebilmektedir. Çocuk yaşta evlenen genç kızlarımızın birçoğu belli bir eğitim almadığı ve belirli bir işi olmadığı için çoğunlukla tarla ve ev işlerinde çalıştırılır. Kendisi de 16 yaşında evlenen ozanımız, erken evliliğin sıkıntılarını yaşamıştır. Çocukluğunu yaşayamayan ozan, şiirinde herkese “çocuklarını erken evlendirmeyin” diyerek nasihat etmektedir ki bunu konuşmalarında da vasiyet olarak söyler. Çocukları küçük yaşta evermeyin diyen ozanımızın şiiri:

“Baba evinde olursun gelin
Tarlada çalışır desteler verin
Deste çok ağır olur ağrır belin
Küçük evermeyin çok yazık olur

Derler ki sabah kalkmıyor gelinin
Ayaz vurur gevrer çok çatlar elinin
Yutkunur ağzında dönmez dilinin
Küçük evermeyin çok yazık olur”
(Şahinoğlu, 2008: s. 9)

Ib) Kızını Gelin Etme: Analar, kızlarını doğumdan, evden gelin çıkıncaya kadar yanından ayırmaz. Gelin olacak kızlarının evden, yanından ayrılmasına dayanamazlar. Evden ölü çıkmış gibi ağlarlar:

“Benim yavrum gözü bağlı kuş gibi
Yanımda dururdu hep yoldaş gibi
Şimdi gözüm yaşı akan taş gibi
Kaynanası yavrum sana emanet”
(Şahinoğlu, 2008: s. 68)

Yukarıdaki şiirde görüldüğü gibi kızını evlendiren ozan, halini gözler önüne sermektedir. Kızını gözü bağlı bir kuşa benzetmektedir. Yanında yoldaş olan kızının evden gitmesine dayanamaz, ağlar ve kızını kaynanasına emanet eder.

Ic) Oğlunu Evlendirme: Kadın kızına düşkün olduğu gibi oğluna da düşkündür. Onu evlendirmek en büyük hayalidir ve her fırsatta kadınlar bunu dile getirir. Duası dilinden eksik olmayan Hatça Ana da “Everelim olum seni.” diyerek şiirlere döker derdini:

“Bekâr adam yanık söyler
Hatçe Ana’n seni neyler
Sana ancak dua eyler
Everelim oğlum seni”
(Şahinoğlu, 2008: s. 44)

Id) Gelin- Kaynana İlişkisi: Gelin terimi evlenmek için hazırlanmış, süslenmiş kız veya yeni evlenmiş kadınlar için kullanılır. Her iki anlamda da evlilik söz konusudur. Yeni evlenen gelinlerin yeni bir evde yeni bir hayata başlamasından dolayı bu zaman evresinde çevresindeki insanların –eş, kaynana vs.- geline karşı daha anlayışlı olması gerekir. Bazı gelinler var ki kaynana, eş zulmüyle karşı karşıya kalırlar. İşte bunun örneğini aşağıdaki şiirde görebiliyoruz.

“Gözleri sürmeli olmadım gelin
Elin kapısından ayağım yalın
Ben elin olalı çekerim zulüm
Çile çektirene çatalım bir gün”
(Şahinoğlu, 2008: s. 7)

Şiirde de görüldüğü gibi geline dışardan gelen el kızı gibi bakılmakta, eziyet edilmektedir. Sahiplenme duygusunun yerini çile çektirme duygusu almaktadır. Bunun bir başka örneği de aşağıdaki şiirde yer almaktadır:

“Ortada dolaşırsa
Yemeğe karışırsa
Üstüne bulaşırsa
Gelin buna kızmaz mı?


Gezleri çengel ise
Dilleri kangal ise
Komşuya engel ise
Gelin buna kızmaz mı?


Oğluna dövdürürse
Kendini övdürürse
Gelene sövdürürse
Gelin buna kızmaz mı?”
(Şahinoğlu, 2008: s. 31–32)

Deneyime sahip, gözlemi kuvvetli olan ozan; gelininin işine karışan, onu kızdıran komşusuna bir şiir yazmıştır. Bu şiiri yazma amacı ise komşusunun yanlış hareketini düzeltmesi ve gelinine karşı daha anlayışlı yaklaşması isteğinden gelmektedir. Ortada dolaşan, yemeğe karışan, diken gibi sert konuşmalarıyla gelinine rahat vermeyen bir kaynana motifi söz konusudur. Damdan düşen, damdan düşenin halini bilir; aynı sıkıntıyı yaşayan ve aynı sıkıntının çevresinde yaşandığını gören ozan, gelinini sahiplenmiş, kendi evladı yerine koymuştur:

“Gönlüm dayanmaz lodos yeline
Gözlerim bakar oğulla geline
Bulguru kaynatıp serdim serine
Bütün taşlar soku gelir gönlüme”
(Şahinoğlu, 2008: s. 11)

Şiirde de görüldüğü gibi halden anlayan bir kaynanadır. Oğlunun ve evladı yerine koyduğu gelininin yollarını gözlemektedir. Gönlüm dayanmaz lodos yerine derken lodos yelini evlatlarından haber getiren haberci gibi düşünmüştür. Çok tartışılan gelin- kaynana ilişkisinin tersi bir durumu söz konusudur.

II- Evlat:

IIa) Evlat Hasreti: Kadın yavrusunu daha dünyaya getirmeden önce aylarca karnında taşır. Çocuğuna her gün biraz daha bağlanır; onu sever, onu hayal eder, hep onu düşünür. Dünyaya geldikten sonra anne karnındaki bağı madden kopar ancak manen bağlı olan düğüm gittikçe çözülmez, kopmaz hale gelir. Hayat şartlarından dolayı gün gelir ki yavrular ve anne ayrılırlar. Bu ayrılık yerini hasrete, özleme, acıya bırakır. Bir annenin evladına olan özlemini, hasretini en güzel şekilde dile getiren dizeler çıkmıştır kadın ozanımızdan:

“Çok şükür Allah’ım derdime gadim
Hastayım geceler gayleli uyudum
Sanki yavruları ben doğurmadım
Hasretlik beynime vurdu neyleyim”
(Şahinoğlu, 2008: s. 10)

Evlatlarından ayrılan kadın uykuda bile tasa çekmektedir. “Sanki yavruları ben doğurmadım” dizesinde feleğe inceden bir sitem göndermektedir, kendini ve hayatı sorgulamaktadır. Bu da evlatlarının yanında olmasını istemesinden kaynaklanır. Bu hasret bazen ihtiras noktasına gelir ve gözlerden yaş akmaya başlar çaresizce:

“Sahura kalktım tan yeri ışıdı
Rüyalar gördüm de gözüm yaş idi
Babası yanımda bana eş idi
Bekliyorum yavrularım tez gelin”
(Şahinoğlu, 2008: s. 15)

Gurbette olan oğullarının hasreti ana yüreğinde büyüktür. Toplumumuzda gurbette de olsa evlatlar bayramlarda atalarını ziyaret ederler. Bayramda geleceklerini bilen ozan, oğullarıyla hasret gidermek için bayramı bir fırsat bilmektedir:

“Sağ olan getirir al yeşil yazı
Camide kılarlar bayram namazı
İhtiyara gider oğlu kızı
Bekliyorum yavrularım tez gelin”
(Şahinoğlu, 2008: s. 15)

“Bağrıma taş basayım.” der kadınımız. “Acıyı gömeyim.” der ve içine atar hasreti. Ağlaya ağlaya gözleri kurur ve merhamet eyle diyerek aman diler. Dili söyler, eli yazar:

“Bağrıma basayım mermerden taşlar
Benden selam söyle uçuşan kuşlar
Kurudu akmıyor gözümde yaşlar
Merhamet eyle gayri ananım ben”
(Şahinoğlu, 2008: s. 61)

IIb) Evlat Acısı: Bir kadın için en zor şey eşini ve evlatlarının acısını yaşamaktır. Gözünden bile sakındığı evladının ölümünü görmesi bir ana için yıkımdır. Ozan, altı evladının ölümünü görmüş, acısını yaşamıştır:

“Odasının içi ne kadar serin
Ağrır evladımın acısı derin
Telli duvaklı alamadan gelin
Zalim felek nasıl kıydın gencime”
(Şahinoğlu, 2008: s. 76)

On yedi yaşında vefat eden oğlu Hasan’ın ardından söylediği acılı bir şiirdir. Kendi kızı da annesi gibi üç evladını kaybetmiştir. Bu acıları yaşayan ozan, içini şiire dökmüştür.

“Her sene bir evlat verdi yerlere
Gözlerimin yaşı döndü sellere
Yazgısıymış düştü bağnaz körlere
Evladımı sarmış evlat acısı”
(Şahinoğlu, 2008: s. 57)

III- Ölüm:

IIIa) Yakınını Yitirme: Ölüm, emrihaktır. Her canlı vakti geldiğinde ölümü tadacaktır. Bazı insanlar var ki ölümden çok korkar; bazıları da var ki ölümün kendisine uğramasından değil, yakınlarını alıp götürmesinden korkarlar. Yakınlarının, sevdiklerinin ölümünü, aralarından ayrıldığını gören insanlar yüreklerinde dayanılmaz bir acı duyarlar. Bu acıyı kimileri içine atar ve dayanıklı görünmeye çalışır; kimileri de ağlayarak, yas tutarak acılarını dışa vururlar. Özellikle kadınlar, erkeklere göre daha duygusal olduğu için bu acıyı daha çok dışa yansıtırlar. Hatçe Ana’nın şiirlerinde de ölüm acısı dile gelmiştir:

“Babamı çevirmiş gayri eceli
Babama ağlarım gündüz geceli
Babamın odası altı peceli
Işık yanmaz ciğerime veriyor”
(Şahinoğlu, 2008: s. 74)

Ağlamak ve ciğer kelimeleri ozanın acısının ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Babasının ardından söylediği ağıt, kadının yakınını kaybettiği taktirde ne kadar da zayıf, ne kadar çaresiz kaldığının göstergesidir ki bu da kadının duygusal olmasından kaynaklanır. Bunun bir örneği de yeğenin ardından söylediği ağıtta görülmektedir.

“Pek zor olur Esme ciğer acısı
Böyleymiş bunun alın yazısı
Ne kadar ağlasa da çifte bacısı
Çaresiz kuzumu getiremedik oy”
(Şahinoğlu, 2008: s. 81)

(Evlat acısı bölümünde bu konuya değinilmiştir. Bkz.)

IIIb) Ölüme Hazırlık: Ölümlü dünyanın gösterişine aldanmayan insanlar hiç ölmeyecekmiş gibi bugünü yaşarlar, yarın ölecekmiş gibi ahrete hazırlanırlar. Ölümü düşünen, ahret hazırlığı yapan ozanın bu konuda kızlarından beklentisini dile getirdiği şiirinden bir örnek:

“Tülay’ım büyüsün derdim dinlesin
Tuğba’m ağlayarak başım yıkasın
Nurseli’m Selda’m eksiğimi koysun
Kızlarım ölüme yetemez bir gün”
(Şahinoğlu, 2008: s. 8)

IIIc) Ölüme Teslimiyet: Ölümü, sonunun toprak olacağını düşünen insanlarda Hakka teslimiyet söz konusudur. Allah’tan gelip yine Allah’a döneceklerini, hayatın devirden ibaret olduğunu bilirler. Hayatı boyunca çalışıp çabalayan, yavruları için didinen kadının Hakka teslimiyetini belirttiği şiiri:

“Toprakta otlar devşirdim,
Aç yavrularıma pişirdim,
HATÇE ANA çok düşündüm,
Sonumuz toprak değil mi?”
(Şahinoğlu, 2008: s. 27)
IV- Askerlik

IVa) Asker Yolu Gözleme: Askere giden evladın geride bıraktığı kardeşleri, anası babası, akrabaları vs. birçok insan bulunmaktadır. Askere giden oğluna yanan ananın tüm derdi, tasası, merakı oğlu olur. Her an onu düşünür, onun için çırpınır. Ozanın oğlunu askere göndermesinin ardından söylediği asker destanından bir bölüm:

“Yavruma siz bakın ay ile yıldız
Tarlada çalışır ana ile kız
Pek perişan oldu banan yalınız
Sağlıcakla evimize dönesin”
(Şahinoğlu, 2008: s. 64)

Askere gönderdiği oğlunu ay ile yıldıza teslim etmekte ve sağlıklı bir şekilde ve döneceği günü beklemektedir.

IVb) Asker Eşi: Asker eşi olmak bir kadın için hem onur verici hem de üzücü bir durumdur. Bir de yıllardır terörle mücadele edilmekte ve birçok askerimiz şehit düşmektedir. Bu mücadelenin yapıldığı yerlerden biri de Hakkâri ili Şemdinli’dir. Oğlu da burada askerlik görevi yerine getirmiştir. Duyarlı ozan asker eşlerinin çektiği sıkıntıları da düşünerekten bir şiir yazmıştır:

“Ne belalı Şemdinli’nin taşları
Terör kaynar her dağların başları
Evde ağlar evle asker eşleri
Allah’a emanet ettim cümleye”
(Şahinoğlu, 2008: s. 66)

Evde oturup çaresizce eşinin haberini bekler. Birçok asker şehit düşerken, birçok kadın da dul kalmaktadır. Yiğidini şehit vermekten, onun acısını yaşamaktan korkan kadınlar gözyaşı dökmekte, sıkıntı çekmektedirler.

V- Süs: Her varlık yaratılırken Allah’ın güzelliğinden nasiplenmiştir. Erkekler, kendilerini güçlü hissedince, kadınlar da güzel hissedince mutlu olurlar. Kadınlar güzelliklerine güzellik katmak için süslenirler. Özellikle bizim toplumda sürmenin ayrı bir yeri vardır. Gözlere sürmek çekmek hem sağlık açısından yararlı hem de dinimizde sünnettir. Kadınların süsü sürmeye ozan şiirinde yer vermiştir:

“Genç iken gözüme sürmeler çektim
İlkbahar ayında fideler diktim
Kilimin üstüne nakışlar döktüm
Gözlerime doku gelir gönlüme”
(Şahinoğlu, 2008: s. 11)

VI- İhtiyarlık: İnsanların doğumdan ölüme kadar geçirdiği yaşam evreleri vardır: Bebeklik, çocukluk, yetişkinlik, olgunluk ve yaşlılık dönemleri. İnsanlar yaşlılık dönemleri dışında genellikle aktiftir. Yaşlılık dönemine bir de yaşın verdiği hastalık ile duygusallık eklenince kadınlar biraz daha hassas dönem geçirmektedir. (Hastalık bölümünde örneklere bakınız.)



VII- Hastalık: Hastalık, kadın olsun erkek olsun her insanın başına gelir. Yaşı ilerlemiş, tek başına yaşayan kadınlar ise kendi başına hastalıkla mücadele etmek zorunda kalır. Yaşı ilerleyen ozan ki evlatları gurbette olan bir kadın, tek başına hastalığı yenmeye çalışmaktadır. Hastaneye gidip çare aramaktadır. Yaşadıklarını şiirinde anlatmaktadır:

“Dâhiliye çıktım içim bulanık
Doktorla hemşire döndü dolandı
Bir şeyin yok teyze dedi yalandı
Giz bulanık bana gizler bulanık”
(Şahinoğlu, 2008: s. 22)

Köy yerinde kaza sonucu dizi yanan ozan, kendi imkânlarıyla tedavi olmaya çalışır. Daha sonra yarası kötüleşir ve hastaneye gitmek zorunda kalır. Hastaneye gidince ozanı yatırırlar. Hastane yatan ozanın yanında kimsesi olmadığı için refakatçisi de olmaz. Diğer hastaların refakatçileri ozana yardımcı olurlar. Ozan, bu kötü günlerini şiirinde anlatır:

“Hastaneye vardım hemen aldılar
Çift yataklı bir odaya koydular
Refakatçin var mı diye sordular
Garipsedim yaş gözüme doluyor

Hastaneye varmak aman ne acı
Ziyarete gelir kardeş ile bacı
Benim refakatçim oldu yabancı
Susayınca sularımı veriyor”
(Şahinoğlu, 2008: s. 24)


Hasta olan şair, hastalığından dolayı isyan etmez. “Niye bu benim başıma geldi, neden ben!” şeklinde sorular sormak yerine bedenini Allah’a teslim etmektedir:

“Hastayım kesildi sesim
Döşümde çıkmaz nefesim
Allah’a bedenim teslim
Tek bileyim Allah seni”
(Şahinoğlu, 2008: s. 23)
VII- Eğitim

VIIa) Yazma İsteği: İlkokula bir ay giden ancak kendini yetiştiren sürekli okuyan ve yazan ozanın içinde şiire karşı büyük istek duymaktadır. Bu isteğini bir şiirinde dile getirir:

“HATÇE Ana daha yazmak istiyom
Şiiri deftere düzmek istiyom
Yavruları bir bir gezmek istiyorm
Gurbet elin yoku gelir gönlüme”
(Şahinoğlu, 2008: s. 12)

IX- Yokluk:
Yokluk içinde yaşayan insanlar maddi olarak işe diğer insanlardan daha çok ihtiyaç duyarlar. Köyde tarlası, birikimi olmayan insanların yapacakları iş sınırlıdır. Ozan da bu sıkıntıları yaşar. Kocası ırgatlık yaparken kendi çocuğuyla eşine yardımcı olmaya, evi geçindirmeye çalışır:

“Harmanda güneş şafağım yaktı
Göğsünden sütlerim boşuna aktı
Yavrumu emzirmeye vakit yoktu
Zaman öyle imiş kime ne deyim”
(Şahinoğlu, 2008: s. 13)

Ozan, gece gündüz çalışmaktadır. Emzireceği çocuğu olmasına rağmen çocuğunu emziremez. Göğsünden sütleri çocuğunun ağzına değil de boşa akar. O kadar ki işten başını kaldıracak kadar vakti yoktur. Şiirin devamında şöyle söyler:

“İlmekleri tespih ettim elime
Manileri dua ettim dilime
Gözümün yaşı ile geçtim kilime
Zaman öyle imiş kime ne deyim”
(Şahinoğlu, 2008: s. 13)

Ozan zor günler geçirmiştir. Dilinde dua, gözünde yaşlarla kilim dokumuştur. Ekmek parasının kilimden geldiğini söyler. Elleri çatlamış, yara içindedir. Durmamanın çaresi yoktur. Mecburdur çalışmaya:

“Kilimden geliyor ekmek parası
Çatlar gitmez ellerimin yarası
Hiç yokmuş durmamanın çaresi
Zaman öyle imiş kime ne deyim”
(Şahinoğlu, 2008: s. 14)

Yaşadığı bu zor günler geride kalmıştır ancak ozanın hafızasında öyle bir yer edinmiştir ki hayal ile gerçek arasında tekrar tekrar aynı olayları yaşamaktadır:

“Çok bezler yıkadım yağmurda yaşta
Yalın ayak gezdim o kara kışta
Hatçe ana şimdi hayalde düşde
Zaman öyle imiş kime ne deyim”
(Şahinoğlu, 2008: s. 14)

X- Hürriyet:

Baskıdan uzak, özgür yaşamaktır. Ömer Seyfettin “Kadınlara erkeklerden ziyade hürriyet verilmesi taraftarıyım!” der. Bizim toplumumuzda tam tersidir. Erkekler özgür, kadınlar evde erkeğine bağlıdır. Çoğu zaman, eskiden öyleydi, kadının sözü önemsenmez sadece erkeğin dediği olur. Bu sorunlarla karşı karşıya gelen ozan, derdini şiire anlatmıştır:

“Acep ben dayına neler eyledim
Otobüse gelene kadar ağladım
Çankırı’ya gitmemeye yemin eyledim
Hürriyet sahibi olamamışım”
(Şahinoğlu, 2008: s. 21)

Ozan, birçok şeyi kadının yapmasına rağmen, önceliğin erkeklerde olmasına karşı gelir ve ezilmesin kadınlar diyerek seslenir:

“Tarlada ekin biçer
Harmanda tane seçer
Suyu önce er içer
Ezilmesin kadınlar”
(Şahinoğlu, 2008: s. 28)

Tarlada ekini kadın biçer, harmanda taneleri ayırır, seçer. Bunlara rağmen öncelik hep erkeğindir. Kadınların bu konuda kanayan yarası vardır ancak çaresizlerdir. Aşağıdaki şiirde de olduğu gibi kadının ömrü baskıyla geçer:

“Kadınlar kalmış naçar
Yaralar sitem hançer
Ömrü baskıyla geçer
Ezilmesin kadınlar”
(Şahinoğlu, 2008: s. 30)

Köy yerindeki halkın kadınlara karşı bakış açısını yanlış bulur, onları bağnaz kafalar olarak değerlendirir ozan. Bu da toplumun etkisinin ne kadar etkili olduğunun göstergesidir. Cefayı kadınlar çeker ve ozan bu düzene sitem eder:

“Köy yeri bağnaz kafa
Kadınlar çeker cefa
Size derim her defa
Ezilmesin kadınlar”
(Şahinoğlu, 2008: s. 30)

XI- Nasihat:

Zor günler yaşayan, görmüş geçirmiş olan ozan, deneyimlerinden yola çıkarak evlatlarına nasihatlerde bulunmaktadır. Kendi yaşadıklarını evlatlarının yaşamasını istemez ve yavrularını yaşamdan haberdar eder:

“Muhannet ekmeği pek acı olur
Kuru ekmek sana baş tacı olur
Avradınız bile bir öcü olur
Size söylüyorum bilin yavrum”
(Şahinoğlu, 2008: s. 55)

XII- His ve Hassasiyet: Duygu, duyu, sezmek anlamına gelir. Tartışılan ancak gerçek olan bir şey var ki erkekler kadınlardan daha zekidir. Kadınlar da erkeklerden daha duygusaldır. Kadınlar bir olay gerçekleşmeden önce birçok şeyi sezebilirler. İşte bunlardan bir örnek:

“Dalgın kafa ile motora bindim
O sarı sıcakta tarlada indim
Nasıl olduğunu rüyamda gördüm
Canım sana kurban olsun Ahmet’im.”
(Şahinoğlu, 2008: s. 58)

Oğlu Ahmet’in kolunu kırması ve oğlunun kötü durumda olması anaya malum olur, sezdirilir. Ozan, yeğeninin vefatında yine bir rüya görmüştür. Bu kötü olay ozana sezdirilmiştir. Rüyasında başına dolular yağdığını söyler:

“Rüyamda başıma dolular yağdı
Dolunun büyüğü sineme değdi
Kardeşleri başına cihanı yağdı
Ağabeyleriyle gelin olan kuzum”
(Şahinoğlu, 2008: s. 80)

Kaynakça:

Hatice Şahinoğlu, Ana ve Üç Oğul, Ay Yayınları, İstanbul, 2008.


AYŞE AKAY














( Hatice Şahinoğlu’nun Şiirlerinde Kadın Motifi başlıklı yazı ayse--akay tarafından 7.07.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu